Yaz ayları, herkes tatilde. Yazılara bir süre ara verip dinlenmek istedim ama olmuyor. Haziran sonlarında Van’a gittim, önemli yerleri gezme fırsatım oldu. Gördüklerimi yazmasam olmazdı; sonraya bıraksam güncelliği kaybolacaktı.İnsanların, gezip gördüğü yerleri anlatmasını isterim. Yazılanların içinde, herkesi ilgilendiren faydalı bilgiler mutlaka vardır. Yeter ki üşenmeyelim, kalemi elden bırakmayalım. Bazılarımız da “yazsam kim okur ki?” düşüncesiyle hareket ediyor.
Van’da gördüklerimi iki hafta yazdım; kaç kişinin okuduğunu hiç merak etmedim. Bizim gazetede çıkan ilk yazıyı Vansesi gazetesine de gönderim. “Konuk Yazar” adıyla 12 Temmuzda,üst köşede yayımlandı. Genel Yayın Yönetmeni İkram Kali Bey’e teşekkür ederim. Yazı sosyal medyaya da yansıtıldı.
Geçen hafta İnebolu’ya gidiyordum. Devrekâni kavşağına varınca, uzaktan Yaralıgöztepesini gördüm, rotayı değiştirdim. İki yıldan beri bu yoldan geçmemiştim. O sırada Şen Mahalle’de oturan eski bir öğrencime mesaj gönderdim. Cevap olumlu geldi; Bozkurt’a varınca hiç durmadan mahalleye tırmandım.
Şen Mahalle, eski adıyla Narba aslında güzel bir köy. Bilmeyenler olabilir; 1950 seçimlerinde Abana CHP’ye, Pazaryeri de Demokrat Parti’ye oy verdi. DP iktidarı, Pazaryeri’ni ilçe yapmak için merkeze bir saat mesafedeki köyleri belediye sınırları içine aldı ve burayı Bozkurt adıyla ilçe yaptı. Buna karşılık da Abana’yı köy düzeyine indirdi. Sanıyorum 1967’de Anayasa Mahkemesi kararıyla Abana tekrar ilçe oldu.
1964/65 öğretim yılında, tam bir yıl Şen Mahalle İlkokulu’nda öğretmenlik yaptım. Ben şanslıydım, benden daha yukarılarda beş altı köy daha vardı. Bütün ulaşım katır, beygir gibi hayvanlarla yapılırdı. Mahalleye, kırlarda gördüğünüz patika yoldan giderdik. İki katır karşılaştığında geçiş yapamazdı; yol sürekli gözlenir, duruma göre doğal ceplerde bekleme yapılırdı.
Şen Mahalle yüksek bir tepenin yamacında kurulmuş. Yol, Bozkurt’a inerken yarım saat, dönerken bir saat sürerdi. Ben, mahallede görev yaptığım için istersem merkezden gelip gidebilirdim ama orada aşamayı tercih ettim; ilçe merkezine hafta sonları indim. Köy öğretmenlerinin böyle bir hakları yoktu. Onlar sadece her ayın ilk Cumartesi günü maaş almak üzere izinli sayılırlardı.
Mahalledeki okul çok eskiydi. İlginçtir, biraz kuzeye doğru eğilmişti ve yan tarafından kalın bir ağaçla takviye yapmışlardı. Okulun bir odası güya lojmandı ama tahtaların arasından rüzgâr geçiyordu. Ben,İstanbul’daoturan bir şahsın evini on beş liraya kiralamıştım. O yıllarda tek öğretmenli olduğum için aynı zamanda okul müdürü idim ve makam maaşı dahil üç yüz altmış lira alıyordum.
Mahallenin erkekleri İstanbul’da çalışıyordu, geride kalanların tamamı yaşlıydı. Allah rahmet eylesin, muhtarımız Ahmet Özdemir yaşlı, muhterem bir insandı. Bana hep “Mıstâfendi” veya “öğretmen bey” diye hitap ederdi. O günkü komşulardan, velilerden galiba bir kişi kalmış ama görüşemedim.
Mahalleye vardığımda dört öğrencimle elli üç yıl sonra ilk kez karşılaştım. Ellimizi öptüler, boynumuza sarıldılar. Hayat denen filim birden bire yarım asır geriye sarılıverdi, ilkokuldaki anılarınıanlatmaya başladılar. Her birisi torun sahibi olmuş kocaman adamlar, hafızalar yoklanınca neler çıkmıyor ki? Haber verilmeyenler de oldu. Şimdi geniş bir organize yapacaklar, ben de katılacağım.
Şen Mahalle’nin yolu çok kötü; dar, dik vevirajlı. İnişte de, çıkışta da öndeki aracı geçmek neredeyse imkânsız. Burası mahalle mi, köy mü? Resmen mahalle ve belediyeye bağlı. Diğer yandan yarım asır evvelki gibi fiilen köy. Mahallenin içinden geçen yol daha ötelerde dört, beş köye kadar gidiyormuş. Yoldan hangi idare sorumlu? Bir taraf belediye, bir taraf İl Özel İdaresi. Yolu kim yapacak? Belediyenin parası yok.Mahalle olduğu için İl Özel İdaresi de belediye yapsın diyormuş. Acaba hakemler gibi yazı tura mı atsak diyorum. Kamu hizmeti söz konusu olunca mevzuata fazla takılmamak lazım. Sonuçta yol devletin, yani vatandaşın.
Mahallenin işi gerçekten zor. Yol devamlı yokuş olduğu için araçların motor gürültüsü çok fazla. Kapı önünde sohbet ederken köylere yük taşıyanlardan başka, “mikser” denilen beton karıcı kamyonlar bile geçti. Varın, gürültüyü siz düşünün. İnsanlar, yolun darlığından yakınıyorlar ama yine de şükrediyorlar. Zira eskiden yol stabilize imiş, gürültünün yanında toz da kalkıyormuş. Birkaç sene önce asfalt olunca tozdan, dumandan kurtulmuşlar. Yol konusundaki düşüncem şu: Bozkurt’tan itibaren mahallenin yolu, arkadaki köylerle birlikte grup yolu olarak yeniden ele alınmalı.
Şen Mahalle emekliler mekânı gibi. Genç nüfus yine yok. Benim öğrenciler emekli olup dönmüşler. Ekip biçtikleri ihtiyaca ancak yetiyor. Zaten uygun arazi de yok. Emekli maaşı yanında kestane ve fındık yegâne geçim kaynağı desem abartmış olmam.
MUSTAFA ESKİ