Çok değil…
İki ay önce…
13 Kasım’da yayınlanan “Kastamonu’nun bir stratejisi olmalı” başlıklı yazımız şu sözlerle başlıyor:
“Hiç şüphemiz yok…
Kastamonu için üreten, düşünen, çalışan…
Şu ya da bu ölçüde elini taşın altına koymaktan çekinmeyen herkes…
Kastamonu kalkınsın diye uğraşıyor…
Bundan zerre-i miskal tereddüdümüz yok.
Fakat…
Tek başına “iyi niyet” yetmiyor!
Neden beceremiyoruz?
Neden zorlanıyoruz?
Hatamız ne?
Eksiğimiz ne?
Bu sorulara bir an önce makul ve mantıklı cevaplar bulmak zorundayız!”
Ve hakkı teslim eden şu satırlarla devam ediyor:
“Elbette yapılan pek çok iş var…
Yerimizde sayıyor değiliz.
Ama attığımız adımların, gerçek bir ilerleme anlamı taşıyabilmesi için dünyanın bize benzeyen kentlerinde olan bitenlere, ülkemizin “başarı öyküsü” yazan illerinin neler yapıp ettiklerine de göz atmalıyız…
Onların durumu ne?
Düne göre bir kıyaslama yapıldığında kendilerini nereden nereye taşımışlar, biz nerelerdeyiz?
Buna bakmamız gerekir!
Gerçek bir ilerlemeyi, ancak karşılaştırmalı bir tablo üzerinden görebiliriz…
Başkaları iki birim ilerlerken biz bir birim ilerliyorsak…
Bu aslında gerilediğimiz anlamını taşır!”
●●●
Meramımızı doğru ifade edebilmek için tekrarlama ihtiyacı duyduk.
●●●
Tamam…
“Kara bahtım kem talihim” diyenlerden olmayalım…
Ama…
Memleketimizin her yerini “tozpembe” görenlerden de olmayalım!
●●●
Gerçekleştirilen başarılı projelere sevinirken…
“Deve dişi gibi” temel sorunlarımızı hatırlamayı da ihmal etmeyelim.
Meselâ:
∎Ilgaz-2 Yurdun Tepe Kayak Merkezi’nin hizmete girmiş olmasıyla elbette övünelim…
Fakat bi yandan da Küre’nin yer altı zenginliğinden maksimum düzeyde faydalanabilecekken, ilgisizlik ve duyarsızlık sonucu Mazıdağı’na “kaptırdığımız”dev yatırıma bakıp bakıp“dövünelim…”
∎Azdavay’da Çatak Kanyonu’na inşa edilen cam terastan muhteşem manzarayı izlerken keyiflenelim tabii ki…
Ancak, bi yandan da Taşköprü SEKA’nın âtıl haline “gözyaşı dökmeyi”unutmayalım…
∎Park Dedeman Kastamonu’nun imzalarının atılışı ve otelin bu yılın üçüncü çeyreğinde açılmasının planlanışıyla mutlu olalım…
Ama Daday’da göz göre göre çürüttüğümüz tesislerin harap haline baktıkça içimiz de “kan ağlasın”bi yandan…
∎ Somut olmayan kültürel mirasımızı ortaya çıkaran çalışmalarla göğsümüz kabarsın hep birlikte…
Lâkin, bi yandan da somut sorunlarımızın çözümüne giden yollardaki çaresizliğimize de“içimiz parçalansın…”
Somut sorunlarımız demişken:
Teşvik uygulamalarında maruz kaldığımız haksızlıklar…
Yanlış istasyonlarda elli yıldır süren “tren bekleyişimiz…”
Kendirdeki “başkent” unvanımızın tarihin tozlu sayfalarında kalmış olması…
Sarımsağımızı…
Pancarımızı…
Siyezimizi…
Pirincimizi bir türlü katma değeri yüksek ürünlere dönüştüremeyişimiz…
Cümle âlemin hammadde tedarikçiliğinden öte bir kıymeti harbiyemizin bulunmayışı…
İstanbul’da her biri ayrı telden çalan dernek ve federasyonlarımızla yıllardır işlevsel bir güç birliği alt yapısını kuramayışımız…
Sahillerimizdeki denize “küs” halimiz…
Evet…
Bunların hepsi ayrı ayrı yüreklerimizi yaksın…
Özel Uğurlu Hastanesi’nin acımasızca “yok edilişi”ni engelleyemeyişimiz vicdanlarımızı sızlatsın…
●●●
İster müspet ister menfi…
Elimizde, önümüzde neyimiz var ya da yoksa…
Tümünün toplamının adıdır Kastamonu!
İşimize gelen gelişmeleri ve verileri kullanıp, gelmeyenlerin üstünü örterek varabileceğimiz bir yer yok.
●●●
Rasyonalite ne demek hiç merak ettiniz mi?
Sözlükler…
“Bir amaca en iyi bir biçimde ulaşmayı sağlayacak araçları kullanmayı bilme durumu.” şeklinde tanımlıyor…
Dünya hızla değişiyor…
Aklımızı kullanarak…
Birbirimizden kopuk “arayış ve çırpınışlar” yerine sistemli bir biçimde…
Saygıyla…
Sevgiyle…
Senkronize bir işbirliği ortamı yaratarak…
Başarabiliriz!
Yeter ki özgüvenimizi tazeleyelim…
Birbirimize inanalım…
Ve bütünlüklü,rasyonel adımlar atalım…
●●●
Bu yazı da Einstein’ın sözüyle bitsin:
“Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar bekleyemeyiz.”
Mehmet Yücel