Vali Enis Yeter MTA’ya (Maden Tetkik Arama Enstitüsü) yaptırdığı deprem raporunu12 Eylül 2001 tarihinde düzenlediği basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladı, alınacak tedbirleri sıraladı, şehrimizin kırsalıyla birlikte yerleşim önerilerini dile getirdi…
Tam tersini yaptık.
(Vali Yeter’in 20 yıl önce MTA’ya hazırlattığı Kastamonu’nun deprem raporunu 20 yıldır yazar dururuz bu sayfalarda…
Muhatap bulamadık henüz.)
Dönemin Devlet Bakanı ve MTA Genel Müdürü’ne yapılan “rica” sonrasında hazırlanan rapor, şehrimizin deprem karşısındaki handikaplı pozisyonunu olanca açıklığı ile gözler önüne seriyor…
Dua edelim de geçen 20 yılda “fay” ehlileşmiş olsun.
MTA raporuna göre şehre yakın olan “İhsangazi” ve “Kayı” fayları “hareketsiz” ve “oturmuş” olduğu için sorun yaratmayacak nitelikte, ancak kuş uçumu 35 kilometre mesafedeki Tosya Kuzey Anadolu Fayı (KAF) ise “risk” oluşturuyor…
Şehrimizin jeolojik yapısı ile KAF arasındaki “doğrudan” ilgi başımıza bela.
Niye bela, “yerleşimin en yoğun olduğu dere yatağı deprem riski taşıyor” da ondan bela…
“Alüvyon zemin”.
Gazetemiz basın toplantısını “MTA’nın Deprem Raporu: Çayboyu depreme karşı yüksek risk taşıyor” manşeti ile verdi…
Manşetin ötesinde “alarm” aslında.
Vali Yeter MTA raporu doğrultusunda yapılması gerekenleri bir bir açıkladı…
Öncelikle “Karaçomak çayının iki yakasında yer alan ve ‘gevşek alüvyonlu’ zemine sahip olduğu belirlenen kesimlerde kat sayısının 2 ya da 3’le sınırlandırılması için Belediye’ye talepte bulunacaklarını” ifade etti ve yapılaşmanın MTA tarafından kaydedilen “kent öneri alanları” kapsamında yeniden değerlendirilmesinin altını çizdi.
(Vali Yeter Çayboyu’nda “6” katlı binalardan tedirgindi…
Bugün kaç kata çıktık?
Adını da “kentsel dönüşüm” koyduk iyi mi?…
“Kentsel felaket” desek daha doğru.)
MTA raporunda öneriler sıralanmıştı…
“Büyüme önerilen kent gelişim alanlarına doğru olmalı; depremsellik katsayısı yüksek tutulmalı; sulanabilir araziler yerleşimden korunmalı; büyük konut, baraj ve köprü gibi mühendislik yapıları için ayrıca jeoteknik çalışmalar yapılmalı; taşkın alanları imara açılmamalı; gölet ve barajlarda mil dolması olmaması için erozyon önleme çalışmaları yapılmalı; kütle hareketlerinin olduğu alanlardan kırsal yerleşimler taşınmalı; periglasyal seviye altında ağaç kesiminin yeterinden fazla yapılmamasına dikkat edilmeli; kış ve dağ turizmi alanlarında detay jeolojik ve jeomorfolojik araştırmalara önem verilmeli; alüvyon zeminler ziraat alanı dışında kullanılmamalı.”
Yukarıdaki önerilen ne oranda yerine getirildiği “ortada”…
“Kulak arkası”.
MTA raporunda şehrin önerilen yerleşim alanları da kayıtlı…
Ancak bu yönde de bir gelişme sağlanmadı haliyle.
“Doğa” felaketlerinin önüne geçilemese de “insani” felaketlerin önüne geçilebilir yahut zararı azaltılabilir…
20 yıldır tamamen aksi yönünde hareket edersek MTA raporunun; doğa ne yapsın?
(Öncelikle 20 yıl önce “örnek” bir çalışmaya ve uyarıya imza atan Vali Enis Yeter’e teşekkür etmeliyiz…
Aynı hassasiyeti “adet” edinmeliyiz, raflarda çürümeye terk edilen MTA raporu başta olmak üzere ilimize ilişkin tüm çalışmaları masaya koymalıyız.
Her doğa felaketi “göstere göstere” gelir…
Gözümüzü açalım.)
MUSTAFA AFACAN