Başlıkta Sarı Yazma (Başörtüsü) diye belirtmemizi bazı okuyucularımız anlamlandırmada güçlük çekebilir. Yazma zaten başörtüsüdür elbette ancak “sarı yazma” çok şeydir Cide’de; başörtüsüdür, halkoyunudur, türküdür, manidir, geleneksel kadın kıyafeti bütünüdür ve Rıfat Ilgaz’ın otobiyografik romanıdır.
Bu yazımda, başörtüsü sarı yazma hakkında yıllar içinde edindiğim bilgileri paylaşmak istiyorum.
Sarı yazmanın ilk ne zaman üretildiği konusunda bilgi edinemedim ve bu artık mümkün de değil. Belge ve tanıklıklarla yüz yıldan daha önce kullanıldığını öğrenebiliyoruz. Baskı sarı yazmayı satan son dönem esnaflarının büyüklerinden duyumları çok daha gerilere gitmektedir. Ancak ilk üretim yerinin İstanbul olduğu konusunda hiç şüphe yok.
Sarı yazmanın üretimi çok uzun yıllar İstanbul Kumkapı’da Ermeniler tarafından yapılmış. Ermenilerin üretim yaptığı dönemde sarı yazma toptancılığını Büyük Yenihan’da Apkar Dikiciyan, Kapalıçarşı’da Kirkor Savalof ve Şükrü İgüs (1902 – 1959) yapmışlardır. 1925 yılında sarı yazma toptancılığına başlayan Şükrü İgüs 1945 yılında işi oğlu Orhan İgüs’e (1928–1998) bırakmıştır.
Ermeniler 1966 yılında bilemediğimiz bir nedenle sarı yazma üretimden vazgeçer ve ellerindeki kalıpları satışa çıkarırlar. Durumdan haberdar olan Tokatlılar, talep devam ettiği için, kalıplara müşteri olur. Sonunda sarı yazmanın kalıplarını Tokatlı iki ortak alır.
Kalıpları alan Tokatlı iki ortak dokuz yıl kadar sorunlu bir üretim ve ortaklık yaşadıktan sonra 1975 yılında kalıpları paylaşarak ortaklıklarına ve üretime son verirler. Ortaklardan Muzaffer elindeki kalıpları satışa çıkarır.
Tokatlıların üretim yaptığı bu kısa dönem Cide’de çoğu zaman sarı yazma bulunamaz. Tokatlıların üretimde olduğu dönemde toptancılıklarını yapan İstanbul Büyük Yeni Han No: 54’te daha önce bu işi sürdüren Apkar Dikiciyan’ın damadı Kamer Kovan, Cide esnafının yoğun talebi karşısında durumu yazma üreticilerine yansıtınca sarı yazma talebi İstanbul yazma piyasasında konuşulmaya başlanır.
Bu arada, Cide esnafının İstanbul’da sarı yazma toptancılarına gittiği dönemdeki ortak gözlemleri şöyledir ki; sayıları eşit olarak paketlenen sarı yazmaların üzerine Cideli esnafın isimleri ayrı ayrı yazılır, hazır olarak bekletilir, başka bir yöreye satılmaz, üretimin tümü Cide esnafına gönderilir…
Tokat’ta üretim sorunlarının olduğu zaman Hasan Türkmen’e ait İstanbul Samatya Etyemez`deki işyerinde “kâğıt içi yazma” işinde ustabaşı olarak çalışan Cide Başköylu Mehmet Genç 1976 yılında işinden ayrılır. Sarı yazmanın üretiminin durduğundan da haberdardır. Mehmet Genç, büyük uğraşlar sonucu Tokatlı ortaklara ulaşarak Muzaffer’deki kalıpları zamana göre önemli bir miktar karşılığında satın alır. Diğer ortağa ulaştığında sürprizle karşılaşır. İkinci ortak, sarı yazmanın üretimini imkânsız hale getirmek için kendine düşen kalıpları yakmıştır. Mehmet Genç diğer kalıplara önemli bir miktar yatırdığı için çaresiz diğer kalıpları bir şekilde elde etmek için çabalar. Yeniden yaptırmak için İstanbul’da tüm kalıpçıları gezer. Ancak çabaları olumlu sonuçlanmaz. Sonunda kalıpları kendisi yapmaya karar verir ve kolları sıvayıp işlemesi kolay olan ve bölgede bolca yetişen ıhlamur ağacından yapar. Bu kalıplarla birlikte Cide Başköy’de sarı yazma üretimine başlar.
Mehmet Genç, böylece 1962 yılında İstanbul Mevlânakapı’da çırak olarak başladığı, Silivrikapı, Kocamustafapaşa, Samatya ve Samatya Etyemez’de devam ettiği yazma işine, 1977 yılından sonra köyünde devam eder.
Sarı yazma, satılmak amacıyla Cide’ye ilk Rumlar tarafından getirilmiştir. Rıfat Ilgaz günümüzden yüz yıldan daha önceki gözlemini şöyle aktarıyor: “Eğer sarı yazmayı, lâcivertli, kırmızılı önlüğü, İstanbul’dan onlar (Rumlar) alıp getirmeseler bunca kadın giysisiz kalırdı.”
Sarı yazmanın kullanımı konusunda 1996–97 yıllarında Cide merkez, merkez çevresindeki köyler, Güren Bölgesi ve Loç Bölgesi köylerindeki yetmiş yaşın üzerindeki kadınlara, geçmişte başörtüsü olarak ne kullandıklarını sorduk. Tamamından aldığımız yanıt, sarı yazma oldu. Hatta sarı yazma dışında yazma ve örtme bilmediklerini söylediler.
Soğuksu bölgesi ve daha doğusunda sarı yazma yanıtını alamadık. İlçe esnafı da sarı yazma kullanan kadınların şimdi çoğu mahalle olan merkez köyleri, Güren bölgesi ve Loç bölgesi köylerinde yaşayan kadınlar olduğunu belirttiler
Sarı yazmanın zemin rengi, 1950’li yıllara gelinceye kadar iki değişik tonda üretilmiş. Biri turuncu, diğeri sarı renkte olup bugün de kullanılan yazmadır. Turuncu yazmayı yaşlılar, sarı yazmayı gençler kullanmışlar. Yazmanın turuncu renkte olanı zamanla ortadan kalkmış.
Sarı yazma ile tümüyle aynı desenlerle zemin rengi kahverengi ve siyah olan yazmalar da üretilmiş. Hatta bu yazmaları sarı yazmanın ilçemizdeki üreticisi olan Mehmet Genç de üretmiş ancak tutulmadığı için üretimine son vermiş.
Cide’ye sarı yazmayı Rumlardan sonra getiren Nuri Efendi’dir. Nuri Efendi şimdiki İnönü Caddesi 35/B adresinde esnaflık yapmaktaydı. O günlerin ilçedeki en büyük esnafıydı. İlçe sakinlerinden 1326 doğumlu Seyfettin Genç, 1924 yılında 14 yaşındayken gittiği gümrükte depoların tamamen dolu olduğunu görmüş ve gümrükçüden, bunların tümünün Nuri Efendi’ye ait olduğunu öğrenmiş. Seyfettin Genç’e göre o zaman Nuri Efendi 55- 60 yaşındaymış. “Abdullah yazıcının Nuri” olarak bilinen Nuri Efendi, Seyfettin Amca’nın gümrükteki gözleminden on yıl kadar sonra ne yazık ki hayatına son vermiştir.
Cide’de Nuri Efendiyle birlikte ve ondan sonra Ahmet Kaptan, Murat Faiz, Mehmet Anaz (Hatıbın Mehmet), Fevzi Gürsoy, Azmi Gürsoy manifaturacılık yapmışlardır. Bugün hiçbirisi aramızda yok.
22 Mayıs 1960 yılında esnaflığa başlayan Güner Gürsoy, esnaflığa başladığı tarihten itibaren sarı yazma satışı da yapmıştır. Manifaturacılık işlerini esnaflık yapan babası 1904 doğumlu Rıza Gürsoy’dan öğrenmiştir. Rıza Gürsoy da manifaturacılık ve de sarı yazma satışı yapmıştır. Rıza Gürsoy manifatura alışverişine terzi olan eşi ile gider satacağı kumaşları ona seçtirirmiş.
Bahsettiğimiz zamanlarda Cide esnafının çoğu köylüye gerekli olan her şeyi satmaktadır. Ürünleri de kendileri giderek İstanbul’dan alabilmektedirler. Bazı ürünleri almak için de bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Özellikle manifatura ürünleri özel uzmanlık alanı. İşte bu durumda da komisyonculardan yardım alınır. İstenilen özellikler belirtilerek komisyoncuya liste ve para verilerek gemide malların gelmesi beklenir. Komisyoncu, müşteri konumundaki esnafı yanında götürmez. Bu komisyonculardan biri de İskender İstepanyan’dır.
Cide’de manifaturacılığı en son bırakan aileden de söz edelim… Ailenin Cide’de esnaflık yapan en büyük ferdi İnebolulu Memişoğlu Ali Bey. 1937 yılında ölmüş ve işi, 1913 doğumlu oğlu Mehmet Hikmet Güner devralmıştır. Mehmet Hikmet Güner 1950 yılında, İnönü Caddesi 14/A adresindeki en son manifaturacılık yaptığı dükkânına geçerek manifaturacılığa devam etmiş, 1970 yılında dükkânını, 1944 doğumlu babasının adını verdiği oğlu Ali Güner’e devretmiş ve 1982 yılında ölmüştür. Ali Güner ve oğulları aynı adreste 2010 yılına kadar sarı yazma satışına, 2018 yılına kadar da manifaturacılık işine Ali Bey’in Hikmet’in dükkânı olarak devam etmiş ve 2018 yılında faaliyetine son vermiştir.
- ••
1995 yılında ilk festivali düzenlerken amaçlarımızdan biri sarı yazmayı öne çıkarmaktı. Beklentimiz de üretim artışıyla ilçeye para girişi sağlamak, Yazmacı Mehmet’in tek başına yaptığı üretimi en azından birkaç kişinin daha çalışacağı iş alanı haline getirmekti.
Mehmet Genç, Cide’nin dağ köylerinden biri olan Başköy’de kendi evinde yazma baskılarını yapıyor, kendine yetecek para kazanıyordu. Çok severek yaptığı, zor bir işti onunkisi. Bir saatte bir yazma üretebiliyordu. Ahşap kalıplarla elle basılıyordu, her renk için ayrı bir kalıp… Festivalden önceki dönemde yıllık bin civarında yazma basıyor ve satıyordu. Yazmaları alan esnaf belli, ederi belli, geçinip gidiyordu.
1995 yılındaki ilk festivalin hazırlıkları Mehmet Genç ve sarı yazma açısından oldukça iyi geçti. Çok sipariş aldı. Aylar önceden durumdan haberdar edildiği için gece gündüz çalıştı. Yüzlerce hatta binlerce yazma bastı. Festivalde sarı yazmaya övgüler düzüldü. Baskısı yapılan yazmaları keserek birbirinden ayırmayıp metrelerce uzunlukta sahne düzenlemesinde kullandık. Davetli gelen sanatçı, panelist, yazar ve gazetecilere hediye ettik.
Peki, ne oldu göz nurumuz elle basılan sarı yazma? Çok değil bir iki festival sonra hiç basılmadı, basılamadı. Çünkü Tokat sarı yazmaya olan talebi fark etti! Hemen fabrikasyon olarak yapılmaya başlandı. Elle baskının rekabet gücü kalmadı.
Sonraki yıllarda hiç basılamayacağını bildiğimiz el işi sarı yazmanın baskısı için kurslar açtırdık Yazmacı Mehmet’e. Başka illerde yapılan Kastamonu günlerinde baskı gösterisi yaptırdık.
Artık ahşap kalıplarla basılan yazmamız yok. Sarı yazmamızı halen Tokat yapıyor. Üstüne basarak bir daha söyleyeyim: Cide’nin (!) sarı yazmasını Tokat yapıyor.
(Not: Yazı ile ilgili belge, işyeri adresleri, fotoğraflar ve röportaj kayıtları tarafımda mevcuttur. Katkılarından dolayı Mehmet Genç, Güner Gürsoy, Ömer Gürsoy ve Güner aile fertlerine teşekkür eder, sağlıklı uzun ömürler; adı geçip de aramızda olmayanlara da Allah’tan rahmet diliyorum.)
Cide doğasının renk ve desenlerini taşıyan sarı yazma yazısının altına aynı doğadan elde edilen bir yiyeceğin tarifini verelim.
DİKEN UCU KAVURMASI
Malzemeler:
- ½ kg diken ucu
- 1 demet yeşil soğan
- 1 çay bardağı sıvı yağ
- Tuz
- Pul biber
- 2 adet yumurta
Hazırlanışı:
Diken ucu sert (kart) kısımları ayıklandıktan sonra yıkanır ve 2- 3 cm uzunluğunda doğranır. Diriliği gitmeyecek şekilde haşlanır. Kavrulacağı tencereye sıvı yağ konulup kızdırılır. Yağın üzerine 2 yumurta kırılır ve karıştırarak pişirilir. Pişen yumurtanın üzerine süzülen diken uçları ve doğranan yeşil soğanlar konulur ve iyice karıştırılır. Tuz ve pul biber ilave edilir. Kısık ateşe alınıp tencerenin kapağı kapatılır. Ara ara kapak açılarak karıştırılır. Körpe diken uçları kısa sürede pişer ama piştiğini anlamak için kontrol etmede yarar vardır. Aynı yöntemle yumurtasız da yapılmaktadır.
RECAİ YILMAZ