Şehir mimarisi ile ilgili eleştiri ve aferinlerin “düşük kat-yüksek kat” ikilimine sıkışması hem iktidar ve muhalefet partileri hem de ola ki bu mevzulara kafa yoran sivil kesimler açısından son derece güdük bir bakış açısı ve düşünce heybesi içerdiğini gözler önüne seriyor…
Mevzu apartmanın boyunda değil, bütüncül şehir kimliğine katacağı yahut alıp götüreceği işlevinde.
Her ne kadar günümüzde çağdaş şehircilik anlayışı lafzı ile icat edilen “Marka şehir” kavramı siyaset rengine bakmaksızın siyaset erbapları tarafından pek bir revaçta olsa da, uygarlık tarihi cephesinden bakanlarca bu konu namına kullanılan kavram “Şehir kimliği”dir…
“Marka” olmak her şehri çeşitli oranlarda da olsa birbirine benzetirken, “Şehir kimliği” kavramı ise şehirlerin arasındaki kopya kağıdını çeker alır.
Kimlikli şehirler kuruldukları ve evrildikleri süreç boyunca sakladıkları özleri ile, marka olduğu veya olmakta olduğu iddialı şehirler karşısında her daim görenlerin imrenme duygularına ve alkışlarına mazhar olurlar…
Dünya durdukça da istikamet hep böyle olacaktır.
Marka kavramını işaret eden ok yönünde ilerlendiğinde akıllı gökdelenler ile gönlü şen etmeye çabalamak varken, kimlikli kentin korunan tarihi bir çeşmesi bile yeter de artar keyfe kederi rafa kaldırmaya…
Eski bir konağın yerinde kalmış kapı tokmağına bile kurban olunmaz mı?
Hal böyleyken, eğer şehrimiz imarının sağlıklı, estetik ve etik bir bakış açısıyla sürdürülebilir olması gayesiyle kelam edilecekse, cımbızla çekilen örnekler üzerinden değil, daha bütüncül ve bilimsel bakış açıları üzerinden mevzuya yaklaşmak gerek..
Aksi halde armut yenmiş olmaz, hedeflendiği haliyle bağcı dövülmüş olur.
Şehir kimliği ve dolayısıyla silueti ile bağı yoksa…
Düşük katlı binalar da imar cinayetidir.
Rantsa rant…
Yerine göre bir villa ile koca apartmanlar yarış edemiyor fiyat namına.
Eleştirmek kolay…
Hadi bir imar planı koyun ortaya alternatif.
Eğer şehrimizi koruyacaksak, bir ağacı dilimize dolayarak değil, ormanı dikkate alarak koruyalım…
Ve karşılık beklemeden illaki.
Konuşacaksak “Şehir kimliği” üzerinden kelam edelim…
Gerisi lafı güzaf.
•••
Not:
Kastamonu Devlet Hastanesi’nde geçtiğimiz ay ortasında boşalan “hastane yöneticisi” ve “müdür” koltuklarına henüz bir atama yapılmadı…
Başhekim yardımcılarının imza yetkilerinin de sona geldiği kaydediliyor.
Sonuçta bu yıl sonu itibarıyla sağlık örgütlenmesinde yeniden eski modele dönüleceği ve mevcut Kamu Hastaneleri Genel Sekreterli’nin ve Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün Sağlık Müdürlüğü çatısı altına alınacağı, bu kurumların yetkililerinin ise Sağlık Müdür Yardımcısı olacakları öngörülüyor…
Bu nedenle hastane yöneticilerinin atamasında süreç yavaş ilerliyor.
Hastaneye “Yönetici” değil “Başhekim” atanacak eski sistemde olduğu gibi…
Kastamonu Devlet Hastanesi Başhekiminin Taşköprülü bir hemşerimiz olacağı kesin gibiymiş.