“Gözlerimden hüzün yağmurları
Dökülür yanaklarıma.
Beklerim bir damla su,
Değse dudaklarıma.”
Sonbahar başlığını görünce; eminim, içinde bulunduğumuz hüzünlü mevsim geldi akılınıza. Öyle değil; başlıktaki Sonbahar sözcüğü,Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu’nun son yayımladığı şiir kitabının adı. Yukarıdaki dizeleri de, Düşünceler başlıklı ilk bölümden seçtim.Şiir, “Sonsuzluk derman olsun/Uykusuz göz kapaklarıma/ Bilinmez dehlizlerde ışık ararım/ Çözülmez düğümlerde ben varım” diye devam ediyor.
İbrahim Agâh Çubukçu, 1928’de Kadirli’de doğdu. Uzun yıllar Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde hocalık yaptı, bir dönem RTÜK başkanlığı görevinde bulundu. Şiir diliyle konuşan bir insan. Bütün konferanslarında mutlaka Yunus Emre’den veya Mevlâna’dan birkaç şiir okuyarak bitirirdi konuşmasını.Yirmi beş dolayında şiir kitabı hazırladı; seçme şiirlerini Çubukçu Divanı altında topladı. Çantasında şiir kitapları bulundurur, sevenlerine takdim ederdi her zaman.
1983 yılında, ÖSYM sınavları içinKastamonu’ya geldiği zaman tanıştık, o günden beri dostluğumuz devam ediyor. Ankara’ya gittiğimde İlâhiyat Fakültesi’nde görüşürdük. Ziyaretim sabahtan olursa, beni bırakmaz,mutlaka öğle yemeği ikrâmında bulunurdu. Sonraları Ankara’da ve burada ailecek görüşmeye başladık.İki kez konferansa davet ettim; Yunus Emre ile Türk İslâm Felsefesi ve Batıya Tesiri konusunda konuşmalar yaptı.
İslâm Felsefesi ile ilgili kitaplar ve çok sayıda makaleler yazdı, sayısız konferanslar verdi. Ankara Radyosu ve TRT’nin düzenlediği programlarda din ve ahlâk konularında konuşmalar yaptı.Allah, vatan, millet ve insan sevgisini,birliği, huzuru ve barışı savundu. Peygamberimizin ve İslam büyüklerinin hayatından güzel örnekler verdi. Atatürk ve Cumhuriyetimizin değerini her zaman anlattı.
Hocamız 1998 yılında emekli oldu. Ankara’dan uzaklaştı, Çubuk’a yerleşti. Şehrin kenarında geniş bahçeligüzel bir ev yaptırdı. Bahçesine çok çeşitli ağaçlar dikti. Çam, köknar, elma, vişne, erik, üzüm, şeftali, kayısı, aklınıza ne gelirse. İlginçtir, ağaçlar rastgele dikildiği içinbirbirine karışmış, doğal bir kompozisyonmeydana gelmiş. Hocamızınmizâcı da öyledir; herkesin birlikte olduğu, kaynaştığı bir toplum ister. Doğayı Koruma başlıklı şiirde diyor ki; “Bir fidanı dikmek bile sevaptır/ Yeşilsiz toprak çoraktır, haraptır/ Yanlışı anlatan kutsal kitaptır/ Dilerim insanın uslanmasını.”
Hocamız kavgayı hiç sevmez; her daim barıştan ve sevgiden yanadır. Öfke başlıklı şiirde şunları söylemiş: “Öfke bardağı taşırır/ İnsanı sınırın ötesine/ Aşırır/ Öfke kardeşi kardeşe/ Eder düşman/ Sonunda olur/ Yürekler pişman.”
Çubukçu hocamız çocukları da çok sever. Sevginin egemen olduğu bir ailede çocuk, her zaman ana unsurdur. Evlilik başlıklı bölümde şunları yazmış: “Akşamüzeri eve dönerken/Anımsa çocuklarını/ Olmasın elin boş/ Sevgi, barış ve esenlik/ Ne kadar hoş.”
Dilimizde, “Yalnızlık Allah’a mahsustur” diye bir söz vardır. Sana Esenlikler Dilerim başlıklı şiirde diyor ki: “Düşün/Evimiz kalmış sessiz/ Ben sabah akşam/ Oturuyorum sessiz/ Yaşam böyle olurmuş/ Sensiz/Mevsim sonbahar/Bahçede kuru yapraklar/Uçuşuyor/ Havada göçmen kuşlar/Dolaşıyor/İnsan her şeye karşın/ Yalnız da yaşıyor.”
Yaklaşık on yıldan beri, her Haziran sonu veya Temmuz başında eşimle birlikte Çubuk’a gider, hocamızı ziyaret ederim. Malum sebepten dolayı bu yıl gidemedik. Çankırı, Eldivan, Şabanözü yolunu tercih ettim hep. Yol çok virajlı ama o nispette de sakin. Üç saat yolculuktan sonra öğleye doğru ulaşırdım.Her seferinde, nerede olduğumuzu bilmek ister, telefon ederdi. Çocuklar gibi şen, büyük bir iştiyakla karşılardı bizi kapıda. Bilirsiniz, bizim örfümüzde, yolcu aç gelirhâneye. Hemen yemek başlar; zaten tabak, çatal ve kaşıklar konmuştur masaya. Halil İbrahim sofrası gibi boldur ikramlar; rahat etmek istersenizeğer, aç gideceksiniz, hocanın ziyaretine.
Yemek sonrası kahveler, çaylar, tatlılar, meyveler art arda gelir. Allah ziyade etsin, arkası bir türlü bitip tükenmez bu ikramların.
Yemek yerken koyu sohbet başlar. Neler mi konuşurduk?Her şey.Ülke sorunları dahil felsefe, din, siyaset, ekonomi, eğitim aklınıza ne gelirse. Ben doğal olarak dinlemede kalır, tereddüt ettiğim hususlarda soru sorardım. Kendileri de“sen ne düşünüyorsun bu konuda” diyerek yoklardı beni zaman zaman.
Konuştuğumuz bütün konularda fikir birliği içinde olmak beniçok mutlu etmiştir. Sohbet sonunda gönlüm rahatladığı gibi, bir yıllık yorgunluğum gider, adeta kuş gibi hafiflerdim. Toplumsal sorunlar karşısında, kendimize ayar vermek kadar güzel bir şey yok. İnsan, bazı konularda çelişki yaşıyor, çözüm bulamıyor. Böyle zamanlarda bir bilge kişiyle konuşmak, soru sormak ihtiyacını hissediyorsunuz. Diyorum ki, bilenle dost olmak, çok güzel bir erdem.
Günler uzun olduğu için ayrılık vaktinin gelmesini hiç istemezdim. Ancak yılda bir kez de olsa beş saati aşan sohbetin yorgunluğu da oluyor. Dönüşü de düşünmek lazım, zira her işin bir sonu var. Veda saati geldiğinde arabamıza kadar bizi uğurlar, hayırlı yolculuklar diler. Nezaketine hayran olduğum bilge insan, diş kirası olarak da bir paket hazırlatır mutlaka.
Yine aynı yoldan dönerken, bütün kaygılarımı Çubuk ovasında bırakır, huzur içinde adetauçarakdönerdim. Uçmak deyince, kitabın Uçar Giderim bölümünde birkaç mısrailgimi çekti: “Garip yolcu diye bilsinler beni/ İsterse defterden silsinler beni/Yıkıp dilim dilim dilsinler beni/ Gizemli evrene uçar giderim.”
İnsan oğlunun binlerce yıldır çözemediği bir kavram var, sonsuzluk. Şöyle yazmış Ben Sonsuzun Yolcusuyum başlıklı şiirinde: “Sağlık dilerim herkese/ Kulak verdim kutsal sese/ Hazır oldum son nefese/ Ben sonsuzun yolcusuyum.”
İster kabul edelim, ister etmeyelim;en sonundagerçek olan iki şey var hayatta: Yaşlılık ve ölüm. Dünyayı kasıp kavuran şu virüs belası bile, yaşlılar üzerine bina edildi ülkemizde. Hocamız gençlik yıllarındaki hareketli hayata özlem duyuyor ama inancından da asla pes etmiyor. Yaşlılık başlıklı şiirde şunları yazmış: “Yine de boş durmam az çalışırım/ Özgüvenim var buna alışırım/ Gelen dostlarla hoşça gülüşürüm/ Karamsarlık edip sızamam artık.”
Sonbahar, kültür dünyamıza hayırlı olsun; hocamızın kalemine, yüreğine sağlık. Kendilerini tebrik etmek haddim değil. Yüce Rabbim sağlıklı ömürler nasip etsin.
MUSTAFA ESKİ