-Bizler ne şanslıyız ki, dört bir yanımız doğa harikalarıyla dolu. En güzel vadiler, en güzel çiçekler, en renkli kelebekler… Dağlarında oynaşan yaban hayvanlarıyla, çiçekli yaylalarıyla, yaşadığımız bu güzel memleketin yeşil kuşanmış harika doğası insanı kendine âşık ediyor.
Geçen hafta arkadaşlarımızlya birlikte İlimizin bu doyumsuz güzelliklerinin önemli bir parçası olan Yaralıgöz Dağı’nı ziyaret ettik ve güzelliklerini fotoğraflayıp bölgeyi daha iyi tanımaya çalıştık.
Yaralıgöz’de karşılaştığımız yaralı bir yavru ceylana da hızır acil gibi yetişmemiz, kurda kuşa yem olmaktan kurtarıp Milli Parka gezici ekibine teslim etmemiz ise gezinin tâcı oldu..
O zaman başlayalım mı Yaralıgöz’ün güzelliklerin anlatmaya.
Yaradan’ın bize bahşettiği, zengin fauna ve florasıyla görenleri büyüleyen dağ olan Yaralıgöz’e geçtiğimiz hafta sonu dostlarla birlikte yol düşürüp misafir olduk. Hani, Çevre Günü’nü Yaralıgöz’de kutladık desek yeridir.
Önceden planladığımız bu gezimize yine yol arkadaşlarımız doğa fotoğrafçıları Fahri Özbek, M. Ayhan Yılmaz ile birlikte öğle saatlerinde yola çıktık. Yaralıgöz geçidinden geçip Mamatlar mesire alanına ulaştık. İnsanın içini kıpır kıpır eden yeşile boyanmış muhteşem dağın eteklerindeki derelerinde özgürce akan suların sesini dinleyerek, orman denizinin içinden zirve tırmanışımızı başlattık. Her zaman olduğu gibi, zaman zaman yollarda durup güzellikleri fotoğrafladık. Zirve yolunda bizi ilk olarak adının ‘Köristan’ olduğunu öğrendiğimiz yayla karşıladı. Çiçeklere bürünmüş yaylamızın düşündüren adının nereden geldiğini arkadaşlarımız doğru bir benzetmeyle ve keskin zekalarıyla hemen buldular. ‘Dağın adı Yaralıgöz olursa, yaylasının adı da tabi ki Köristan olur…’ Bu yayladan kısaca bahsedelim isterseniz.
Köristan Yaylası
Mutlaka bu yaylayı bilenler vardır. Benim gibi bilmeyenler de. Köristan Yaylası, bitki örtüsü anlamında gördüğüm yaylalara göre farklı florasıyla inanın çok güzel, çok özel bir yayla. Yaylada iki ev var. Binlerce yıldan bu yana derelerinden akan sularıyla, rengarenk açan çiçekleriyle cenneti andıran bu güzel yaylamız insanın yorgunluğunu alıyor, ruhunu dinlendiriyor. Köristan’dan zirveye doğru yol alırken, bu kez de, sarı sarı çiçeklere bezenmiş güzel mi güzel ikinci bir yayla karşılıyor bizi. Buranın adı da Gavur Pınarı Yaylası. Dört yanımız vadilerle, yaylalarla çevrili doğamızda bize düşen görev, bu muhteşem güzelliklerin karşısında saygıyla eğilmek. Gavur Pınarı Yaylasında üstümüz başımıza sarı çiçeklerin polenleri bulaşıyor. Biz de hiç bilmeden ve farkına varmadan üzerimize bulaşan polenleri başka noktaların ötesine taşıyarak doğaya yardımcı olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Yaralıgöz zirvesine geçit yok
Gavur Pınarı Yaylasının doyumsuz güzelliklerini fotoğrafladıktan sonra buradan ayrılıp, zirveye doğru çıkıyoruz. Ancak henüz daha erimemiş çıkış yolunu kapatan kar yığınları aracımızla zirveye çıkmamıza izin vermiyor. Yürüyerekte çıkmamız imkansız olduğu için 1400 metre yükseklikte kalıyoruz. Kaldığımız noktadan bir belgesel seyreder gibi Yaralıgöz’ün vadileri ve yaylalarını yüksekten izlemenin keyfini sürüyoruz. Dönüşe geçtiğimizde papatyaların açtığı bir başka güzellik daha gözümüze çarpıyor.
Papatya tarlaları
Geri dönüş yolumuz üzerinde geldiğimiz yoldan biraz çıkıp bir başka orman yoluna giriyoruz. Geniş bir alan üzerinde gözümüze takılan papatya tarlaları büyülüyor bizi. Bu güzellikler karşısında neşemiz katlanarak artıyor. Papatyaların arasına uzanıp, birbirinden güzel kareler çekmenin mutluluğunu ve hazzını ruhumuzda yaşıyoruz.
Bu güzellikleri yaşarken; en güzel çiçeklere, en güzel kelebeklere, en güzel vadilere, en güzel derelerinde özgürce akan sulara, çiçekli yaylalara, dağında öten kuşlara ev sahipliği yapan doğaya, tüm bunların yaratıcısına kalbimizin derinliklerinden teşekkür ediyoruz.
Yavru ceylan
Dönüş yolumuzda hiç beklenmedik bir süprizle karşılaşıyoruz. Allah’ım ne görelim! Yolun tam ortasında yaralı bir ceylan yatıyor. Heyecanla aracımızın frenine basıp duruyoruz. Doğa, bizleri duymuşcasına yaban hayatının belki de en ürkek, en kıvrak, en güzel hayvanını canlı olarak fotoğraflama şansını veriyor. Yaralıgöz Sökü Köyü Saatçi Mahallesi yolu üzerinde gördüğümüz yaralı ceylanı aracımızın inmeden fotoğrafladıktan sonra, yardım etmek için inip yanına yaklaşıyoruz. Tam yanına yaklaştığımızda zor bir hamle ayağa kalkıp zıplayarak kendini dere kenarına atıp gizlenmeye çalışıyor. Fahri Özbek, ceylanının yaralı olduğunu, eğer burada bırakırsak bu gece kurda kuşa yem olacağını, bir an önce yakalayıp Milli Parklara teslim etmemiz gerektiğini söyleyince ekip olarak harekete geçiyoruz. Cep telefonu kameraları anında çalışmaya başlıyor. Kurtarma opersayonu an ve an kayda alınıyor. Bir belgesel çekimine dönüşen ceylan kurtarma operasyonu Fahri abimizin yaralı ceylanı kucaklayıp dereden çıkarması ile son buluyor.
Günün kahramanı olmayı hak eden Fahri Özbek, başarılı bir kurtarıcı olmanın haklı gururunu yaşıyor. Kurtardığı ceylanı kucağında VIP olarak aracımızın bagajına birlikte bindiriyoruz. Kendine yardım edileceğini anlayan yavru ceylanın sakin olması bizleri rahatlatıyor. Hiç vakit kaybetmeden Milli Parkları telefonla arayıp bilgi veriyoruz. Yaralı ceylanı teslim edeceğimiz Yaralıgöz geçidi üzerinde Balcı İhsan’ın doğal gıda ürünleri satışı yaptığı yerin adresini buluşma yeri olarak gösteriyoruz. Bir saat içinde buluşma noktasına gelen ekibe kurda kuşa yem olmaktan kurtardığımız ceylanı teslim etmenin huzuru içinde, zirvesine çıkamasak da bölgenin doyumsuz manzaralarını fotoğraflamanın keyfini yaşamış olarak Yaralıgöz’e “iyi geceler” diyerek veda edip ayrılıyoruz.
Güzel dağımızdan ayrılırken aklımıza takılan bir soru oluyor:
Ilgaz ve Küre Dağları Milli Parkları kadar güzel olan, zengin bitki örtüsü yanında yaban hayatı zenginliğiyle göz kamaştıran Yaralıgöz Dağı acaba neden Milli Park ilan edilmez?
Yaralıgöz’ün de Milli Park ilan edileceği umuduyla, yaşadığımız maceralar sizlerin keyfi olsun diyorum. Mutlu kalın.
TURGUT YILMAZ