Mine Akçakoca Özgür
Kastamonu’dan sonbahar geçiyor. Güneş, güz gölgesi düşmüş saçlarını kentin üstüne dökmüş. Yeşil, sarı, kızıl, bakır yapraklar birbirine karışıyor. Ahşap yapılarla güzelleşen, görkemli tarihi ile dimdik ayakta duran şehrin yüreği Karaçomak Deresi’nin ardına düşmüş, akıp gidiyor.
Arif Damar “Yaşamak sadece sevmektir” diyor;
“Yaşamak sadece sevmektir, inan bana.
Sevmeyenler dünyamızda yaşamıyor.
Yaşamak suda, toprakta, insanlarda görünerek;
bir zeytin ağacı gibi.
Bir zeytin ağacı gibi, ne güzel
denize yakın olacaksın,
uzayan dallarında, yapraklarında ışık
ta derinlerde köklerin.
Bir zeytin ağacı gibi, bin yıl severek
Yaşamak her gün…”
Bir zeytin ağacı gibi denize yakın, kökleri derinlerde ve yaprakları ışık ışık yaşayanlar iyi ki var bu Dünya’da.
Geçmişten geleceğe köprüler kurup, kültürel mirasımızın bugünlere taşınmasına katkı sağlayan, sahip çıkmanın erincini insanlığa yaşatanlar da…
Buna karşın, değerlerdeki hızlı kirlenme, çok para kazanma tutkusunun emeği hor görüp, varsıllığa göz kırpması, duygudan uzaklaşıp, anlık mutluluklar peşinde koşmayı da getiriyor.
Eğitimin tasarrufu olmaz! Eğitimsiz bir toplum gelişemez. Aile, okul ve sosyal çevrenin bizlere sunduğu güzellikleri geleceğe taşıyabilmek için eğitim kalitesini en üst seviyede tutabilmeliyiz.
Bellek ne kadar güçlü olursa olsun, zamana yenilmeye mahkûmdur. Olaylar, yaşananlar unutulur. Yalnız tarihi değil, tanıklık ettiği dönemlerdeki yaşamları, halk kültürünü yansıtan eserlerle geçmişin belleğini kayıt altına almak önemli.
Ağaç oyma tavanların, sandıkların, ahşap kapıların, sedirlerin yer aldığı, el dokuması perdelerin, yün yatakların, taş aynaların süslediği ve geniş ailelerin yaşadığı konakları anlatırdı büyüklerimiz.
Birer birer yok olan değerlerimiz, unutulmamalı, unutturmamalıyız. Çağdaş yaşamı süsleyen, bize köklerimizi anımsatan değerlerimizle birlikte daha güzel ve çok daha güçlüyüz.
“Ağacı sevdiren ya yemişidir, ya gölgesi. Yapı işlerinde gereç (kereste) olarak kullanılması sevgi doğurmaz, çıkara dayanır.” diyor, İsmet Zeki Eyüpoğlu.
Kerestesinden yararlanırken, yemişini ve gölgesini unutmayalım.
Bir Kasım ayı daha geçiyor yaşamımızdan… Şehrin tepelerini, ağaçlarını, el dokumalarını, Küre’nin kilimlerini, İnebolu’nun aşı boyalı evlerini, Cide’nin denizini, İhsangazi’nin taş değirmenlerini ve tüm ahşapları okşayarak geçiyor güz güneşi…
Mine Akçakoca Özgür