Her yerleşim gibi Kastamonu’nun da varoluşundaki ilk unsur elbette bir su kaynağı yani Karaçomak’tır… Var ettiği gibi de kentin kimliği, karakteri ve kentin adı anıldığında akla gelen ilk imgesi durumundadır.
Kastamonu malum; güneyinden ve kuzeyinden iki devasa dağ sırası ile sınırlandırılmış, bu aralıkta da yüksek platolar arasında kalmış küçük su sistemlerinin böldüğü bir alana sahip. Kastamonu bu coğrafyada Ilgazlardan doğup gelen Karaçomak Çayı’nın ve kollarının böldüğü neredeyse dik yamaçlara sahip bir vadinin eteklerine kurulmuş. Bu vadi ise Olukbaşı’ndan başlayarak, İsmail Bey Mahallesi sınırlarına kadar oldukça dar bir geçit sunan ama daha sonra genişleyen bir yapıya sahip.
Karaçomak Çayı, Ilgaz’ın (İhsangazi) eteklerinden doğup, başka derelerle de birleşip Kastamonu’ya hayat verdikten sonra önce Koru Köy ile Hoca Köy arasında Daday Çayı ile daha sonra daBükköy civarından Karasu ile birleştikten sonra Gökırmak’labir olup, sonrasında Kızılırmak’a karışıp Karadeniz’de dinelen bir su sistemi. Nereden baksanız milyonlarca yıldır denize ulaşmak için 500 km geçilen bir güzergâh…
***
Karaçomak Çayı bundan çok değil bir yüz yıl önce Kastamonu Çayı olarak da anılıyordu. Ve bu çay, Kastamonu kent belleğinde yer edinmiş, hikâyeler oluşturmuş, kentin karakteri olmuş.
Şöylesi Kastamonu eski fotoğraflarına göz atıldığında bu kelimeler daha da anlam bulur. 1960 öncesinde çay boyu hala tek yola sahipken kent merkezinde, yalılar misali konaklar Karaçomak ile bir arada hasbihal içinde olduğu görülür. Hani yitirmesek o zamanları, şimdiye getirebilsek dünyanın gözbebeği yerlerden biri olurduk. Ya da sahil misali dere kenarına inip Nasrullah Köprüsü’nün altında ya at arabasını ya da otobüsünü yıkayanlar… Keza yine 1960’lara kadar Olukbaşı çevresinde balık tutmaları, yüzmeleri ve Nasrullah dışında kimileri saçaklı kimileri açık ahşap köprülerin hikayelerini filan saymıyorum…
Bu bellek kısmında en önemli hikâye ise kesinlikle baraj yapılana kadar neredeyse periyodik olarak her beş yılda bir gelen seller. Genelde yaz başlarında görülen seller apansız bir şekilde Ilgaz’dan dökülür, her ne kadar Olukbaşı gibi oldukça geniş bir düzlüğe sahip yerde bile hırçınlığını yitirmeden tüm şiddetiyle şehre dalıp ne var ne yoksa silip süpürürmüş. Tabi o zamanlar kentteki tek anıtsal-taştan köprü Nasrullah Köprüsü. Diğerleri ise ahşap… Önce bu ahşap köprülerin altında birikenlerden şiddeti artan sel, köpürdükçe tüm ahşap köprüleri de önüne katıp şehir merkezini sular altında bırakıyor. Benim duyduğum en geniş yayılım alanı selin, Nasrullah Şadırvanı’nın arkasına Aşirefendi Hanına kadar ulaştığı. Ama yolları söktüğü, elektrik direklerini kökünden çıkarttığı, elbette yol kenarı mekânları millere boğduğu da vakidir. Keza 1967 selinde ahşaptan Stat Köprüsü sökülüp gittiği olaydan sonra en az yarım metre mil civara yerleştiği söylenir.
Bu sel hikâyelerinden biri ise kütük kapma hadisesidir. Ee malum, sel onca ormandan yüzlerce tomruğu da sürükleyince Kastamonu’dan insanlar köprü altlarından bu kütükleri yakalamaya çalışıyorlarmış. Bir seferinde ise dikkatsiz bir vatandan kütüğü kapacağım derken sele kapılıp ölmüş. Keza bu olay yaşayan birçok kişinin hala hatıratında mevcutken rahmetli Siyami Özel, kent belleği için önemli ve değişik bu olayı bir öyküyleedebiyete dönüştürmüştü bile…
***
Tabi her bir Deli Dumrul serüveninin de bir sonu var…
Yıl 1969… Veee Karaçomak Barajı yapılır… Kastamonu’nun hemen güneyinde Akçakese ve Bulacık köylerinin ortasında geçen Karaçomak Çayı bir yerde dar bir boğazdan ilerlemek zorunda kalır ki DSİ uzmanları buranın baraj savağı olması için uygun bulurlar. 1967 yılında etüt çalışmaları başlayan barajın yapımına 1969’da başlanır ve 1974 yılında tamamlanır ki tümüyle olmasa da Kastamonu belleğindeki sel baskınları bir nebze olsun tecrübelerden eksik kalır.
Karaçomak Barajı 1960’lı yıllarda DSİ’nin Kızılırmak Havzası içindeki 10 proje sahasından biri olarak yapılır. Bu havza projesinde 11 sulama, 1 sulama-enerji, 1 enerji-taşkın kontrolü olarak 13 projeden oluşur. Bu havzadaki toplam projelerin maliyeti ise 497 milyon TL’dir. Karaçomak Barajı’nın ki ise: Baraj maliyeti 31 milyon 422 bin; sulama tesisleri 25 milyon 118 bin, tasfiye tesisleri maliyeti 5 milyon 526 bin olarak toplamda 62 milyon 36 bin TL’dir. Bu proje ile yıllık gider 3 milyon 536 bin TL iken yıllık gelir artışı ise 3 milyon 748 bin TL olacaktır. Bu artışta yıllık olarak 80 milyon TL sulamadan, 6 milyon TL enerjiden ve 0.4 milyon TL’de taşkın kontrolünden olacaktır.
Karaçomak Barajı, 2340 Ha. sahaya sulama suyu temin etmek, şehre yılda 3 milyon metreküp su vererek kentin 30 yıllık gelişimi göz önünde bulundurulmuş. Baraj genel anlamda sulama, içme ve kullanma suyu, taşkın koruma ve mesire yeri olarak amaçlandırılmıştır.
Toprak dolgu olarak yapılan baraj 49 metre yüksekliğinde olup 198 kilometrekare drenaj alanına sahip. Barajın toplam hacmi ise 23.0x 10 üstü 6 metreküp olarak belirlenmiştir.
1974 yılına gelinip baraj aktif hale geldiğinde Kastamonu’nun muhtemelen binerce yıldır belleğinin önemli bir kısmını oluşturan “Karaçomak Seli” büyük ölçüde kendine artık anılarda yer bulmaya başlamıştı. Bu arada 30 yıl ilerisi için öngörülen Karaçomak Barajı, yaklaşık 50 yıldır hem bizi büyük sellerden koruyor hem de sulama ihtiyacımızın büyük kısmını karşılamaya da devam ediyor.
***
Tabi Kastamonu’nun kent olarak yerleşim topografisine bakıldığında sadece Karaçomak yatağı bir sel toplama havzası olarak tek kalmıyor. Dar bir vadide oluşu, bu vadinin birçok dere tarafından bölünmüş olması selin varlığını her an mümkün kılıyor. Keza buna en yakın örnek 1989 yılında selin bu sefer güneyden değil de ters istikametten yani kuzeyden ve yanlardan gelmesi nedeniyle yine büyük bir facia yaşanmış, bu olaydan sonra dönem Belediye Başkanı rahmetli Faruk Nuhoğlu tüm yan derelerde köklü bir ıslah çalışması yaparak böylesi bir olayın tekrar yaşanmaması için tüm tedbirleri almaya çalışmıştır.