Türkiye’nin sanayileşmesi Cumhuriyetin ilk yıllarında başladı. Halkta sermaye olmadığı için bütün yatırımları devlet yaptı.Sanayileşmenin temel çerçevesi de 1923 İzmir İktisat Kongresinde çizildi. Tasarrufları birleştirmek suretiyle tüccara ve sanayiciye kredi vermek üzere, Atatürk’ün emriyle, 26 Ağustos 1924’de İş Bankası kuruldu. Kuruluş tarihinin, 26 Ağustosta başlayan Büyük Taarruz ile bir ilgisi var mıdır, yoksa bir tesadüf müdür bilmem.
Türkiye sanayileşirken, ihtiyaçlara göre sanayi yatırımları planlanmış, çok sayıda fabrika kurulmuştur. Bunların içinde en önemlisi Karabük Demir Çelik Fabrikasıdır. Biliyorsunuz, sanayi için en önemli ihtiyaçmaddesi çeliktir.
Atatürk; şeker fabrikalarına da önem vermiştir. Cumhuriyet kurulduğunda şeker fabrikamız yoktu. İhtiyacımız olan şeker dış ülkelerden geliyordu. 1923’de temeller atılmaya başladı; 1926’da Alpullu ve Uşak, 1933’de Eskişehir, 1934’de Turhal şeker fabrikası hizmete girdi. Atatürk, 1937’de yaptığı bir konuşmada, ”Şeker fabrikalarının sayısı 20’ye çıkmaz ve şekeri ekmek kadar kolay alınır hale getirmezsek, gürbüz çocuklara hasret kalacağız.” demiştir. Bu söz, bizim Şeker Fabrikasında, Atatürk büstünün konduğu kaide üzerinde yazılıdır. O tarihlerde nüfusumuz 20 milyonun altında idi.
Zamanla şeker fabrikalarının sayısı çoğaldı, ülke geneline yayıldı. Şeker fabrikaları, Türkiye’de, modern tarımın, hatta hayvancılığın gelişmesindebüyük hizmetler yapmıştır. Bulundukları yerin ekonomisini, kültür ve sosyal yapısını önemli ölçüde etkilemiştir. Biz,Kastamonu’da bunu gördük ve yaşadık.Fabrikada yemek, düğün ve nişan düzenlemek, misafir ağırlamak gibi aktiviteler önemliydi bir vakitler. Yeri gelmişken hatırlatmakta yarar var; bizim Şeker Fabrikası, Kastamonu’nun ekonomik ve sosyal hayatına ne gibi katkılar sağlamıştır? Bu konuda bilimsel bir araştırma yapıldı mı bilmiyorum. Eğer yoksa, Valilik, Ticaret ve Sanayi Odası bir araştırma yaptırmalıdır. Hatta üniversitede, lisansüstü tezler bile verilmelidir.
Kastamonu Şeker Fabrikasının temeli bildiğim kadarıyla 1958’de Adnan Menderes tarafından atıldı. Ortaokul öğrencisiydim; babamla birlikte A. Menderes’i görmeye gelmiştik. Eski lise binasının önünde bekledik, Cumhuriyet meydanında büyük bir kalabalık toplanmıştı. Menderes, fabrikanın kısa sürede çalışmaya başlayacağını söylemişti ama ekonomik kriz nedeniyle gecikti. Araya ihtilal girdive bizim fabrika ancak 1963 Eylül ayında işletmeye açıldı. O yıl liseyi bitirmiştim, kampanya döneminde, beş ay kadar fabrikanın pancar muhasebesi bölümünde çalıştım; ilk şekercilerdenim, bu vesileyle hatırlatmak istedim.
Modernleşmeye giden yolda, II. Meşrutiyet dönemi önemli bir aşamadır.Her alanda çağdaş fikirler ortaya konmuştur. Söz gelimi Kastamonu’da bir şeker fabrikası kurulması düşünülmüştür. Vali Mehmet Hüsnü Bey, mülhakata bir yazı göndermiş ve pancar miktarının ölçülmesini istemiştir. Bu konuda yapılan yorumda; fabrika kurulursa işsizliğe çare olacağı, akşama kadar kahvehanelerde boş oturanların iş bularak geçimlerini sağlayacağı hesaplanmıştı.
Bu konu bana ilginç geldi. Gazetede, “Teşebbüs-i ümranperverî” başlıklı yazı,1 Eylül 1909 tarihinde yazılmış. Giriş kısmında; Avrupalıların, ihtiyaç duydukları malları bizden aldıkları, fabrikalarında işleyip tekrar gönderdikleri, bu sayede para kazandıkları, kendi doğal zenginliğimizi yavaş yavaş imha ettikleri, buna bir çare bulunamadığını anlatılmış. Daha sonraki bölümde, bunun, yeni dönemle birlikte son bulacağı temenni edilmiş. Yazının dili biraz ağdalı ama maksat anlaşılıyor;
“Dâhil-i vilâyette ve hatta şehrimizde servet-i milliyenintezyîdine hâdim esbâb ve vesâilinistihzâr ve istikmâli için şimdiye kadar maatteessüf hiçbir şeye tevessül edilememişti. Avrupa, o merkez-i medeniyet, bilcümlemevâdd-ı ibtidâîyi, dâhil-i memâlik-i Osmâniyedentedârik ettiği halde, fabrikaları sâyesinde hep fiyât-ı mu’tedileden kat kat fazlasıyla gönderdiği masnûât ve ma’mûlâtıyla servet-i dâhiliyemizicelb ve tedrîcenimhâ etmekte olduğu ma’lûmdur.
Otuz seneden beri devam eden hükûmet-i müstebîde, iki kimsenin bile ittifak ve ittihâdıyla vatanın istikbâline, memleketin menâfiine hizmetten men’ ettiğinden memâlik-i Osmaniyeninhazâin-i biintihâ-yıtabiiyesindenistifâde olunamadı.
Lehülhamdidrâkiylemübâhi ve müşerref olduğumuz devr-i dilârâ-yımeşrûtiyet, o misüllümâniâyızîr ü zeber etti. Bundan böyle toprağımızın yetiştirdiği nebattan da bi-l-istifâdemiftâh-ı hazâinimuhâfaza emeliyle şehrimizde bir şeker fabrikası te’sisi için evvel emirde dâhil-i vilâyette senevî ne kadar pancar yetiştiği ve bunun tezyîdi bâbına tevessül edildiği surette ne kadar bâliğ olabileceği makam-ı âli-i cenâb-ı vilâyetpenâhidenmülhâkata yazılan tahriratla istifsâr buyurulmuştur.
İnâyet-i bâri ve imdâd-ı ruhâniyet-i cenâb-ı risâletpenâhi ile mezkûr fabrikanın te’sisine muvaffakiyet hâsıl olduğu halde, işsizlik yüzünden, akşama kadar kahvehanelerde emrâr- ı vakt eden bir kısım ahâlimizin, mezkûr fabrikada çalışarak te’min-i mâişet ve istikmâl-i esbâb-ırefâh ve saâdet edeceklerinden şüphe yoktur. Hemen Cenâb-ı Hak muvaffak-ıbilhayr buyursun.”
MUSTAFA ESKİ