“1 günde 350 mm’nin üzerindeki yağış Kastamonu’nun 1 yıllık yağışının yarısına yakın. Bu demektir ki geriye kalan 364 günde de benzer ve bu miktarda yağış alacak. Yani bir nevi bundan sonraki süreçte de kuraklık riskinin bu bölgede olabileceğini gösteriyor. Biz bu süreci doğru atlatabilmemiz için süreci doğru kullanmak, suyu doğru kullanmak, suyu geleceğe taşımak ve doğaya vereceğimiz zararı minimuma indirmemiz lazım.”
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Demir, kuraklık ve yağışların azalmasına değinerek, “Türkiye önümüzdeki birkaç yıl içerisinde aynı şu andaki doğal gaz ağları gibi her tarafını su ağları ile örmeli. Borular ile suyun bol olduğu bölgelerdeki suyu, suyun az olduğu bölgelere taşımak zorundayız” dedi.
İklim değişikliği tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de zaman zaman problem oluyor. Meteorolojik kuraklık, kullanılabilir su alanlarının azalması, yeraltı ve yerüstü sularının hızlı tüketimi ile yağışların azalmasının ileride daha büyük su kıtlığına neden olabileceğinden uyarılarda bulunan Prof. Dr. Yusuf Demir, ‘su hasadı’ konusuna değinerek önemli açıklamalarda bulundu.
“Türkiye şu anda son 15 yılın en kurak dönemini yaşıyor”
Türkiye’de son 15 yılın en kurak döneminin yaşandığına dikkat çeken Prof. Dr. Yusuf Demir, “Dünyada yaşanan küresel iklim etkisi son yıllarda giderek artıyor. Bu etkinin yansımaları da son birkaç ayda Türkiye’de artarak devam ediyor. Yangın ve sel gibi doğal ve meteorolojik olaylar sürecin bundan sonra da artarak devam edeceğini gösteriyor. Buna mutlaka tedbir almamız lazım. Çünkü Türkiye şu anda son 15 yılın en kurak dönemini yaşıyor. Karadeniz şiddetli yağışlar alırken, İç Anadolu, Akdeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi 5-6 aydır yağış almadı. Bu da kuraklığın Türkiye’de hızlı bir şekilde etkili olduğunu gösteriyor. Kastamonu civarında düşen yağış miktarı da bizi ürkütüyor. 1 günde 350 mm’nin üzerindeki yağış Kastamonu’nun 1 yıllık yağışının yarısına yakın. Bu demektir ki geriye kalan 364 günde de benzer ve bu miktarda yağış alacak. Yani bir nevi bundan sonraki süreçte de kuraklık riskinin bu bölgede olabileceğini gösteriyor. Biz bu süreci doğru atlatabilmemiz için süreci doğru kullanmak, suyu doğru kullanmak, suyu geleceğe taşımak ve doğaya vereceğimiz zararı minimuma indirmemiz lazım. Bu sürecin hem kuraklık hem de iklim ve meteoroloji olayları ile küresel iklimin ülkemize etkisi anlamında çok iyi algılanması gerektiğini düşünüyorum. 83 milyonun taşın altına vücudunu koyması gerekmektedir. Herkesin gerekli hassasiyeti göstermesi gerekiyor” diye konuştu.
“Az su tüketen bitkileri Türkiye’de, çok su tüketen bitkileri
başka ülkelerde üretmemiz gerekiyor”
‘Su ayak izi’ kavramı ile birlikte Türkiye’deki suyun daha verimli kullanılması için çok su tüketen bitkilerin başka ülkelerde üretilerek Türkiye’ye getirilmesi fikrini savunan Yusuf Demir, “Su kaynaklarının azalması ve yağışların azalması nedeniyle mevcut suyumuzu alternatif şekilde kullanmak ve yeraltı, yerüstü sularımızı doğru kullanmak için ‘su hasadı’ kavramını kullanıyoruz. Su hasadı; suyu daha az kullanacak tedbir ve yöntemlerin bütünüdür. Örneğin toprak üzerinde malçlama yaparak daha az su kullanımı, su hasadı uygulamasıdır. Drenaj veya sanayi sularının gerekli tedbir alınarak yeniden kullanılması su hasadır. Evsel kullanımdaki atık suların (gri su) yeniden kullanımı su hasadıdır. Tarımda daha az su kullanan yöntemler, daha az su tüketen bitkilerin yetiştirilmesi su hasadıdır. Son yıllarda gelişmiş ülkelerde ‘su ayak izi’ kavramı geliştirildi. Suyu daha az kullanan bitkilerin ülkede üretilmesi, suyu daha fazla kullanan bitkilerin ise yurt dışında üretilerek kendi ülkelerine getirilmesi ve böylece dışarıdan suyu ülkenize taşıma gibi kavramlar geliştirilmeye başlandı. Bizim de bu konuda çok hassas bir süreci yaşamamız, doğru programlamamız gerekir. Tüm yerel yönetimlerin de gerekli birimleri oluşturması gerekir. Su hasadı denince akla gelen ilk su hasadı; yağmur sularının toplanması, depolanması ve yeniden kullanılmasıdır. Bu anlamda da yağmur sularının depolandığı yöntemde de şehir merkezi ve yaşam alanlarında düşen yağmurların bir yerlerde depolanarak, park bahçelerde ya da evlerde kullanılması sürecidir. 2. yağmur suyu hasadımız, mikro havzalar yöntemidir. Bu da küçük havzalarda depolanan suların tekrar aynı alanda kullanılmasıdır. 3. yöntem makro havza yöntemidir. Burada hasat edilen yağmur sularının hem arazideki erozyon, sel felaketi ve buna benzer felaketleri önleme amaçlı hem de yeraltına yapılan barajlar ile depolanıp farklı bölgelerde de kullanılması gibi amaçları içermektedir. Bu anlamda da uzun vadede ülke olarak mevcut yeraltı ve yerüstü sularımızı değil yağmur sularını ve geri dönüştürülebilir suları kullanmamız gerekiyor” şeklinde konuştu.
“Doğal gaz ağları gibi su ağları örülmeli”
Su kıtlığı yaşanan bölgelere doğal gaz gibi borularla su ağı kurulması gerektiğini de belirten Demir, şunları söyledi:
“Su kesintileri doğrudan içme suları ile ilgili. Şu anda büyükşehirlerde çok büyük bir problem görünmüyor ama belli yerlerimizde bu sıkıntı baş gösterdi. Türkiye önümüzdeki birkaç yıl içerisinde aynı şu andaki doğal gaz ağları gibi her tarafını su ağları ile örmeli. Borular ile suyun bol olduğu bölgelerdeki suyu, suyun az olduğu bölgelere taşımak zorundayız. Dolayısıyla Türkiye su ağlarına bürünmek zorunda. Zaten Türkiye’nin Marmara, Ege, Trakya büyük oranda su fakirliği sınırına girmiş durumda. Bir de kuraklık tehdidi ile tehlike daha da artıyor. İç Anadolu ve Akdeniz Bölgesi’nde problem daha da büyük. Buralara sadece içme suyu değil, tarımsal amaçla kullanılacak suyun da taşınması gerekiyor. Şimdilik çok fazla böyle bir tehdit yok görünüyor. Belli şehirlerde de bunun tehdit oluştuğunda tedbir almak değil her zaman tedbirli olmamız lazım. Suyu doğru ve tasarruflu kullanmamız, suyu geleceğe taşımamız gerekiyor. Sürdürülebilir bir yaşam için geleceğe suyun taşınması lazım.”
2021 Yılı Temmuz Ayı Alansal Yağış Raporu: Bazı bölgelerde yüzde 80’den fazla azalma
Meteoroloji Genel Müdürlüğünün 2021 Yılı Temmuz Ayı Alansal Yağış Raporu ise şöyle:
“Türkiye geneli temmuz ayı yağışları normaline göre artma gösterdi. Temmuz ayı yağışı 19.0 mm, normali (1981-2010) 16.4 mm ve 2020 yılı temmuz ayı yağışı 14.1 mm’dir. Yağışlarda normaline göre yüzde 16, geçen yıl temmuz ayı yağışlarına göre yüzde 35 artma kaydedildi. Bölge geneli yağışlarda ise Marmara, Ege, Akdeniz ve İç Anadolu bölgeleri normallerinin altında yağış aldı. Yağışlar Batı Trakya, İzmir, Balıkesir, Kuşadası, Marmaris, Kemer, Silifke, Anamur, Ankara’nın güneyi, Nevşehir, Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa çevreleri ile Van Gölü’nün batı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin doğu kesimlerinde normallerine göre yüzde 80’den fazla azalma gösterirken, Çanakkale, Sakarya, Düzce, Tunceli çevreleri ile Doğu Karadeniz Bölgesi normalinin iki katından fazla yağış aldı. Temmuz ayı il geneli yağışlarda en fazla yağış 235 mm ile Rize’de, en az yağış 1 mm ile Şırnak, Hatay ve Siirt’te kaydedilirken, normaline göre en fazla azalma yüzde 89 ile Hatay ve yüzde 88 ile Edirne’de gerçekleşti. Yağışlı gün sayılarının Ege, Batı Trakya, Akdeniz Bölgesi sahil kesimi, İç Anadolu’nun iç kesimleri ile Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yer yer 1 güne kadar düştüğü, Kars ve Ardahan çevrelerinde ise 20 günün üzerine çıktığı gözlendi.” İHA