Şimdi de İstiklal Marşı… Denildi ya, “güftesi değil bestesi…”
Hemen yağcı bölüğü koro oluşturup sahne aldı.
“Mehter Marşı”nın havası yanına ilahi musıkiden de katarak akıllarınca al sana İstiklal Marşı bestesi! hevesliliği…
İşgüzarlığı…
Baştan söyleyelim; “Ucuz etin yahnisi…”
Hemen soralım; enflasyon İstiklal Marşımızın bestesinden mi kaynaklanıyor?
Ya da her gün en vahşi şekilde yaşanan toplumumuzun yüz karası “kadın cinayetleri…”
Trafik kazaları…
Terör…
Eğitim…
Sağlık…
Geçim derdi… Hayat pahalılığı… Daha ne olumsuzluklar…
Bunlar da İstiklal Marşı’nın söylem uyumsuzluğundan(!) kaynaklanıyor anlaşılan…
***
İyi anımsıyorum… 1950’li yılların sonları… İstanbul basınında İstiklal Marşı bestesi gündeme gelmiş tartışılıyor.
Bir grup “Mehmet Akif’çi”, diğeri “Yenilikçi” olmak üzere gazeteciler köşelerinde yazarak görüşlerini belirtiyorlar.
Yani, bir tür “kalem kavgası…”
“Gazeteci kavgası…” desek daha doğru…
Siyasetçiler, okurlar izleyici/seyirci rolünde…
Kararı kamuoyu verecek.
Genel kanı, bekleyiş bu yönde…
Sonuçta; gazeteciler arasındaki karşılıklı yazıp-çizme işi bitti.
Ne toplumsal bir kavga havasına doğru gidiş oldu. Ne de böyle bir hava yaratıp siyasal amaç kollamak, siyasal çıkar beklemek.
İstiklal Marşı olduğu gibi kaldı.
***
Cumhurbaşkanı “kişisel” görüşünü belirtti ya; olayın üzerine siyasal çıkar amacıyla balıklama atlayanlar oldu hemen…
Koro oluşturup İstiklal Marşı bestesi uyduranlar türedi.
Sanki, birilerinden emir/talimat almış gibi İstiklal Marşı’nın bestesini “kuşa çevirip” kendi anlayışlarına göre uygulamaya/söylemeye başladılar bile.
İlahi gibi söyleyenler. Türküye çevirenler…
Yuh be!.. İstiklal Marşı bu…
Vallahi ayıptır, billahi ayıptır, suçtur.
Kim, kimle dalga geçiyor?
Bu milletin ortak sesi, onuru, özgürlüğünün ifadesi olan İstiklal Marşımızı böylesine ucuz kafalar mı söyleyip öğretecek bize?
Bırakın, İstiklal Marşımız ile oynamayı… O bizim istikbalimizdir ayrıca…