CHP Parti Meclisi Üyesi ve Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı, 1396 hektar orman alanının kül olduğu Taşköprü yangını sonrası kamuoyuyla paylaştıkları raporun dikkate alınmamasının bugün Antalya ve Muğla’nın felaketi yaşamasının sebepleri arasında önemli bir yer tuttuğunu söyledi; yangınlara sebep olan sabotaj, ihmal ve diğer nedenlerin derhal ortaya çıkarılması ve sorumluların tespit edilerek en ağır şekilde cezalandırması gerektiğini belirtti.
Baltacı, orman yangınlarıyla ilgili açıklamasında, “Bugün Türkiye’nin tartıştığını bir yıl önce raporumuzda dile getirmiş, uyarmıştık. Yabancı firmalardan kiralanan uçak ve helikopterlerle olası bir yangını söndürmede başarılı olunabilecek iklimsel koşulların geride kaldığını belirtmiştik. Yaşanan bu felaket, Kastamonu’ya yangın söndürme helikopteri tahsis edilmesinde verdiğimiz gayretin ne kadar kıymetli olduğunu da göstermiştir” dedi.
CHP Parti Meclisi Üyesi ve Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı, başta Akdeniz bölgesi olmak üzere yurdun dört bir yanında yaşanan orman yangınlarının AKParti hükümetinin aczi nedeniyle bir felakete dönüştüğünü söyledi.
Orman denildiğinde Türkiye’de akla gelen ve ön plana çıkan iller arasında Kastamonu’nun başı çektiğini belirten Baltacı, orman yangını söz konusu olduğunda, Kastamonu’nun özellikle geçen yıl Taşköprü’de hiç unutulmaması gereken acı bir tecrübe yaşadığını hatırlattı.
Hasan Baltacı, 1396 hektar orman alanının kül olduğu Taşköprü yangını sonrası kamuoyuyla paylaştıkları raporun dikkate alınmamasının bugün Antalya ve Muğla’nın felaketi yaşamasının sebepleri arasında önemli bir yer tuttuğuna dikkat çekti.
“SORUMLULAR EN AĞIR ŞEKİLDE CEZALANDIRMALI”
Bu yangınlara sebep olan sabotaj, ihmal ve diğer nedenlerin derhal ortaya çıkarılması ve sorumluların tespit edilerek en ağır şekilde cezalandırması gerektiğini belirten Milletvekili Hasan Baltacı şunları söyledi:
“Son birkaç günde aralarında Kastamonu’muzun da yer aldığı 30 ilimizde, onlarca orman yangını yaşandı. Ne yazık ki can kayıplarımız var,şehitlerimiz var. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralılarımıza acil şifa dileklerimi iletiyorum. Kaybettiklerimizin ailelerine ve tüm milletimize başsağlığı diliyorum. Orman işçilerimiz, itfaiye görevlilerimiz, yurttaşlarımız, yangın bölgesinde insanüstü bir gayret gösteriyorlar. Hepsine üstün fedakârlıkları için buradan teşekkür ediyorum.
Ortada çok acı bir gerçek var. Milli servetimiz, ormanlarımız, içindeki kurdu, kuşu, karıncasıyla birlikte cayır cayır yanıyor. Yanan her ağaçla, bizim de ciğerlerimiz dağlanıyor, geleceğimiz kararıyor. Yangınlar bir an önce söndürülmelidir. Bu yangınlara sebep olan sabotaj, ihmal ve diğer nedenler, derhal ortaya çıkarılmalı, sorumluları tespit edilmeli ve en ağır şekilde cezalandırmalıdır.
“RAPORUMUZ DİKKATE ALINMADIĞI İÇİN BUGÜN ANTALYA, MUĞLA FELAKETİ YAŞIYOR”
“Türkiye’nin en çok orman varlığına sahip illerinden biri olarak bu acıya yabancı değiliz. Çok değil 1 yıl önce 2 Eylül 2020 tarihinde Taşköprü Derekaraağaçköyümüzde tarihimizin en büyük orman yangını yaşadık. Bu yangın 44 saatte ancak kontrol altına alınabildi ve bin 396 hektar orman alanımız ne yazık ki kül oldu. Bu yangın sonrası bölgede inceleme gerçekleştirdik ve incelemelerimiz sonucu oluşturduğumuz raporu Genel Merkezimize iletip 11 Eylül 2020 tarihinde de Türkiye ve Kastamonu kamuoyu ile paylaştık. Hazırladığımız raporda 10 maddede tespitlerimize, 20 maddede orman yangınlarına karşı çözüm önerilerimize yer verdik. Bugün Antalya ve Muğla’nın yangınlar söndürülemediği için felaketi yaşıyor olmasının altında, raporumuzun dikkate alınmaması, önerilerimize kulak tıkanması ne yazık ki önemli rol oynamıştır. Hazırladığımız o raporda küresel ısınma nedeniyle yaşanan iklimsel değişikliklerin yol açtığı yangınların sayılarının her geçen yıl arttığına, yangınlarla mücadelede kullanılacak araç ve donanım ile insan gücünün arttırılması gerektiğine işaret etmiştik. Raporumuzda özellikle Türk Hava Kurumu’nun elinde bulunan, gece uçabilen ve tüm dünyada kullanılan Bombardier marka CL-215 yangın söndürme uçaklarının yeniden yangınla mücadelede etkin görev alacak kapasiteye ulaştırılması gerektiğine vurgu yapmıştık. Bugün Türkiye’nin tartıştığını bir yıl önce raporumuzda dile getirmiş, uyarmıştık. Uçuş garantisi verilerek yabancı firmalardan kiralanan uçak ve helikopterlerle olası bir yangını söndürmede başarılı olunabilecek iklimsel koşulların geride kaldığını belirtmiştik. Özellikle bu uyarımızın görmezden, duymazdan gelinmesi ne üzücüdür ki Akdeniz’de binlerce hektar orman alanının yanı sıra can kayıpları vermemizle sonuçlandı.
“AKP, FELAKETLE MÜCADELE
SÜRECİNİ DE YÖNETEMEMİŞTİR”
“Ülkemiz yangın yeri iken, yangınları söndürmek, can ve mal kaybını önlemekle sorumlu AKP hükümeti, olan biteni izlemekle yetinmiş, yaptıkları açıklamalar ise tüm yurttaşlarımızı adeta dehşete düşürmüştür. Yangın bölgelerindeki vatandaşların alevlerin üzerine elleriyle toprak atmaktan başka çare bulamadıkları, denizden kovalarla su çekip su tankerlerini doldurmaya çalıştıkları anlarda, daha birkaç ay önce 28 orman bölge müdürüne bayideki liste fiyatı 2 milyon 156 bin lira olan 4×4 makam aracı satın alan, sadece 2020 yılı satış geliri 6.7 milyar lira olan kurumun Bakanı Bekir Pakdemirli, utanmadan ‘envanterimizde kayıtlı yangın söndürme uçağı ve helikopteri yok’ açıklamasında bulunmuştur. Vatandaşlarımız, ‘Ormanlarımız, mahallelerimiz, evlerimiz yanıyor, havadan müdahale istiyoruz’ diye feryat ederken bu iktidarın bakanı utanmadan televizyon kanallarına ‘Her gelen yardımı kabul etmiyoruz. 5 tonun altında su atan uçaklar bizim uçuş paterninde kalabalık meydana getiriyor’ demiştir. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, yaşanan felaketi uçan sarayından izlemeyi tercih etmiştir. Cumhurbaşkanı’nın yangınları gökyüzünden izleyecek sayısız uçağı varken, Orman Bakanlığı’nın yangınları söndürecek uçağının olmadığını Türkiye yaşayarak öğrenmek zorunda kalmıştır. Aynı iktidarın belediye başkanı, evleri yanan vatandaşlara TOKİ’nin 20 yıl vade ve düşük faizle ev yapacağını müjde olarak duyurup ‘evi yanmayan vatandaşlar keşke benim de evim yansaydı diyecek’ ifadelerini kullanacak kadar utanma duygusunu kaybettiğini göstermiştir. Görevi ve sorumluluğu Anayasa’nın 69’ncu maddesiyle belirlenmiş olan Orman Bakanlığı’nın bakanlık koltuğunda oturan şahıs, yerleşim yerlerini gerekçe göstererek yangını söndürme sorumluluğunun belediyelerde olduğunu ima edip, ‘Ormanların yanmasına müsaade etmek zorunda kaldık’ itirafında bulunmasına rağmen halen o koltukta oturmaya devam etmektedir. Oysa hiçbir sorumluluğu olmamasına rağmen 25 yaşındaki Şahin Akdemir yangına elleriyle su taşırken ölmüştür. Ama ülkenin Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ‘Sorumluluk bende değil’ demekten utanmamıştır. Türk Hava Kurumu’nun Kayyum Başkanı Cenap Aşçı’nın ormanlarımız yanarken düğüne gittiğini söylemekten çekinmeyecek kadar insanlıktan yoksun olduğu görülmüştür. AKP, ülkeyi yönetemediği gibi, bu felaketle mücadele sürecini de yönetememiştir.
“HELİKOPTER İÇİN GÖSTERDİĞİMİZ GAYRET”
“Akdeniz’de yaşanan felaket, Kastamonu’ya yangın söndürme helikopteri tahsis edilmesinde verdiğimiz gayretin ne kadar kıymetli olduğunu da göstermiştir. Hatırlanacak olursa, Taşköprü yangınından sonra Orman Genel Müdürü Bekir Karacabey’i ziyaret etmiş ve özellikle küresel ısınmanın etkisiyle bölgemizde orman yangınlarının arttığını, 2021 yılı yangın sezonunda en az bir yangın söndürme helikopterinin Kastamonu’da hazır bulundurulması gerektiği görüşümüzü kendisine iletmiştik. Yine TBMM’de bu konuda gereken çalışmaları aralıksız sürdürmüştük. 1 Temmuz itibariyle de bir yangın söndürme helikopteri Taşköprü Orman İşletme Müdürlüğü Ardıçlık Orman Deposu’nda hazır tutulmaya başlandı. Kastamonu halkı, yangın söndürme helikopterinin Kastamonu’ya getirilmesindeki samimiyetimizi, gayretimizi iyi biliyor.
Ancak bundan rahatsızlık duyanlar oldu. Bu anlayış, bugün Antalya’da Muğla’da yaşanan felakete seyirci kalmayı tercih eden, sorumluluk almayan, öngörüsüz, vizyonsuz, bilgisiz ve etkisiz olan anlayışın ta kendisidir. İşte bu nedenledir ki tüm kurumları tasfiye edilen cumhuriyetimizi ikinci yüzyılında bu anlayıştan kurtarıp ayakları üzerine yeniden dikmek boynumuzun borcudur.”