Gazetemizin kurucularından, ilk Yazı İşleri Müdürümüz; gazeteci, şair ve yazar Siyami Özel’i aramızdan ayrılışının 35. yılında saygı, özlem ve rahmetle anıyoruz.
•••
Siyami Özel için 2010 yılında hazırladığımız ek’in PDF’ini buradan indirebilirsiniz
Gazetecilik yaşamı boyunca Kastamonu’ya bir şeyler katabilmenin, kazandırabilmenin peşinden koşan Siyami Özel’in yüzlerce yazısı içerisinden seçtiğimiz ve “güncel” konu ve sorunlarımızın köklerinin nerelere uzandığını hatırlatması bakımından ilginç bulacağını sandığımız bir kaçını yayımlıyoruz.
•••
17 MART 1964
Kastamonu turizmi
7-8 yıldanberi Kastamonu gazetelerinde yazı yazıyoru. Bu uzun süre içinde israr, hatta inatla üzerinde durduğum konular oldu. Kastamonu turizmi ile ilgili olarak zaman zaman karınca kararınca fikirler ileri sürmek bu memleketçi israr ve inadıma birer örnek olarak ileri sürülebilir.
Turizm kelimesinin henüz tam manasiyle benimsenmediği, turizmin öneminin henüz arzu edildiği şekilde kavranmamış olduğu bir zamanda zaman oldu “Turizm Bakımından Kastamonu Vilayeti Hakkında Notlar” başlıığı ile bir seri yazı yayınladım. Zaman oldu “Ilgazda altın var!” diye beyaz kâğıt üzerinde avaz avaz bağırdım.
Bu arada bir ukalalığımı da nakletmek isterim. Zannederim 1957 yılı idi. Vilayette memurdum. Her yıl tanzim edilerek Bakanlıklara ve Genel Müdürlüklere gönderilmesi adet olan “ Genel Durum Raporu”nun hazırlanması ile görevli bulunuyordum. Çeşitli dairelerden gelen bilgiyi şekil ve muhteva bakımından standart hale getirmek icab ediyordu. Bu raporlar için “Turizm” ile ilgili bir bölüm ayrılmamıştı. Ben bu önemli noksanlığı gidermek sevdasına kapıldım, rapora bir de turizm bahsini ilave edip Ilgaz’a bir dağ otelinin yapılması ve burada bir kış sporları merkezinin kurulması gibi dahiyene iki fikirle bahsi kapadım.
O zaman Kastamonu Valisi olan Sayın Rebii Karatekin (Halen Konya Valisidir) raporu tetkiki esnasında burada takılmış, beni çağırdı. Parmağıyle raporu o kısmını işaretleyerek “Ne olacak bu dağ oteli?” dedi. Göğsümü şişirerek: “Yazın temiz hava almak isteyen turistlerin uğrağı olacak. Kışın da, av sporunda ve kayağa meraklı olanlar pıtırak gibi doldururlar burayı” dedim.
Şöyle bir yüzüme baktı, o meşhur nezaketine rağmen raporu reddedecek, yeniden yazmamı isteyecek sandım ama öyle yapmadı. Son sayfayı çevirdi, sağ elinin dirseğini biraz havaya doğru kaldırarak kendine has imzasını attı.. Anladım ki ukalalığım biraz hayretini mucip olmakla beraber hoşuna da gitmişti.
Yedi yıl önceki hülyamın bugün tahakkuk safhasına girmek üzere bulunuşu beni derecesiz şekilde sevindirmişti.
Valimiz Sayın Necdet Yalçın’ın ileri ve yerinde görüşü ile sahil kasabalarımızda ve Ilgaz’da turistik tesisler kurulması için teşebbüse geçilmesi, Özel İdare bütçesine bu iş için ödenek konulmuş olması ve nihayet geniş kadrolu “İl Turizm komitesi” nin kurulması, Orta Anadolu gibi bir turistik hinterlanda sahip Kastamonu’yu yepyeni imkanların eşiğine getirmiştir.
Artık Ilgazlardaki ve Ilgazların kuzeyindeki “ altın” madeninin işletilmesine başlanılacak demektir.
•••
15 Nisan 1964
Ilgaz’daki altın madenini artık işlemek gerek
İstanbul – Ankara yolunda bir sürü otel, lokanta, motel var da bizim müteşebbislerimiz ne diye canım Ilgazlarda mütevazı bir tesis olsun yaptırmazlar?
Bu sorunu çok zaman var ki kafamın içinde evirip çevirmiş, makul bir izah tarzı bulamamıştım.
Şimdi yavaş yavaş bir neticeye varır gibi oluyorum. Kimse böyle bir harekete para yatırmaya cesaret edemiyor, zarar edeceğinden korkuyor. Onun için bir başkasının bu işte – tâbir caizse – kobaylık etmesini bekliyor. O gönüllü kobay da bir türlü zuhur etmiyor.
Ticarette, bir nisbet dâhilinde riski göze almak lâzımdır. Halbuki bizler hep garantili kazançların peşindeyiz. Yüzde yüz kazanacağımızdan, hem de iyi bir şekilde kazanacağımızdan emin olmadıkça sermayemizi heder etmek istemiyoruz.
Oysa; bir Kadıdağı düzlüğünde, veya varsa Ilgazların daha müsait bir yerinde bir benzin istasyonu, bunun yanı sıra bir çayhane ve restoran, bir motel inşası hem müteşebbisini zengin eder, hem de memlekete hizmet hazzını o minnetle anacağımız şahsa tattırır.
Yalnız bir yol meselesi kalıyor. Yurt çapında büyük hizmetler ifâ eden Karayolları teşkilâtımız himmet edip Ankara – İnebolu Şosesini şimdiki berbat durumundan bir kurtarsa, turistlerin zahmet çekmeden yararlanacağı bir hale getirirse..
Ümit ediyor ve bekliyoruz.
•••
31Ağustos 1964
Burası Kastamonu’dur unutulur unutulur
Gazetede okudum, tarihi 18 kale onarılıyormuş. Bayağı heyecanlandım, sevindim. Bu sevincimi gelin sizinle birlikte satır satır izleyelim.
Haber şöyle:
“Milli Eğitim Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünce bu yıl memleketimizde 18 kale onarılmaktadır. Onarıma başlanmış olan kaleler şunlardır: Ankara, Afyon, Bursa, Bitlis, Diyarbakır, Gaziantep, İstanbul, Yedikule, İzmir, Çeşme, İzmir, Selçuk, Kayseri. Muğla, Bodrum. Nevşehir, Erzurum, Çanakkale, Gelibolu, Sinop, Trabzon, Urfa, Zonguldak, Amasra.”
Nasıl, sizin de sevinç ve heyecanınız benimki gibi bir anda söndü, hüzne döndü değil mi?. Gözlerimiz satırlar arasında boş yere Kastamonu’yu aradı. Fakat heyhat, bu boşuna bir ümittir. Nasıl olsa unutulmaya alıştık. Değil 18 Vilâyet, 58 Vilâyet kalesi onarılsa yine de listede Kastamonu ismine rastlayamazdık.
Sekiz-on yere kâğıt fabrikası yapılır, Kastamonu yoktur.
Bir düzine vilâyette tekel tesisi yapılır, Kastamonu yoktur.
30-40 Vilâyette harıl harıl sigorta tesisleri kurulur, Kastamonu yine yoktur.
Kastamonu yine yoktur.
Kastamonu yine yoktur.
Ve bütün bu yokların arasında, Kastamonu’nun kendi temsilcisi olarak, memleketin dertleri ile uğraşsın, memleketin ihtiyaçlarını, haklarını gerekirse aslan ağzından söke söke alsın diye seçtiği milletvekilleri, senatörleri vardır!.
•••
18 Eylül 1967
Kastamonu için
Bırakalım particiliği, didişmeleri, kişisel anlaşmazlıkları, dedikoduyu boş lafları da bir nebze memleket meseleleri üzerinde anlaşalım birleşelim..
Yeni bir planlama heyeti geliyor (veya geldi sız bu yazıyı okurken Kastamonu’ya…)
İmkanları nedir Kastamonu’nun? Neler yapılabilir, neler yapılmalıdır?.
Burada 2-3 gün kalacak heyetin üyelerine bütün vesikalarımızı sunmalıyız. Ticaret ve Sanayi Odamız paçaları sıvamalı. Mikro plan mı, makro plan mı bir hazırlık ve istişare kurulu gibi bir heyetimiz vardı. Şimdiye kadar ne yapmışlar ise onlar da kendilerini göstermeliler…
Basınımız, ha keza tüm daire ve kuruluşlarımız, kişilerimiz öyle… Şu bir kaç gün tam seferber olmalıyız.
Meselâ bir denli bir orman bölgesinde hemen hemen hiçbir orman tesisinin kurulmamış olması bir cinayettir. Bu cinayeti anlatmalıyız…Meyvalarımız heder olup gidiyor, bunu anlatmalıyız.. Muazzam bir insan göçü çetin bir problem halinde karşımızda duruyor. Bunu anlatmalıyız. Sahil köylerimizde ot ve mısır koçanından yapılmış çorba yiyen vatandaşlarımız var, bunu anlatmalıyız. Orman içi köylerimizi feci halini anlatmalıyız.
Ve onlar bizi çok iyi anlayacaklardır. Yurt problemlerinin halkımızın kendi haline terk edilmişliğini çok iyi bilen duyan o insanlar bizi çok iyi anlıyacaklar ve derdimize çare arıyacaklardır.
Yeter ki anlatmasını bilelim.
•••
5 Mart 1975
Memleket sevgisi
Memleket sevgisi lafla olmaz. Vatan, millet, Sakarya edebiyatı ile hiç olmaz. Ne yazık ki, içimizde birçokları lafla, vatan, millet, Sakarya edebiyatı ile memleketçilik olur sanıyorlar.
Oysa bu işin formülü basit…
Memleket sevgisi, memlekete hizmetle olur. Başka?
Memleket kalkınmasına katkıda bulunmakla olur. ‘Rabbena rabbena, hep bana’ demekle olmaz. Sosyal adalet va sosyal güvenlik ilkelerini benimsemekle olur.
Vatandaşın vatandaşa yan bakması ile olmaz. Yumruk sıkmakla, sopa sallamakla olmaz.
Çivi çakmakla, demir dövmekle, duvar örmekle olur.
Bıyığı aşağıya sarkıtmakla veya yukarıya burmakla olmaz.
Üretime hız vermekle olur.
Kalpak veya parka giymekle olmaz.
İnsanlık kisvesine bürünmekle olur.
Kütlelerin birbirini Amerikan yanlısı, Rus yanlısı diye kıyasıya ve çoğu kez haksız olarak itham etmesi ile olmaz…
İsmi ne olursa olsun, yabancı devletlerin tümüne karşı uyanık bulunmak, milli çıkarlarımızı onlara karşı dengeli şekilde korumakla olur.
Mezhep kavgalarını körüklemekle, milleti cephelere bölmekle, “Türkiye halkları” gibi özentili bölücülüklere girişmeyi ilericilik sayan kafa yapısı ile olmaz.
Bizim memleketimiz Türkiye…
Türkiye’yi sevmekle, Türkiye’nin çıkarlarını her şeyin üstünde tutmakla olur.
Düşük bıyık, kalkık bıyık, kalpak veya parka…
Yüreğiniz güm güm ‘Türkiye’ diye vuruyor mu, memleket harcına bir tuğla katabiliyor musunuz? Şöyle düzenlice… Ona bakın siz!