Çeviribilimci hemşerimiz Prof. Dr. Sakine Esen Eruz’a, Feminen Art Fest 2023’te “Onur Ödülü” verildi.
İstanbul Üsküdar Üniversitesi’nde düzenlenen ve kadınların bir arada daha güçlü olacağına vurgu yapılan festival kapsamında, başarılı işlere imza atan kadınlara yönelik ödül töreni düzenlendi.
Onur Ödülü’ne layık görülen Prof. Dr. Sakine Esen Eruz, törende yaptığı konuşmada kendisi de bir tercüman olan büyükbabasının yolundan gittiğine vurgu yaptı.
Prof. Dr. Sakine Esen Eruz, aldığı ödül ve törenle ilgili düşüncelerini şöyle dile getirdi:
“CUMHURİYET ARMAĞANIM
Cumhuriyet Bayramımızın kutlanmasına bir gün var. Ayın 28’i. 28 Ekim. Biricik Ata’m, bir gün sonra cumhuriyeti ilan edecek, bundan tam yüz yıl önce… Ben daha yokum o tarihlerde. Ama iki dönem Kastamonu Belediye Başkanlığı yapan büyükbabam Muzaffer Bey Harbiye Nezareti’nde asker tercüman. Hatta Bulgaristan’a cephane taşımakla görevlendiriliyor. Milli Müdafaa’da büyükbabam yararlık göstermiştir. 57 yıllık ömrüne on bir savaş, yirmi dört madalya, yedi nişan, onüç kitap, bir ülke ve milyonlarca özgür insan sığdıran bir asker ve devlet adamı olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten bir tebrik telgrafı alacaktır, büyükbabam. Tam da bu nedenle büyükbabamın Çanakkale madalyası da ceketimin yakasını süslüyor. Evet, ne diyordum. Heyecanlıyım. Neden, diye soracak olursanız, bugün bir ödül alacağım. Kendi alanlarında başarılı olan kadınlara ve kadın sanatçılara verilen uluslararası bir ödüle layık görülmüşüm.
Araştırmalarımda ilkin biraz da ikilemle yaklaştığım Üsküdar Üniversitesi’nin Prof. Nermin Tarhan’ın adı verilen salonunda yapılacak tören. Feminenartfest etkinliğinin organizatörleri arasında Papirüs dergisinin yayın yönetmeni Mesut Şenol, yayıncı Vedat Akdamar ve Özlem Barlok da var. Açılışta İstiklal Marşı okunurken, bütün zorluklara rağmen cumhuriyeti 100. yılına ulaştırabildiğimiz için gözlerim doluyor. Organize Artspop Yayınevi ile Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü işbirliği ile yapılıyor. Üniversitenin rektörü ise bizi güzel açılış konuşmasıyla selamlayan değerli akademisyen Prof. Nazife Güngör. “Üniversitemizin Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü işbirliğiyle düzenlenen bu etkinlikte, kadın sanatçı ve edebiyatçılara ev sahipliği yapmanın onurunu yaşıyoruz” diyor, Sayın Güngör.
Toplantı salonuna girdiğim anda kadınların o bitmez tükenmez enerjisini, sevgi ve şefkat duygularını ve sıcaklıklarını duyumsuyorum. Sekiz farklı ülkeden kadın yazar ve sanatçı da katılıyor bu güzel etkinliğe. Salonun fuayesinde harika bir fotoğraf sergisi var. Sergiyi Hintli diş hekimi, yazar, şair, fotoğraf sanatçısı Reshma Ramesh açıyor. “Gölgelerin Dili” diye adlandırmış sergisini. Kimi Hindistan’dan, kimi Hollanda’dan, kimi Sırbistan’dan, kimi İran’dan, kimi İsrail’den, kimi Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden gelen kadınlar sanatçı kimlikleriyle bu güzel etkinliğe zenginlik katıyor. Ödül Alan Türkler arasında ise mesleklerinde başarılı olan kadınlar dışında Lale Belkıs, Melihat Gülses, Gülsen Yavuzkal gibi değerli sanatçılar da vardı. Lale Belkıs “Doğduğum Ev ne güzeldi” ezgisini seslendiriyor. Melihat Gülses ise “İçimizdeki bu sevgi, bu coşku, bu sıcaklık gerçek inanın, yapmacık olan hiçbir şey yok… “ diyerek, “Canımın ta içisin sen, nasıl severim bir bilsen” şarkısıyla bizi onurlandırıyorlar. Hepimiz coşkuyla nakarata eşlik ederken biricik Ata’mı ve onun bu ülke için yaptıklarını düşünüyoruz.
Feminenartfest üçüncü kez gerçekleştiriliyor. Kadınlar olmadan bir toplumun can damarının olmayacağını biliyordu Mustafa Kemal Atatürk. İşte bu festivalde de kadınlar bir araya geliyor. Kadın yazarların eserleri de sergileniyor. Baskılar özenle seçilmiş. Kadın yazarlara yazdıkları kitaplarla bu etkinliği zenginleştirdikleri için teşekkür ediliyor. 37 yerli ve yabancı kadın edebiyatçının Feminenart Dünya Kadın Kitaplığı için hazırlanan butik kitaplarının tanıtımı yapılıyor. Mesut Şenol şair Reshma Rames’in yazdığı “Kalbim Olympos’ta “ şiirinin ilginç öyküsünü anlatıyor. Hintli şair Ramesh, Olympos’u ziyaret ettiğinde buralara hayran kalıyor ve Kalbim Oymhpos’ta başlığıyla harika bir şiir yazıyor. Sonra ne mi oluyor, Antalya Valisi Münir Karaloğlu bu şiirin Olympos’ta daimi olarak bir panoda sergilenmesini sağlıyor. Sonra daha da fazlası oluyor. Hindistan’da bu şiiri okuyan Hintliler akın akın Olympos’u ziyarete geliyorlar. Kültür alışverişinin dayanılmaz gücü devreye giriyor.
Ödülüm verildiğinde çok heyecanlıyım, “Dilerim, söylemem gerekenleri söyleyebilirim” diye düşünüyorum sahneye çıkarken. Şöyle başlayacağım… Biricik Ata’m demiş ki, “Her şey olabilirsiniz, ama sanatçı olamazsınız; o, Allah’ın bir armağanıdır…” Heyecandan buna benzer başka şeyler söylüyorum. Oradan Ata’mın kadınlara armağanı olan reformlarına geçiyorum. 17 Şubat 1926’da, Cumhuriyetin kurulmasından sadece üç yıl sonra kadınları erkeklerle eşit konuma getiren Medeni Kanun kabul ediliyor. 1 Kasım 1928 tarihinde Türkiye’nin çağdaş ülkelere kapısı olan Harf Devrimi yapılıyor, okur yazar oranı ansınız yükseliyor ve biz çağdaş milletlerle yarışabilir hale geliyoruz. 12 Temmuz 1932’de öngörülü Ata’m Türk Dil Kurumu’nu kuruyor ve Türk milleti nihayet kendi öz diliyle buluşuyor. En önemli reformu eğitimde yapıyor Mustafa Kemal Atatürk. Öyle ki Nermin Abadan Unat, Macaristan’dan gelip Türkiye’de okuyup hukukçu olabiliyor. Batı’nın sunamadığı olanakları kız evlatlarına sunuyor yeni Cumhuriyet. En önemli reformlarından bir diğerine 1930’da başlıyor, ilk kez bir kadın Belediye Başkanı seçiliyor ve Batı daha kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesini tartışırken, 11 Aralık 1934 tarihinden itibaren kadınlar Türkiye Cumhuriyeti’nde meclise girebiliyor. Bu konular konuşmamım birinci bölümünü oluşturacak. Diyeceğim ki, Ata’m olmasaydı, ben burada olamazdım, bu salona bir kadın akademisyenin adı verilemezdi, üniversitenin rektörü bir kadın olamazdı. Mustafa Kemal Atatürk’e sonsuz minnettarım.
İkinci bölümde ise benim çevirmen kimliğim var. Dedelerim de çok dilli oldukları için Osmanlı’da ve Cumhuriyet’te çevirmenlik yapmışlardı. Ben ise yetmişli yıllardan bu yana çeviri etkinliğinin içindeyim. 1986’da İstanbul Üniversitesi’nde ders vermeye başladığım günlerden itibaren de çeviribilime adım attım; doksanlı yıllarda çeviribilimin alanında akademisyen kimliğim oluşmaya başlıyor. İki bölümün başkanlığını üstlendim. Bir yıl öncesine değin Çeviri Derneği Başkanlık görevimi elimden geldiğince yerine getirmeye çalıştım. Çeviri Derneğini 1999 yılında kurduk. Ancak onlarca Çeviribilim Bölümü olmasına karşın, çevirmenlikle ilgili çevirmenlere sadece sorumluluk değil, hak da veren bir mevzuat eksikliği içindeyiz. Dilerim bu söylediklerimi siyasetçiler de duyarlar da bir an önce çevirmenlere haklarını teslim eden düzenlemeler yapılır.
Evet bunları söylemek istedim, bir kısmını söyleyebildim, bir kısmını söyleyemedim. Ödül bana çeviribilim alanında verilmişti. Tam da bu nedenle ödülümü Çeviribilim öğrencilerine atfettim. Dilerim onlar gelecekte hak ettikleri bir ortamda yaşamlarını sürdürebilirler.
Etkinlik kitap yazarlarının tanıtılmasıyla devam etti. Renk renk genç ve olgun kadın çıktı sahneye. Bir çiçek bahçesine dönüştü salon. Herkes büyük bir özenle giyinerek gelmişti bu kutlamaya. Araya biri İranlı olmak üzere üç dans sanatçısının harika ötesi gösterileri eklemlenerek etkinliğe renk kattı.
“Ben”, diye düşündüm, “Ne kadar şanslıyım, Cumhuriyet’in 100. yıl kutlamalarına bir gün önceden başladım.”
Dilerim Türk milleti Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve laikliği hak eder bir şekilde idare edilmeye devam edilir ve dilerim canım Ata’mın dediği gibi en büyük düsturları “Yurtta sulh, cihanda sulh” ve “Ne mutlu Türküm diyene” olur ve dilerim sistem gençlerine güzel, mutlu ve neşe dolu yarınlar vaat edebilir.
Esenlikle kalın değerli okurlarım ve her daim mutlu ve umutlu olun.”