On bir ayın sultanı olarak kabul edilen Ramazan başladı. Allah, hepimize huzur içinde ibadet etmeyi nasip etsin. Barış, sevgi, saygı, huzur, iyilik ve mutluluk içinde geçsin bu güzel günlerimiz.
Ramazandan söz açılınca bizim kuşak kendi çocukluk dönemini anımsıyor. Neden bizim kuşak diye bir sınırlama getirdim, anlatayım. Bugün mahalle kültürü tamamen kayboldu, insan özelliği değişti. Camide bile insanlar birbirini tanımıyor. Kendi kendimizi soyutladık. Son iki yılda yaşadığımız salgın da bizleri yalnızlığa sürükledi.
Ramazan bereket ayıdır. Önceden hazırlık yapılır, özel olarak yiyecekler alınır. Bazı gıda maddeleri bu ay için saklanır. Nenelerimiz, annelerimiz bu konuda tedbiri elden bırakmazdı. Ramazanda davetler çok olur, bunun için hazırlıklı olmak gerekir. Biz, gelenekçi bir toplumuz; konukları en iyi şekilde ağırlamak, ikramlarda bulunmak isteriz. Gerçi bu konuda çoğu kez israfa kaçtığımız da olur.
Ramazan ayının gelmesini en fazla çocuklar ister. Onlar için bir eğlenceydi. Büyüklerle birlikte sahura kalkarlar. Camiye giderken çeşitli oyunlarla eğlence yaratırlardı. Arkadaşlık bağları güçlenir, birlikte hareket etmeyi öğrenirlerdi. Şimdi bunları göremiyoruz.
Teravih sonrası kahvehaneler dolar, taşardı. Sahura kadar kâğıt oyunları oynanırdı. Eski adamların “altı kol” dedikleri kâğıt oyunu çok meşhurdur. Tavla, domino, maça kızı, pişti gibi oyunları hatırlarım. Bazı kahvehanelerde tombala çekilirdi. Uzun zamandan beri tombala yasak. Bunun adı oyun ama insanoğlu bazı eğlenceleri yozlaştırıp kumara çeviriyor. Yüksek miktarda para işin içine girince can yakıyor. Eğlence şeklinde kalsa, kartların parası küçük miktarlarda olsa ne güzel olur. Torbadan çıkacak numarayı heyecanla beklemek, sevinci yaşamak insanı eğlendirir ve mutlu eder.
Ramazanda diğer aylara göre sofralar biraz daha zengindir. Bizim toplum yeme içmeyi sever. Pastırma, reçel, hurma, zeytin, peynir sofranın öncüsüdür. Arkadan sıra sıra yemekler gelir, tatlı sona bırakılır. Herkesin kendine göre bir sofra hazırlama gücü vardır. Çoğu sofralar mütevazıdır.
Ramazanda özellikle fakirler zorluk çeker. Oruç tutan insanın biraz fazla gıda alması gerekir. Fakir insanları korumalıyız, kendimiz de aşırıya kaçmamalıyız. Fakirlerin ihtiyaçlarını düşünerek fitre ve zekâtları zamanında vermek en iyisidir.
Dar gelirli insanlar için bu yıl hayat çok zor geçecek. Piyasa el değil can yakıyor. Gıda maddelerine her gün zam geliyor. Son üç ayda piyasa şoku yaşadık. Yıl başına zamla girdik. Ramazan da böyle oldu. Tuhaf bir toplumuz, ticarî ahlâkımız bozuldu. Ramazan ayı gelirken her yıl mutlaka zamla tanışıyoruz. Bazı insanlar da bunu fırsat bilip zam yapsak diye bekliyor. Eminim bayram da böyle olacak. Ramazanı bu şekilde karşılamak hiç hoş değil ama zam konusunda vatandaşla devlet kurumları adeta yarışıyor.
Eskiden seferden gelenler, davul zurna veya mehterle karşılanırdı. Ramazan da bu yıl zamlarla karşılandı. Akaryakıt, doğalgaz, elektrik, tüm gıda maddeleri sıraya girmiş sanki. Zam yağmuru altında oruç tutmak zor; Allah yoksullara kolaylık versin. Devlet bir miktar sosyal yardım yapıyor ama şu ortamda ne kadar etkili oluyor bilemem. Asıl görev, ekonomisi iyi olan insanlara düşüyor.
Ramazan ayının en güzel taraflarından biri davetlerdir. Tanıdıklar, dost ve akrabalar bir araya geliyor. Sofralar fakir fukaraya pek açılmıyor. Şimdi genel davetler veriliyor veya yemek çadırları kuruluyor. Kurumlar yanında zenginler de destek oluyor.
Eski ramazanlarda neler yemiş insanlar diye şöyle bir baktım. Yüz yıl önce Kastamonu Lisesi’nin Tarih öğretmeni İsmail Hakkı Uzunçarşılı şiirler yazmış, yemek adlarından söz etmiş: Çorba, yahni, et, salata, sebze, zeytinyağlı dolma, pilav, hoşaf, börek.
Tatlıları da saymış: Sarığıburma, tulumba tatlısı, yassı kadayıf, hanımgöbeği, muhallebi. Hazırlaması kolaydır sarığıburmanın. Kızartıldıktan sonra üzerine şeker veya pekmez şerbeti dökülür. Tel kadayıftan söz etmemiş. Baklavanın adı geçmiyor. Halbuki baklava bizim sofraların en fazla tercih edilen tatlısıdır. Üçgen şeklinde olana samsa, diğerine tırtıl baklava denir. Yapılırken yufkalar buğday nişastası ile açılır, biraz kurutulduktan sonra tepsiye döşenir. Aralarına ceviz konur, biraz tere yağ sürüldükten sonra kızartılır, üzerine şerbet dökülür. Bazı yerlerde ev baklavası diye ikram ediyorlar, hiç beğenmiyorum. Kastamonu kültüründe baklavayı kadınlar yapar ama şimdi öyle maharetli hanımlar pek kalmadı. Geçelim, baklavadan başka bir gün söz ederiz, şimdi şiire dönelim.
Şiir uzun, yerimiz dar; mısraları alt alta yazsam sayfaya sığmaz. Dört dizeyi bir cümlede toplayarak yazdım. Şirin bütünlüğü de bozulmadı. Okuyalım:
İftar listesi yazdım dinleyin/ Da’vet edenlerden külfet istemez/ Kari’ler(okuyucu) yutkunup hem de söyleyin/ Muhtasar lâzımdır, zahmet istemez.//
İbtidâ yemekte çorba gelmeli/ On iki saatlik pası silmeli/ Çorbayı yapmayı lakin bilmeli/ Hamhum şaralopla da’vet olmaz.//
Taze soğan ile yahni lâzımdır/ Salata isterim o da hâzımdır/ Arkadan bir sebze hem mülâzımdır/ Böreğe hazır ol cennet istemez.//
Sıra geldi şimdi puf böreğine/ Şişir yeleğini bak küreğine/ Okurken inmesin gül böreğine/ Hüsniyâ düşünme hikmet istemez.//
Tatlının envâ’ı vardır efendim/ Dört tanesi benim daim pesendim/ Sen de beğenirsin gel dinle pendim/ Boş kafa gezdirme hiddet istemez.//
Sarığıburmadır birinin adı/ Burdukça çıkar tatlısı tadı/ Tulumba tatlısı basar feryadı/
Bak ağzım sulandı şerbet istemez.//
Yassı kadayıfı ihtiyar işi/ Keser bu tatlıyı herkesin dişi/ Hanımgöbeğine meftundur kişi/ Gözlerini açma hayret istemez.//
Bir sebze gelir tatlıdan sonra/ Muhallebi gelir artık zuhura/ Zeytinyağlı dolma arkası sıra/ Karnımız doymuştur himmet istemez.//
Daha sonra vardır pilavla hoşab/ Fakat ben onları eylemem hesab/ Bir sadece kahve içmesi sevab/ Nargileden başka hizmet istemez.//
Zannetme bunun hepsinden yerim/ Çorba, et, börektir benim rehberim/ Tatlı, muhallebi dü-mâhpeykerim/ Ayarı bildirir kıymet istemez.//
Kalendermeşrebim bu kadar yeter/ Çok şey istemedim etmeyin keder/ Yazdığım şeyleri herkesler sever/ Kim saydığım gibi nimet istemez.//
Bu liste kâfidir Hezârdinâr’a/ Da’vet eden bilsin ânı iftara/ Gözün dört aç basma mantara/ Bu dönme dolaptır gaflet istemez.//
MUSTAFA ESKİ