Geçen hafta İsmet İnönü’nün Kastamonu gezisi ile Şeyh Ziyaeddin Efendi’nin ölüm yıl dönümü çakıştı. Aynı yazıda iki kişiden söz etmek istemediğim için önceliği İnönü’ye verdim.
“Hâfıza-i beşer, nisyan ile malûldür” sözünü çok kişi bilmez. İnsan hâfızasının unutmak gibi bir hastalığı vardır. Söz, bizim topluma yakışıyor. Geçmişi unutmak, unutturmak konusunda kendimize yakışanı yapıyoruz.
Kişilerin olduğu gibi, ulusların hayatında da zor günler vardır. Gerçek vatansever insanlar böyle günlerde kendini gösterir. Her türlü fedakârlığı yapar, gerekiyorsa ölümü göze alır. Şeyh Ziyaeddin Efendi bu değerlere sahip bir insan. 1876 yılında Kastamonu’da doğdu. Bayramî Dergâhı postnişînliği görevinde bulundu. Nakibüleşraf ve şehrimizin saygın bir ismi.
Manevî kişilik olarak ayrı bir değere sahip. Bizim üzerinde durduğumuz asıl konu, onun Millî Mücadele yıllarındaki tavrıdır. 1918’de mütareke imzalanmış, ülkemiz yer yer işgal edilmişti. Bize vatan olarak bir avuç toprak parçası bırakılmıştı. İnsanlar karamsardı, gelecekten pek ümitleri yoktu. İstanbul’da yaşayan mandacı bir kesim, ABD veya İngiliz mandası istiyordu. Bu durumda iki seçenek vardı; teslim olmak veya mücadele etmek.
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları mücadeleye karar verdiler, 15 Mayıs 1919’da İstanbul’dan ayrılıp Samsun’a geldiler. Kongrelerle devam eden süreç 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışı ile taçlandı. İki yıl boyunca devam eden savaşlar sonunda düşman ülkemizden çekilmeye mecbur kaldı. Lozan Anlaşması ile son zafere ulaştık.
Millî Mücadelenin cephede yaşanan kısmı övünç kaynağımızdır. Cephe gerisindeki hazırlıklar da son derece önemlidir. Silah ve cephaneler taşınmış; yiyecek ve giyecekler hazırlanmış. Moral değerlerin güçlenmesi için çeşitli faaliyetler yapılmış. Böyle durumlarda, halkın sevgisini kazanmış, saygın önderlere ihtiyaç vardır.
Millî Mücadele başlayınca, 15 Haziran 1919’da şehrimizde Açıksöz gazetesi çıkarıldı. Açıksöz, Kuvâ-yı Milliye hareketine destek verdi. Şehirdeki aydınlar ve gelip geçen önemli kişiler gazete idarehanesinde toplandılar, ülkenin geleceğini tartıştılar.
Kastamonu 16 Eylül 1919’da Kuvâ’yı Milliye ile birleşti. On gün sonra Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin şubesi kuruldu, Ziyaeddin Efendi başkanlığı üstlendi. Kısa bir süre sonra Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kadınlar kolu kuruldu. Şeyh Efendi’nin eşi Hafize Nebiye hanım bu harekete güç verdi. 1921’de Kızılay, 1922’de Çocuk Esirgeme Kurumu’nun şubeleri açıldı, Ziyaeddin Efendi yönetimde kurulunda görev aldı.
Şehirde Kuvâ-yı Milliye karşıtları da vardı. Hilafet Ordusu Safranbolu’ya doğru gelirken tavırlarını açıkça belli ettiler. Bunlardan birisi Ziyaeddin Efendiye hitaben “Hilafet ordusu geliyor, ibtida sizi asacaklar” deyince o da şu cevabı verdi: “Ölüm mukadder bir hadisedir, er veya geç gelecektir. Millet ve memleket uğrunda ölürsem benim için bahtiyarlıktır.” Vatanını seven, inanmış bir insan bundan daha güzel söz söyleyemez.
O yıllarda şehirde konaklama tesisleri yoktu, olanların da kalitesi düşüktü. Gelip giden önemli kişiler Kolordu karargâhında veya lisede hazırlanan yerlerde yatmışlardır. Ziyaeddin Efendi önemli kişileri konağında misafir etmiştir. Bu hizmetler yapılırken eşi Hafize Nebiye hanımın katkılarını unutmamak lazım.
Yazının girişinde hâfıza-ı beşer, nisyan ile malûldür, sözünü bilerek yazdım. Geçmişi çabuk unutuyoruz. Zor günlerde görev yapmış insanları, ne doğum, ne de ölüm yıl dönümlerinde hatırlamıyoruz. Ziyaeddin Efendi 1946’da öldü. Aradan 72 yıl geçti, hatırlayan olmadı. Dört yıl önce Türk Ocağı’nda mütevazı bir anma toplantısı yapıldı. Bu yıl basında bir haber okumadım. İlde, önemli kişilerle ilgili anma programları düzenlenmeli. Ziyaeddin Efendi bize göre bir kahraman. Cumhuriyetimizin temeline harç koymuş bir insan. Ölüm yıl dönümlerinde camilerde, okullarda adından neden söz edilmiyor? Millî kahramanlar kolay mı yetişiyor sanıyorsunuz? Bu insanların hatırlanmaya ihtiyaçları yok, görevlerini tamamlayıp gitmişler. Asıl hicap duyması gereken bizleriz.
Hafize Nebiye Hanım 1933’de, Şeyh Efendi 19 Nisan 1946’da öldü. Gümüşlece’deki aile mezarlığında yatıyorlar. Allah rahmet eylesin, mekânları Cennet olsun.
Ziyaeddin Efendi’nin ölümü büyük üzüntü yaratmış. Vali Mithat Altıok Ankara’ya gitmek zorunda olduğu için cenazesine katılamamış. Uzun bir açıklama ile üzüntülerini belirtmiş. Valinin hissiyatı her şeyi çok güzel anlatıyor:
”Arkadaşlar! Bütün beşerî ihtirasların sustuğu, fânileştiği ebediyet yolunun başında bulunuyoruz. Fâni hayata gözlerini yumarak şu anda aramızdan ayrılmış bulunan ve ebedileşen sâbık Şeyh Bay Ziya’ya son hürmet vazifesini ifâ ediyoruz. Rahmetli Kastamonu’nun en köklü ve asil ailelerinden biri idi. Hemen hemen emsalleri çok az kalmış yaşlılardan biridir. 82 yaşında devre-i hayatiyesini tüketerek Rabb’ın rahmetine kavuşmuştur.
Rahmetli bütün hayatı boyunca daima temiz ve asil kalpli; memleketine ve bilhassa hemşerilerine daima faydalı olmuştur. Gınâ-yı kalbi vardı. Bütün maddî varlığını Kastamonu’ya vermiş idi. Onun hizmetlerinin en değerlisi ve en büyüğünü inkılap davasının başında görüyoruz. Saray ve saltanatın hainleştiği, düşmanlarla birleşerek a’mal-i milliyenin ayaklar altı edildiği zamanlarda, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başında bulunuyordu. Anadolu’nun ve Türk milletinin sarayla ve padişahla alâkasının kesilmesi icap ediyordu. Kastamonulular adına padişaha isyan telgrafını çeken ve bu telgrafa imzasını koyan biricik şahsiyet rahmetli Şeyh Ziya idi. Bu hadiseyi bugün burada anmanın belki ehemmiyeti olmadığı zannedilebilir. Fakat o karanlık ve meşkûk anlarda böyle bir harekete ictisar ancak cesaret-i medeniye ile vasıflandırılabilir. Hayatını istihkarla tehlikeye koyması o günkü şartlar karşısında büyük bir kahramanlıktır. Burada bu hatırayı tekrarlamakla rahmetlinin ruh-i pâkinin şâd olduğunu görür gibi oluyorum. Millet uğrunda, vatan uğrunda her tehlikeyi göze almak lazım geldiğini belirten bu kahraman ruhlu rahmetliyi gençlerimize, inkılap davası yolcularına bir örnek olarak göstermek istiyorum.
Aziz ölü! Senin hayatında taşıdığın ruhun ve azmin kudretini, arkada bıraktığın nesiller de taşıyacaklardır. Sana mağfiretler diliyoruz. Ebedî uykunda emin ve müsterih ol.”
MUSTAFA ESKİ