Cide köy bayramlarını hep özlemle, nostalji ile anarım. Günümüzde böyle bir keyfi, eğlenceyi yaşama şansımız yok. Bu denli emek ve masraf gerektiren adetleri, bu kadar yoksul bölgenin nasıl olup da yıllarca sürdürebildiklerini anlayamıyorum.
Bir köyün bayramı; o köyün diğer köylerden ve Cide merkezden gelen misafirler için yemek hazırlaması ve sofra kurup ikramda bulunması demek.
Birbirine yakın olan köyler aralarında anlaşıp bayram günlerini paylaşmışlar. Böylelikle şu anki Cide sınırları içinde en az 12 bölge oluşmuş. Bu 12 bölgenin kendi içinde her gün bir köy bayram yapmış. Onlarca belki de daha fazla yıl bu hiç bozulmamış. Özel durumlarda köyler aralarında anlaşarak bayram günleri değiştirmişler.
Bayram hazırlığı öyle ağır bir iştir ki, iyi bir ekip gerektirir. Bayram yapacak eve akrabalardan dostlardan iş durumu uygun olanlar bir gün önceki bayram gezmesinden sonra gelirler. Hazırlıklar için yemek paylaşımı yapılır. Kim hangi yemeği daha iyi yapıyorsa o yemeği alır. Hazırlıklar gece geç vakitlere kadar sürer. Nasıl sürmesin?Onlarca çeşit yemek ve her yemekten çok miktarda yapılacak. Keşkek, et yemeği, etli patates, kuru veya nohuttan birisi, musakka, köy böreği, biber sirkelisi, pazı yoğurtlusu, mıhlama, pırasa sarması, kara lahana sarması, sütlaç, kestane hoşafı, armut tatlısı… Kısa bir süre uyuma ve dinlenmeden sonra erkenden herkes görevinin başındadır. İş bölümübayram günü de devam eder. Yer sofrasını kuracak- toplayacak, yemek tabaklayacak, servis yapacak, bulaşık yıkayacak, çay işine bakacak kişiler belirlenir. En son misafir gidinceye kadar hiç kimse görevini bırakmaz.Bayramcılar ortadan kaybolduktan sonra bulaşıklar yıkanır, tencereler, kazanlar kaldırılır, varsa artan yemekler ihtiyacı olanlara dağıtılır, birlikte yemek yenir, çay içilir. Günün bir değerlendirmesi yapılırken hangi evde kaç sofra kurulduğu mutlaka öğrenilir. Yardıma gelenler evlerine giderdi.
Bayram gezenlere de ‘bayramcı’ denilirdi. Bayramcılar bayram olan köye gider, kapısı açık alan eve girerlerdi. Bayram yapılmayan evin kapısı açık olmazdı. Tanısanız da tanımasanız da yaşınız, statünüz ne olursa olsun buyur edilir, hoş karşılanır ve sofra kurulurdu.
Bu bayramları yüz yıldan daha önce çocukluğunda yaşamış olan edebiyatımızın koca çınarı, büyük usta Rıfat Ilgaz kendi hayatını yazdığı Sarı Yazma romanında şöyle anlatır:
“Bir yanda doğa zenginliği, bir yanda toplum yoksunluğu, diz boyu yoksulluk… Yoksulluk içinde cömertlik, konukseverlik, özveri… Bayramlarda en yoksul köyde konuğun yaşı, düzeyi, zenginliği fakirliği gözetilmeden kapıyı çalıp gelenler için kurulan sofralar…”
“Çocukluğumda hiçbirini kaçırmazdım köy bayramlarının. Üç beş arkadaş bir olur, köy köy dolaşırdık. Yaşımıza bakmadan sofra kurup buyur ederlerdi. O evden kalkar, komşu eve giderdik. Dolaştığımız evin sayısına göreydi böbürlenmemiz. Bu konuda ev sahiplerimiz bizden aşağı kalmazdı. Onlar da kurdukları sofra sayısıyla övünürlerdi.”
Özellikle bir grup köyün merkezi olan yerlerde köy meydanı bayram yeri olarak anılırdı. Böyle yerlerdeki bayramlar daha güzel kutlanır ve daha kalabalık olurdu. Bunlara en iyi örnek Maza (şimdiki Kumluca) bayramı idi. Cide merkeze de yakın oluşundan dolayı oldukça kalabalık olurdu. Bir Mazalı olarak her bayram elli sofra veya elliye çok yakın adet sofra kurduğumuzu gördüm. Kurban Bayramı’ndabakır kazanlarda pişirilen et yemeğinin bitip, gelmeye devam eden misafirler dolayısı ile kışlık kavurmamızın bittiğini bilirim. Bu ev halkı için hep övünülecek bir durum olurdu. Biten malzemeler kimsenin umurunda olmazdı. Bizim evde tek hisse kurbana girilmez, genelde ahırdan bir büyük baş hayvan kesilirdi. Zenginlikten değildi bu. Yalnızca bayram yapabilmek içindi.
Bayramlarda satış tezgâhları kurulur; tombala, piyango, halka gibi şans oyunları oynatılırdı. Piyango denilen yuvarlak küçük yer sofrasının kenarlarına çiviler çakarak oluşturulan çarkıfelekti. Üzerine konulan ödüller ise genelde değişik sigaralar…
Bayram namazlarının kalabalık cemaatle kılındığı camilerin önünde bayram namazı çıkışı ahşap tekneler içinde ceviz helvası satılırdı. Bıçakla kesilerek satılan ceviz helvasından babam mutlaka alırdı. Abimler büyüyüp bu işi yapabilecek yaşa gelince, biz de helva yapıp satmaya başladık. Çok zahmetli bir işti bu. Sabaha kadar sıra ile köz üzerindeki kazanın karıştırıldığını hatırlıyorum.
Bayramlarda gitgide önce bayram yapanlar azaldı. Yemek çeşitleri azaldı. Son yıllarda da köylere köy konakları adı ile bayram ve toplantılar için binalar inşa edilerek, bayramlar buralarda yapılmaya başlandı.
Geçmişteki bayram adetlerinin en güzel yanı, yoksul insanların da bayram süresince güzel yemekler yiyebilmeleriydi.
Yemek çeşidi önceki bayramlara göre çok az olsa da uygulama aynı. Kapıdan giren herkes aynı yemeği yer. Bu gelenekler de böyle devam eder.
Bayram sofralarında sırası gelip de ortaya gelmesi sabırsızlıkla beklenen mıhlamanın tarifini vermek istiyorum. Vereceğim tarif ev miktarı olacak elbette. Bu yemeğin soğan kavurma kısmı ya büyük bakır tavalarda ve çok miktarda ya da soğanları kavurmadan direkt bakır mıhlama sahanlarına konarak köz üzerinde yapılırdı. Adetlerce mıhlama pişerken eriyen tereyağının közde çıkardığı koku bütün evi sarardı.
SOĞAN MIHLAMASI
Malzemeler:
- 4 adet büyük boy soğan
- 6, 7 diş sarımsak
- 1 tutam maydanoz
- 1 çay bardağı sıvı yağ
- 3 yemek kaşığı tereyağı
- Tuz
- 3 adet yumurta
- Karabiber
Hazırlanışı:
Yıkanıp temizlenen soğanlar büyük doğranır. Bakır tabağa 3 kaşık kadar sıvı yağ konarak doğranan soğanlar biraz kavrulur. Sarımsaklar ve maydanozların yarısı da doğranarak üzerine ilave edilir. (Bu aşamadan sonra tüm işlemler kısık ateşte yapılır.)Biraz daha kavrulur. Tuz ilave edilir.
Başka bir kapta kalan maydanozlarla yumurtalar çırpılarak karıştırılır. Yarısı soğanlara eklenerek karıştırılıp eşit dağılımı sağlanır. Karışımın üzeri kaşıkla düzeltilerek kalan yumurta eklenir. Kısık ateşte pişerken üzerine tereyağı parçaları konur. Tavanın kapağı kapatılır. Yumurta pişince kapak açılır, karabiber ekilir ve kısa süre sonra altı kapatılır. Sıcak yenmesi tavsiye edilir.
Recai YILMAZ