Merhaba; eskilere pek meraklıyızdır… Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu unutup hep“nerede o günler…”, “nerede o eski bayramlar” şeklinde bir eskiler arayışımız vardır. Bu arada kırk yedi yaşıma geldim aşağı yukarı beş altı yaşından beri bu sözü duyarım ve hâlâ o eski bayramları bulanını ya da o sözü edilen eski bayramların hangi eski bayram olduğunu anlayamadım. Sonuçta benim için de eski bayram bundan kırk yıl öncesini içerebilir. “Vay!”diyesim geldi bir anda… Cümle içinde kendime dair “kırk yıl”kalıbını kullanacağımı kırk yıl düşünsem tahmin etmezdim. Sonuçta kaçınılmaz gerçek; “yaşam akıp gidiyor”. Sürekli değişim, dönüşüm halindeyiz…Bu değişim döngüsü içinde maalesef gelişim kısımlarımız fazlaca zayıflamış diye düşünüyorum. Ne gibi mi? Bence “teşekkür etmeyi ”çok net bir şekilde unutmuşuz. Takdir etmeyi de öyle. Her şey meşru hakkımız gibi davranmaya başlamışız. Örneğin işini iyi yapan insanları gördüğümüzde “bravo”, “tebrikler”, “elinize emeğinize sağlık” demek yerine “İşi bu, yapacak tabii” deyip geçiyoruz. Elbette ki işini iyi yaptıkları için sürekli birilerini alkışlamayacağız. Sonuçta meslek etiğinin doğasında işini iyi yapmak bir zorunluluk. Benim sözünü ettiğim konu ise işini iyi yapmanın ötesine geçen insanların takdir edilmesi gerekliliği. Bu bir market kasiyeri de olabilir, sizi hiç huzursuz etmeden ulaşacağınız yere taşıyan bir otobüs şoförü de olabilir ya dabenim birazdan teşekkür edeceğim hem yönetici (bana göre iki iyi liderler sadece unvanları yönetici) ve hekim gibi… Son zamanlarda sistemimiz öyle şikâyet üzerine dönüşmüş ki iyi olanlara gözümüzü kapatmışız. O yüzden şu sözü biraz sitemle, biraz da hasretle söylüyorum; “nerede o eski kadirşinas Anadolu insanı?” Maalesefbir yerlerde kaybolmuşlar. Umarım tez zamanda buluruz… Öncesinde neden bu girizgahı yazdığımın bağlamını söylemem lazım. Sonuçta bağlamdan yoksun bir anlatım körebe oyunundaki ebenin çaresiz ellerini ileriye uzatmış dolanmasına benzer. Bu yazının bağlamı da iki harika doktora çok harika oldukları için şükranlarımı sunmak.
Geçen bir iki ay sağlığım açısından çok değişik geçti. Kök nedeni belli olmayan bir şikayetler serisi halindeydim.Bu berbat hallerden kurtulmam için yardımı ilk önceIlgaz Devlet Hastanesi’ndeki bir doktordan aldım. Ilgaz Devlet Hastanesi Başhekimi İç Hastalıkları Uzmanı Arzu Denler Kılıç. Hayranlık verici bir biçimde hastaları ile kendi aile bireyiymiş gibi ilgileniyor. Bana yaptığı tüm tetkik ve tahlillere rağmen sorunun özünü bulamadık. Örneğin birinci ve ikinci aşılarımın yan etkisine bağladık sorunu.
Burada hikayemize küçük bir es verip sizlerden kendimce bir şey isteyeceğim. Komplo teorilerine aldırmayın. Sonuçta adı üstünde hem komplo hem de teori. İspatlanmış veri değil yani. İspatlanmış olansa aşıların işe yaradığı. O yüzden de aşınızı yaptırmadıysanız yaptırın. Hadi kendinizi düşünmüyorsunuz, en azından sevdikleriniz için aşı yaptırın ve onları riske etmeyin.
Özetle bu yorgun halimi bir türlü çözemedik. Bu tuhaf sağlıksız hallerime rağmen yaşam rutinlerime devam etmezorunluluğunda bir değişiklik olmadı. Ne de olsa yaşama “Mola ver de biraz dinleyeyim” diyemiyoruz.Günlük yaşam rutinlerimin içindeÇankırı Devlet Hastanesi Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’ne haftada bir kontrol ve terapiye gitmek de var. İki doktordan söz edeceğim demiştim. Anlatmak istediğim diğer muazzam doktor da Uzman Psikiyatr Betül Tufanoğlu. Toplum Ruh Sağlığı Merkezinin de kurucu hekimi. Bu merkez içinçok çalıştığı ve yüreğini koyduğu çok belli. Betül Hoca’ya gittiğimde de bu şikayetlerimden söz ediyorum fakat bir türlü öznesini bulamıyoruz. Kan testi diyor. Arzu Hoca’nın yaptıklarını gösteriyorum her şey normal görünüyor. Betül Hoca da“Ben de tahlil yapayım zaten zamanı geldi” diyor. Fakat benim sarsaklığımdan bir türlü onun istediği tahlilleri yaptıramıyorum. En sonunda Betül Hoca’nın net tavrı ile geçen hafta onun istediği tahlilleri de yaptırdım. Biliyorsunuz her uzmanlığın yetkisi farklı olduğu için her hekim her tahlili isteyemiyor. Bu ek tahliller sayesinde de problemin kök nedenini bulduk. Bir şekilde kullandığım bir ilaca bağlı toksik bir durumdan ötürü tüm dengem şaşmış. Doğal olarak süratle tedaviye başladık…
Her ne kadar şuanda bu yazıyı kolumda bir serum takılıyken yazıyor olsam da son üç günlük tedavi sürecinin çıktılarını elde etmeye başladım. Gelelim yine yazının bağlamında iyi ki böyle hekimlerimiz var.“Beni Türk hekimlerine emanet edin” diyen Ulu Önder Atatürk her konuda haklı olduğu gibi bu konuda da haklı. Kesinlikle kendimizi Türk hekimlerine emanet etmeliyiz. Ben kendi sağlığım için kendimi emanet ettiğim bu iki muazzam doktorun şahsında bir kez daha yurdumuzun dört bir yanındaki tüm hekimlere ve sağlık çalışanlarına teşekkür ediyorum. Özellikle de bu salgınmelaneti sürecindeki cansiperane fedakarlıkları için teşekkür ediyorum. İyi ki varlar…
Bu günlük de bu kadar. Hepinize güzellikler diliyorum.
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU