Eskiden hızlı iletişim sağladığı için televizyonu vazgeçilmez sanıyordum. Şairin dediği gibi “Belki ilk heves, ilk heyecan”ın, ilk tanışmanın payı vardı bunda.
İnanınız, TRT’nin televizyon yayınları tüm yurdu kaplasın diye o zamanlar yaptığı “paket yayınları” arar oldum.
Siyah-beyaz yayındı ama işin bir ciddiyeti vardı.
Her alanda toplumsal bir sorumluluk duyulurdu.
Adı üzerinde TRT; üstlendiği sorumluluğu “kılı kırk yararcasına” harfiyen yerine getiriyordu.
Yayıncılar sorumluluk duyarak görev yapmaktan, izleyenler izledikleri dizi, belgesel ve haberlerden mutluydular.
Hani, derle ya; “Tüfek icad oldu, mertlik bozuldu”, onun gibi özel televizyon yayıncılığı geleli beri tadı-tuzu kalmadı televizyon izlemenin…
Öncelikle belirtmek gerekirse, konuşulan dil konusu yürekleri burkuyor, üzüntüleri çoğaltıyor.
Türkçemizin yabancı sözcüklerden arındırılması azmi/inancı onlarca yıl var ki rafa kaldırıldı. İzleyicilerin önüne çıkan TV haber spikerlerinin kimileri sanki özel bir talimat almışcasına Türkçesi dururken, yabancı kaynaklı/kökenli sözcükleri kullanmayı bir hüner sayıyorlar.
Anlaşılan, kimi özel TV kanal yöneticileri Türkçeyi değil yabancı sözcüklerle haber bülteni hazırlamayı/sunmayı öneriyorlar.
Bu konunun en acı veren yönü de; ulus olmanın en önemli dayanağı/kaynağı olan dilin son zamanlarda hepten unutulması, bu konuda ödün/taviz verilmesi oldu bizce…
TV yayıncılığında Türkçemizi koruyacak kurum yok mu?
Tekrar konumuza dönersek…
TRT yanında özel TV kanalları da devreye girince “çok seslilik-çok renklilik” oluştu.
Bu dağınıklığı derleyip, disipline etmek için Türkiye Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kuruldu.
İyi de oldu… Televizyon yayıncılığında yaşanacak ve bunun yaratacağı olumsuzlukları önceden düşünüp önlemek için bir öngörü/uzgörüydü, hamleydi bu…
Böylece TV yayıncılığına kimi ilkeler/kurallar getirildi.
Dizilerin, haberlerin yayın kuralları belirlendi.
Önceleri bu konudaki beklentiler yanıt buldu.
Zaman içinde yanlış yapanlara para cezaları da verildi.
Hatta yayın yasağı da getirildi.
Pekiiii… Şimdi bunca yayın kuralı varken; RTÜK acaba son zamanlarda sosyal içerikli kimi dizileri izlemiyor mu acaba?
Kaç saat sürüyor bu diziler? Bu kadar uzun dizi mi olur?
Bu dizlerin sosyal yaşamımızla uyumu/bağışıklığı nedir?
Bu diziler aile yaşamımızla ne derece bağdaşıyor?
En kötüsü, kimi dizilerdeki şiddet eylemleri ne oluyor, görülmüyor mu?
Bu toplum hep mi sevgiden, hoşgörüden koptu? Niçin şiddet içeren sahneler televizyon dizilerinden hiç eksik olmuyor?
Uzun sözün özü: RTÜK’ün yerli-yabancı diziler konusundaki duyarlılığı sokaktaki yurttaşın bile eleştirisini aldığını belirtelim.
Bu açıdan görsel/işitsel medya; radyo ve televizyonların ulusal/toplumsal gerçekleri dikkate alması gereken bir yayıncılık anlayışını sahiplenmesi gerekiyor.
RTÜK bunun için var zaten…