İşverene bol teşvikli “Çalışma Hayatında Milli Seferberlik” programının ülkemiz namına son derece bereketli sonuçlar doğuracağından eminim…
Söz konusu projeye, en azından ilimiz özelinde, bir de “Vatandaşa iş beğendirme” programı iliştiriliverse çok daha başarılı sonuçlar alınabilir şüphesiz.
İşvereni istersen teşvik küpüne at, Kastamonu uşağına iş beğendirmek zor iştir velhasıl…
Ya Belediye olacak ya İl Özel İdare.
Tarım işçiliğini, çobanlığı, manifatura çıraklığını geçtim, OSB’deki fabrikalar bile kimsenin gözünde değil kolayına…
Tez zamanda “kız istemeye” gidilecekse belki.
İl Özel İdaresi’ne 50 kişi alınacak eli kulağında…
Bakıverin kopacak kıyamete.
Belediye Başkanı Babaş açık sözlülükle anlatıyor, bazen kendisinin “Kastamonu Belediye Başkanı” olup olmadığına kanaat getirmek için masasının üstündeki isimliğe bakıyormuş…
Her gelen oğluna, kızına, gelinine, bacanağına, yengesine, halasına, dayısına iş isterse ne olur? Devre mi kalır yanmadık? “Hadi seni OSB’ye göndereyim”, yoo, masabaşı olacak illa.
Mezar kazar mısın? Kazmam…
Allah’tan üniversite mezunları başvurmuş da, Belediye’nin bu pozisyonu açık kalmamış.
OSB’de faaliyet gösteren Romon Grup’un patronu net konuştu, ilimizdeki işgücü kalitesinin yerlerde süründüğünü verdiği ilginç örneklerle dile getirdi…
Nitelikli işgücü eğitiminde işbirliği için Kastamonu Üniversitesi’ne başvurmuş, bir yıldır geri dönüş olmamış. Hani nerde kaldı “Üniversite-Sanayi” işbirliği?
Kastamonu Ticaret Borsası Başkan Yardımcısı Serdar İzbeli’nin konuşması ise taşıdığı “feveran” ile adeta ilimiz işverenlerinin manifestosu niteliğindeydi…
İzbeli’nin doğaçlama yaptığı konuşmayı her işveren çerçeveletip işyerine assa yeridir. İzbeli’nin özellikle tarım sektörünün çektiği işgücü sıkıntısını dile getirdiği cümleler, ilimizin köy ile kent arasında kalan haletiruhiyesinin en net tasviriydi. Bu gidişle ne kent olur ne de köy kalır.
Konuşmasının bir bölümünü İzbeli’nin konuşmasına tepki içeren cümlelerle süsleyen ve bu esnada çağdaş sendikacılık terimlerini peşi sıra kullanan Kent Konseyi Başkanı sendikacı Mehmet Çelik’ten “Toplum Yararına Çalışma Projesi” üzerine de bir kaç kelam etmesini beklerdim açıkçası…
Belediyeler başta olmak üzere birçok kamu kuruluşunun gözbebeği haline getirdikleri bu sistem, kendisinin “sendikacılık” anlayışı ile acep ne kadar örtüşüyor?
Velhasıl ilimiz üzerinden gidersek, Kastamonu’da işten bol bir şey yok, yer gök iş. Beğenen, sebat etmeye niyetli, kendini işinde geliştirmek için yanıp tutuşan işçi adayı yok ancak…
Bu da asla vatandaşlarımızın kabahati değil, liyakati temel almadan kamuya eleman alan geçmiş yekun hükümetlerin bu çorbada tuzu var.
Hep sorduğum soruyu yinelemek istiyorum…
İş arayan vatandaşın çalacağı ilk kapı ezelden beri neresi, devletin iş bulma kurumumu yoksa siyasetçi mi?
Eğitim sistemimizin yeteneği körelten içeriğine filan girmiyorum…
Emeğe ve liyakate saygının geçer akça olmadığı bir sistemde o konulara gelene kadar sabah olur.