Anadolu’ya çeşitli yerlerden göç eden kavimler, arka arkaya devletler kurarken, Kastamonu’da birçok kavmin kuruluşuna, geliş gidişlerine, kurulup çöküşlerine tanık olmuş.
Öyle zamanlar olmuş ki Kastamonu bölgede kurulan devletlerin merkezliğini yapmış, zaman gelmiş çevrenin ticari ve kültürel merkezi haline gelmiş.
Kastamonu her yönden bu tarihsel gelişmenin ve olayların izlerini taşımaktadır. Bu izlerin birçoğunu günümüzde maalesef göremiyoruz. Bu tarihi ve kültürel yapıların birçoğu günümüze kadar gelememiştir.
Son zamanlarda turizm açısından ne kadar önemli olduğu anlaşılıp hayatta kalanlar ayağa kaldırılmaya çalışılsa da harap olanların, yok olanların sayısı da küçümsenemeyecek kadar çok.
Belki de bilmediğimiz, ismini duymadığımız bazı örnekler ise keşke şimdi olsalar Kastamonu için ne ifade ederlerdi, turizm ve özellikle insanlık açısından düşünemiyorum.
Okuduğum araştırdığım kitaplardan öğrenmiş olduğum bilgilere göre;
Yakupağa, Münire, Atabey, İsmailbey medresesi gibi yerlerin dışında, Koyunlu, Kara Mustafa Paşa, Sıtkiye, Darulkurra, Namazgâh, Mahmudiye, Tevfikiye medreselerine sahipmiş Kastamonu.
Medreseler genellikle dini bilgiler veren yerler olarak bilinse de bazılarında matematik ve diğer bilimler okutulurmuş;İsmailbey Medresesi gibi.
Bitiyor mu? Bitmiyor… Ahi Ali Mescidi, Cemaleddin Camisi, Honsalar Hamamı, Mevlevihane (Mevlevi Dede Sultan Tekkesi).
Dahası da var, Sığırpazarı Köprüsü, Saçaklı Köprü, Beyçelebi Camisi, Atabey Medresesi gibi yerler varmış geçmişte. Hâlâ duruyorsa veya bunların adı değişmişse bu da benim ayıbım.
Çeşitli dönemlerde çıkan yangınlarda yok olup giden ahşap evlerin ve dükkânların sayısı ise o kadar çokmuş ki, insanın üzülmemesi elde değil.
Dediğimiz gibi belki çıkan yangınlardan, belki depremlerden, belki vurdumduymazlığımızdan, belki ileri görüşlü olmamamızdan, belki geçim sıkıntısından, belki elimizdeki hazinenin kıymetini bilmediğimizden tarihi evler, konaklar, taş binalar, hanlar, hamamlar, camiler, çeşmeler ve niceleri elimizden uçup gitmiş.
Kemal Kutgün Eyüpgiller’in 1999 yılında basımı yapılan “Bir Kent Tarihi KASTAMONU” kitabının sonuç bölümünde kaleme aldığı cümleler aynen şu şekilde:
“Kentin ekonomik kaynaklarının azlığı nedeniyle, 1950’li yıllara kadar Kastamonu tarihsel konutlarına bir müdahale olmamıştır. Ancak özellikle 1960 yılından sonra betonarme yapı teknolojisinin yaygınlaşmasıyla Kastamonu’da eski yapı kaybı başlamıştır. Çağdaş konforu, betonarme konutlarda yaşama kolaylığı, söz konusu konforu ahşap tarihsel konutlarda yaşatma duyarlılığına tercih edilmiş, bunun sonucunda çok sayıda ahşap konut bu dönemde yıktırılmıştır.”
Ayrıca 1999 baskılı bu kitapta dikkatimi çeken notlar bölümünde ise, “Kentteki tarihi nitelikli 797 konuttan 351’i birinci derecede, 446’sı ikinci derecede mimari ve estetik değerde görülmüştür” ibaresi yer alıyor.
Fazla söze gerek yok. 2021 yılı itibarı ile tarihi nitelikli 797 konuttan ne kadarı mevcut acaba? Depremler, yangınlar ve bizlerin betonarme uğruna yok ettiklerimizden sonra sadece konut olarak elimizde kalan, mimari ve estetik değerde görülen 797 eser, az buz bir sayı değil.
Canım memleketim, kıymetini bilememişler, bilememişiz ve hâlâ bilemiyoruz; bu yüzden senden özür diliyorum.
Bülend Çadırcıoğlu