- Gazetemizin sayfalarında yakın tarihimizdeki esnaf ve eşraftan konu açılmışken, daha önceden Hüseyin Üster Beyefendi’nin sağladığı bilgilerle zenginleşmiş bir yazımı yeniden hatırlatmak istedim.
Evet, bir Kastamonu var. Destanlarda yaşayan, devrimlerde, lirik anlatımlarımızla süslenen öykülerde, trajedisi dile geldiğinde kıpırtısız sus-pus olduğumuz yaşanmışlıklarda, kökü bin yıllara varan kahramanlıklarda bir Kastamonu var.
Övündüğümüz, gurur duyduğumuz, herkesle paylaştığımız, kentsel söylemimiz olan.
Ama bir Kastamonu daha var. O da, ses tonu çok mütevazı, vurgusu yerinde bir servi gibi yüzyılları görüp de, zamanın o tecrübe tanıklığından boynu saygı ile bir yana bükük sohbetlerin satır aralarında yer alan, gerçekliği daha sıcak bir Kastamonu daha vardır.
Evet bir Kastamonu daha var ve bu satır aralarında yaşayan, yaşanan bir Kastamonu.
Bir hanın içindeki sohbette, bir yokuşun Arnavut kaldırımında, bir esnafın seher vakti dükkân açışında, yorgun bir akşamın eve dönüşünde, bir çarşının kepenginde, bir esnafın önlüğünde, ahşabın kahverengisinde, pencere önü çiçeğinin kırmızısında, bir meste, bir herkilde, bir sergende hatta duvara astığımız bir çatal iğnede olacak kadar satır aralarında asl’olan ve aslında özlediğimiz bir Kastamonu var.
Ve bu satır aralarındaki Kastamonu, daha sıcak, daha insancıl, daha gülümser bir yapıda. Ama aynı zamanda, daha bir suskun, daha bir gizlenmiş, daha bir gizemli ve çok hızlı değişen Kastamonu’da gittikçe önem kazanan bir Kastamonu’da…
***
Günümüzde yaşadığımız Kastamonu her ne kadar bir gerçekse de, hep dile getirdiğimiz o binlerce yıllık kentten, o yaşamsal tecrübesi devasa toplumdan o kadar kopuk, köksüz ve ihtişamından uzak gibi duruyor bazen. Sanki dün kurulmuş, yeni inşa edilmiş, adı tarihte anılmamış, tarihte rol oynanamamış, bazı şeyleri yeni öğrenen bir kent var gibi karşımızda.
Ama öyle olmadığını da biliyoruz. Çünkü bu kentteki bir konağın ahşabına dokunsanız bir asırdan ses verir size; bir sokağı bin yıldan, bir burcu ise binyıllardan. Eğer kökü eşraftan, esnaftan, yerlisinden yana bir Kastamonulu ile karşılaşırsanız bu binyıllardan bir yıla kadar olan süreci ağızda eriyen çekme helva tadında bir çırpıda anlatır size. Öyle bir derinliğe sahip ama bir o kadar özet bir Kastamonu bulursunuz ki; bırakın bitimsiz, doyumsuz bir sohbeti bir Kastamonulu özdeyişte size o binyılları gezdirir de getiriverir yine bugüne.
İşte tam bu tarif minvalinde ben de Hüseyin Üster Beyefendi’nin engin dimağından çıkan anı ve bilgileri, tatlı söylemiyle dinleme şansına sahip olmuştum. Bitimsiz bir sohbet üstadı, derinliği göz korkutucu ama aynı zamanda mütevazı, ulviliğinden servi gibi baş eğen, o binlerce yıllık bir Kastamonu kültürünün nüktedan bir temsilcisi.
***
Hüseyin Bey’in sohbet başlığı “Okkası kaça bunun” idi.
Üster, sohbetinde, Kastamonu’nun kilosu olmasa da değerinin asla okka ile ölçülemeyeceğini yine okka ölçüsü ile vermişti. Çünkü dilinde Kastamonu’nun ticaret yaşamı, günlük yaşantının ana dinamikleri olup çıkarken, bir Kastamonulu olarak geleneğinden ve kişiliğinden getirdiği kadar nüktedan, vurgulu ve teatral yeteneği ile yine Kastamonu’nun ve Kastamonulunun profilini en halk dilinde, en özü ve geçmişinden kopuk olmayan bir şekilde vermişti.
Fıstıkçı Mustafa Bey, Camcı İhsan Efendi, Esetağa’nın Ali Bey, Kebabçı Hamdi Usta, Diplomalı Şekerci Çavuşu, Fırıncı Dangalak Hafız, Helvacı Mustafa Bey, Çamcıoğlu, Halıcı İbrahim Selvi, Köfteci Mustafa Bey, Ahçı Mahmut Usta, Döner Kebapçı Raif ve İnce Usta, Şekerci Ömer Efendi, Muhallebici Celal, terzi esnafından Ermeniler, Ekmekçiler, Darendeliler, Konyalılar derken…
Sadece kentin kalbi Nasrullah Meydanı çevresinde ve Vali Necdet Yalçın dönemindeki 351 ayrı esnaftan birkaçı yalnızca bu sayılanlar. Yalnızca kentin bir bölümünden, daha bunun nicesi birçok han, birçok çarşı birçok mevkide yer alıyordu. Yalnızca, Kastamonu’da ticaret yaşamına ilişkin bu sayılanlar. Ya diğer uğraşlar, resmisi, bürokratı, sağlıkçısı, zanaatçısı, mekteplisi, eğitimcisi, çiftçisi, sporcusu, ya da herhangi bir konakta oturan Ayşe Hanım mesela…
Ya da bu hayatın, bu kentin adetleri, gelenekleri, görenekleri, düğünler, ölümler, yasları, edebiyatı, sanatı, usulleri, adapları olarak sözlü kurallar şeklinde gelip de binlerce yıldır bu kentin genetik kodlarına yerleşen Kastamonu olarak evrilmesinde yapı taşı olan her noktaya vakıf insanların bilgisi…
Her birinin ismi yeniden bile anıldığında her birinde bir Kastamonu gizli olduğunu, kendi yaşamlarının satırlarının Kastamonu’yu ayrı bir dilde yazdığını duyumsayabiliyor insan.
Her bir olgu yaşayanının dilinde yeniden hayat bulunca, nüktesi ile anlatılınca daha bir Kastamonulu oluyor insan. Düğününün cümbüşünü seziyor, ölüsünün yasında yaşamsal devamlılığın gerekliliğini kabul ediyor. Daha iyi bir anlıyor yani, daha bir yaşıyor insan bu kenti.
MURAT KARASALİHOĞLU