Merhaba; önyargı berbat bir şey. Gündelik hayatı çok sert etkileyen, normal ve sağlıklı iletişim kurabilme ihtimalini yok eden bir durum. Hepimizin elbette hayata dair yargıları var. Bundan daha normal bir şey olamaz. Ama bu yargılarımızı mutlak doğruymuş gibi kollamak biraz anormal kaçıyor. Önce bir an durup bakmak, makul bir değerlendirme süresi geçirmek hem ön koşullu yargıdan korur bizi hem de oluşabilecek olumsuzlukları engeller. Bu noktada Masalcı Köylü’den bize bir iki anekdot anlatmasını istedim. Sağ olsun kırmadı.
Masalcı Köylü- Sözümüze evvel zaman içinde kalbur saman içinde diyerek girizgâh yapalım. Günlerden bir gün muharrir efendinin evdeki kediciklerden birinin ayağı çıkmış. Muharrir bunu görünce kediyi kaptığı gibi veterinerine doğru yola çıkmış. Veterineri şehir yerinde, arabaların park etmesinin fazlaca sorunlu olduğu tek yön bir caddede imiş. Bu caddeye girdiğinde park yeri arama derdi yetmiyormuş gibi bir de üstüne önüne bir firma arabası park etmiş, malzeme indiriyormuş. Sonunda araç çekildiğinde arkasındaki araba sanki dünyanın sonunu getirecek meteordan kaçıyormuşçasına solundan daracık bir aralıktan olası riskleri göz ardı ederek neredeyse sağdaki ve soldaki araçlara sürterek geçmiş. Elli metre bilemediniz yüz metre gitmeden de engelli park yerine park etmiş bu nöbetçi trafik canavarı. Bunu gören bizim muharrir durur mu? Zaten adama yaptığından dolayı ciddi öfkeli. Haddini bildirecek ya, durmuş adamın yanında “Kardeşim hem katil gibi gidiyorsun hem de engelli park yerine park ediyorsun. Ayıp bu yaptığın!” diyecek olmuş. Adam; “Abi özür dilerim hastaneye yetişmem lazım ve engelliyim” demesin mi? Bizim muharrir öylece kala kalmış. Haklıyken haksız olmak böyle bir şeymiş. Adama “Peki iyi günler ama yine de sakin sür” diyebilmiş ve park yeri aramaya devam etmiş. Park yerini bulduktan sonra kediyi veterinere götürmüş. Kedinin tedavisi yapılmış, kedi gayet iyiymiş. Ama bizim muharririn yine de içinde dert kalmış bu kalmasına da bizim muharririn çenesi dursa eli durmuyor eli dursa gözü durmuyormuş. Bu vakıanın üstünden çok geçmiş geçmemiş bizimki bu sefer de internette yargı dağıtmış. Hem de en önden… Bulunduğu hemşeri gruplarından birinde bir vatandaş, şehit mezarları ile ilgili bir fotoğraf paylaşmış ve sert de bir fotoğraf yazısı yazmış. Bizim muharrir bunu görür de durur mu? Ne fotoğrafı paylaşana bakmış ne neden paylaştığını sorgulamış. Bir de şehit meselesi olduğu için iyice hassaslaşmış ve paylaşımı yapan bu vatandaşa vermiş veriştirmiş. Sosyal medyada klavyenin başına oturan herkes kendini Süpermen sandığı için bizimkinin yorumunun altına başlamışlar onlar da verip veriştirmeye. Linç dediğiniz şey bu devirde daha kolaymış. O vahşi batıda bir at, bir ağaç ve bir ipe ihtiyaç varken şimdiki zamanda linç için akıllısından bir telefon yetiyormuş. Bizimki yazdığı yorumun bu kadar taraftar bulmasından bittabi pek memnunmuş, ta ki ona özelden bir mesaj gelinceye kadar. Mesaj hakkında yargı dağıttığı kişiden geliyormuş. Kendi hakkındaki tüm olumsuz yazıya rağmen tüm zarafetini koruyarak kısaca “Abi keşke benim yaptıklarıma bir bakıp öyle yazaydın” anlamına gelen bir mesaj yazmış. Bizim muharrir bunun üstüne bu arkadaşın profiline bakmış. Bakması ile de kalenin surlarından başının üstüne kızgın yağı dökmüşler. Bu arkadaş, zamanını, emeğini ve bütçesini şehitlerin mezarlarının tamiri, bakımı için harcıyormuş. Hatta bin bir meşakkatle kayıp şehitleri bile buluyormuş. Bizim muharrir ar etmiş etmesine ama atı bile almadan Üsküdar’a geçenler geçmiş çoktan. Bizim muharrir çok şık, onurlandırıcı yazılar yazmış. Kendince telafi etmiş ama yine de bu ön yargı tuzağına bu kadar kısa zamanda iki defa üst üste düştüğü için de kendine çok kızmış… Bir de kendi kendine “aklı başında adam olmaya çalıyorum diyerek dolaşıyorsun ama en basit gerçeği gözden kaçırıyorsun” demiş kendine. Bu basit gerçek eskilerin deyimi ile “boğaz dokuz boğumdur, boğa boğa söyler” sözünü kendine tekrar hatırlatmış. Bizim muharrir elbette geçmişinde de böyle önlü önsüz yargılar dağıtmıştır belki. Lakin kıymetli olan en son yaptığından ibretini alıp dokuz boğumdan dokuz kere düşünüp, dokuz kere süzüp söylemeyi unutmamayı kendine öğretmesiymiş. Allah bizim muharriri üçüncü önyargıların, yargısız infazların şerrinden korusun deyip sözü muharririn kendine bırakalım bakalım…
İşte böyle dostlar, hikâye diye anlattığımız şeyler bir zaman önce gerçeğin kendisi, anın tam o anı oluyor. Hani filmin kahramanın insafına kalan kötü adam yalvarır ya “Aman beyim, ben ettim sen etme!” diye. Ben de kendimce size diyeyim. Ben ettim. Siz etmeyin… Bu günlük de bu kadar. Hepinize güzellikler diliyorum.
Aklımdaki Söz :Peşin fikirler muhakemesiz hükümlerdir. “Volataire”
Okuduğum Kitap :Candide ya da İyimserlik “yaz. Voltaire”
Tavsiye Filmim :12 Kızgın Adam “yön. SidneyLumet”
Dinlediğim Müzik :StandBy Me “Ben E. King”
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU