Mazeretim nedeniyle, birkaç aydan beri şehirden kopuk yaşamak zorunda kaldım.Çalışmaları, gelip gidenlerigazetenin internet sitesinden öğrendim. Şehri yaşamak için sokakları dolaşmak; çarşıyı, pazarı gezmek; dost,ahbapla konuşmak gerekiyor.
Perşembe günü bizim gazetede bir haber okudum. Sokak iyileştirme projesi dâhilinde Sanatokulu caddesinde bir çalışma planlanmış, ihalesi de yapılmış. İşin bir tarafında belediye, diğer ucunda Kültür Bakanlığı var sanırım.Fikrimi baştan söyleyeyim; bu çalışmalara temelden karşıyım ve bir israf projesi olarak görüyorum. Ortalık güzelleşsin diyoruz. Yüksek katlı binalarla şehrin kimliğibozulurken sokakları iyileştirmenin bir anlamı var mı? Zaten yapılan iş, eski binaların yüzlerini kaplamaktan ibaret. Bir anlamda göz boyamak. Bunun için milyonlar harcamaya değer mi?
Dışardan gelen bazı mimarlar veya onların bağlı olduğu kuruluşlar, şehrin tarihî dokusunu korumak gibi kulağa hoş gelen sözlerle idarecileri biraz havaya soktular. Buna valiler, belediye başkanları, bazı kurumlar dâhil.Bizler de o havaya kapıldık.Konaksatın almak,bunları restore etmek gibi işlerle milletin parası boş yere harcandı. Çürümüş, sahibi tarafındanbile kullanılmayan, işlevini yitirmiş, estetik kıymeti olmayan binalarla uğraşmanın anlamı yok. Bugüne kadar ayakta kalmış, ancak biraz himmet isteyen konaklar var. Asıl bunlar üzerinde odaklanalım. Oysa şimdi hepsi sıradan gidiyor ve sadece dış görünüşe önem veriliyor.
Söz Sanatokulu caddesinden açılmışken söyleyeyim. Bizim evimiz de bu cadde üzerinde. Sanırım 90’lı yıllarda, caddeye bol miktarda çakıl döküldü, üzeri asfaltla kaplandı. Yol 70-80 santim kadar yükseldi. Ev kapılarının yarısı yolun altında kaldı. İnsanlar eve girmek için adeta kuyuya iniyor. Eskiden, evlere iki basakla çıkılıyordu, şimdi üç basakla iniliyor. Bu çirkinlik ortada dururken şimdi neyin güzelleştirmesi yapılıyor, anlamadım. Önce yolu eski kotuna indirin ki, binaların girişleri düzelsin. Projede yol var mı?
Çok katlı binalar şehrinözelliğini bozdu. Tarihî dokuyu korumak için elli sene önce başlayacaktıkçalışmalara. Bazılarını biz yıktık, bazıları da onarım görmediği için kendisi yıkıldı. Safranbolu veya Amasya’ya özeniyoruz ama oradaki yöneticiler yıllar önce değerlerini korumuş.
İbnineccar Câmii, şehrin en eski eserlerinden , ahşap kapısı da çok kıymetli. Câminin durumunu otuz yıldır yazıyorum, hiç kimse ilgilenmedi. Yol, câmi duvarına yapışmış, taşlar eriyor. Yağmur girmesin diye pencere altları 20 santim mozaiklekapatılmış. Tarihî yapı böyle mi korunur? Tretuvarla câmi arasında 40-50 santim bir mesafe bırakılamaz mıydı? Burada da yol yükseltildi, biraz da genişletildi. Tarihî eserleri koruyoruz diyenlere ibret olsun.
İbnineccar’dan söz açtık, devam edelim. Câminin bulunduğu mahallenin adı İbnineccar idi. 1987 yılında Yavuz Selim olarak değiştirildi.Belediye meclisi karar vermiş, vali İsmail Günindi imzalamış, İçişleri Bakanlığı da onaylamış.Rahmetli Murat Köseoğlu’nun başkanlığı döneminde,Türk Basın Birliği olarak itiraz ettik, ben de birkaç yazı yazdım, değişen bir şey olmadı. Hani nerede geçmişe saygı,millîkültüre sahip çıkmak?
Teleferik meselesi canlı cenaze gibi ortada duruyor; bakalım, nasıl kaldırılacak? Şehrin ortasından iki yakayı birleştirmek kimin aklına geldi bilmem. Asıl merakım, bu projeye kimler, hangi kurumlar onay verdi? Şehrin tarihî dokusuna uygun olmadığı düşünülmedi mi? Teleferik sistemi için, halkın “Kırkodalı” dediği, gerçektepapaz okulunun hemen yanına beton dökülmüş, demir aksam monte edilmiş. Aynı işlem Saat kulesi tarafına da yapılmış. Her ikisi de çok çirkin görünüyor. Ayrıca mahalle arasına,taşıyıcı iki adet yüksek direk konmuş, şehrin bağrına kazık gibi saplanmış, sırıtıyor. Buna izin verenler gelip gördüler mi acaba bu garabeti?Şimdi her şey beklemede. Sanırım bugünkü belediye yönetimi bu işin devamından yana değil. Diyorum ki, zararın neresinden dönersek kârdır, bir an önce yıkılsın.
Yeni kütüphane binası yapımıyla ilgili bir bilgi yok henüz. Basın da gündeme getirmiyor. Eski belediye binası, İl Halk Kütüphanesi’ne tahsis edildi, ses kesildi. Yüz yıllık ahşap binadan kütüphane olmaz. Allah korusun, yetmiş bin dolayında kitap, yerel gazete ve dergiler bir yangında kaybolur. Uygun arsa bulunmadıysa eski yerine yapılsın. Muhtemelen para yok, unutulmaya terk edildi. Her tarafta modern kütüphane binaları yapılırkenbize gelince işler duruyor her nedense. Kütüphanesiz bir şehir düşünemiyorum.
Son olarak turizm konusunda birkaç söz söyleyelim. Kendi kendimize havaya giriyoruz. Turizm için önce tanıtım yapılacak; teknoloji önemli ölçüde kolaylık sağlıyor. Tanıtım çalışmalarını artırmalıyız.Turizmi, ilçeleri de kapsayacak şekilde düşünmeliyiz. Çokça festivaller, sosyal, kültürel etkinlikler düzenlemeli, farkındalık yaratmalıyız. Atatürk’ün Kastamonu gezisi, 10 Aralık Kadın Mitingi bile sıradanlaştı, ilgilenmiyoruz.
Turist taşıyan otobüslere bir türlü yer bulamadık. Saray câmisinin çevresinde bir yer tahsis edilmiş. Yolun iki tarafına araçlar park ediyor, otobüsler girip çıkarken zorlanıyor.Vilayetin önü, Cumhuriyet meydanı,parkın kenarındaki yolotobüsler için ayrılabilir. Turistler de her tarafa kolaycaulaşır.Hem turist gelsin istiyoruz, hem de otobüslere uygun yer açmıyoruz.
Turizmle bağlantılı güzel işler de oluyor. Söz gelimi,Dedeman otelinin açılmasını çok önemsiyorum. Bunlar marka değeri yüksek oteller. Şehrimize mutlaka pozitif katkılar sağlayacaktır. Bazı markalar, bulundukları yerin değerini etkiler.Dedeman’ın açılışına bu yönden bakıyorum. Emeği geçenleri kutlarım; hayırlı olsun, bol kazançlar getirsin.
Yine turizm bağlamında Sofulular konağının restore edilerek otel yapılmasını takdirle karşılıyorum. Her gidişimde hayıflanır, bu konakturizme kazandırılamaz mı diye düşünürdüm. Birkaç ay önce gördüm ki otel olarak açılmış. Henüz içerisini görmek kısmet olmadı. Emeği geçenleri tebrik ediyorum, şehir güzel bir tesis kazandı. Şimdi o çevre daha hareketlenecek.Şehri temâşaiçin en güzel yer. Üstelik yürüyerek kaleye de çok yakın.
Bugün farklı konulara değindik,Murat Köseoğlu’nun ifadesiyle biraz “çeşitleme” yaptık.
MUSTAFA ESKİ