Ne efsunkâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet,
Esîr-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esâretten.
Yukarıya yazdığım beyit, Tanzimat dönemi şairlerimizden Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’nden alınmıştır. Lise yıllarında dilimizden düşürmediğimiz şiirlerdendir. Vatan konusu söz konusu olunca Namık Kemal gelir aklımıza. Kıbrıs’a gidince, Magosa’da yattığı yeri gördüm, çok duygulandım.
Günlük siyasal çatışmalardan dolayı çoğu kez insanlara haksızlık edildiğini anladım. Siyasal düşüncelerini beğenmeyip hapislere tıktığımız adamlar, bir zaman sonra kahraman olarak geri dönüyor. İdam sehpasında ölenler için ne yazık ki yapılacak bir şey yok. Böyle insanların bizde de, dünyada örnekleri var. Hüküm verirken, gerek yargı, gerekse toplum olarak daha sakin düşünmek gerekiyor.
Pandemi günlerindeki yasaklardan dolayı Namık Kemal’i sık sık andım. Gerçi şartlar onunkine benzemiyor ama ne olursa olsun özgürlüğümüz kısıtlandı. Hele 65’likler ve 20 yaş altı çok sıkıldı. Günlük iznimiz üç saatle sınırlandı. Hareketsiz kaldık, bazı aktiviteleri yapamadık. Esnafımız, tüccarımız, günlük kazancıyla evine ekmek götüremeyen binlerce insanımız perişan oldu. Günler saymakla bitmiyor,zira ucu açık. Ne zaman yasaklar kalkacak veya en azından gevşeyecek; geçen haftaya kadar bilinmiyordu..
Korona denen bela, yaklaşık bir yıldır ülkemizin ve dünyanın gündeminde. Bir virüs bütün dünyayı esaret altına aldı, adeta diz çöktürdü. Tıbgerçekten âciz kaldı. İlaç yok, aşı yok. Diyeceksiniz ki bu yapılanlar aşı değil mi? Evet, teknik yönden aşı değil. Bir aşının sağlam olduğunu anlamak için birkaç yıl deneme yapılması gerekiyor. Buna “faz” diyorlar ve rakamla ifade ediliyor.Sözü edilen aşıların hiçbiri uzun deneme evrelerini tamamlamadı. Ancak salgın öylesine yayıldı ki, aşıların acil olarak devreye sokulmasına razı olduk. Ya bu aşıyı kabul edeceksiniz veya kadere teslim olacaksınız. Denize düşen yılana sarılırmış, bizim şimdiki durumumuz aynen böyle. Ben her iki aşımı da oldum, mevcut duruma göre tedbirimi aldım, gerisi Allah’ın takdiri.
Bir yıldır hep stres, korku içinde yaşadık, hâlen de devam ediyoruz.Yarınların ne olacağı belli değil. En büyük tehlike, virüsün değişime uğrayarak tekrar ortaya çıkmasıydı, ne yazık ki o da oldu. Yanımızda görülmeyen bir düşman var fakat elimizde silahımız yok. Dünyanın en güçlü tıb merkezleri, laboratuvarları, üniversiteleri aşı ve ilaç yapmak için kıyasıya yarışıyor, milyarlarca para harcıyorlar. Bugüne kadar maske, mesafe ve temizlik dedik, ondan ileriye bir şey yapamadık. İnşallah aşılar derdimize derman olur.
Geçen Marttan itibaren üç ay evden dışarı çıkamadık. Haziran başında yeni normalleşme dönemini başlatarak milleti kapıp koyuverdik. Yaz döneminin, serbestlik bakımından önceki yıllardan hiçbir farkı yoktu. Maskeler, mesafeler unutuldu. Düzgün bir denetim yapılmadı, herkes kendi bildiğine göre hareket etti. Düğünler, nişanlar salonlardan sokaklara taştı; davul, zurna eşliğinde halaylar çekildi.
Yaz tatilininbitmesiyle insanlar evlerine döndü. Eylül ile birlikte beklenen oldu, salgın yükseldi, hastahanelerdolup taştı. Eskiden seferberlik zamanında ihtiyatlar silah altına alınırmış. Bu kez de ey gaziler yol göründü dediler; önlem olarak yine 65’likleri evlere hapsettiler. Günde üç saat izin verildi. Toplu taşıma araçlarına binmekten yoksun bırakıldık. Şahsen bunun mantığını anlamadım. Toplu taşıma araçlarına binmek yasak; kahvehane, kafeterya, lokanta benzeri yerler kapalı. Bu insanlar nereye gidecekti ki yasak koydunuz? Özel aracımızla biraz dolaşsaydık, kime ne zararı dokunurdu?
1 Marttan itibaren havalar değişiyor, bahar geliyor. İnsanları evlere kapatmak bunalım yaratıyor. Taşra illerinde çoğu kişinin bağı, bahçesi var. Bakım, ekim, dikim yapması gerekiyor.Hayatı durdurmak mümkün değil ki.
Özellikle öğrenciler çok zarar gördü. Bu dönemde en çok beğendiğim insan Almanya şansölyesi Merkel oldu. Neden mi? Gerekiyorsa Almanya’yı kapatalım ama okulları açık tutalım dedi ve direndi. Her şeyden önce, eğitimi birinci plana alan insan, bence gerçek devlet adamıdır.
Geçen yaz ciddi davranmadığımız için Eylülde okulları açamadık, öğrencileriki sömestre kaybetti. 2 Marttan itibaren ilk ve orta dereceli okulları kısmen açtık. Şimdi öğrenciler haftada iki gün okulda, diğer günler evden ders izliyor.Yarım yamalak bir iş. Bana sorarsanız bu dönemi de heba ettik. Üç sömestre çalındı çocukların, gençlerin hayatından. Bunun telafisi asla mümkün değil. Hiç kimse uzaktan eğitimin faziletinden söz etmesin.
Bu dönem çok özen gösterilmeli. Birkaç gündür denetimler sıklaştı, özel ekipler kuruldu, inşallah gevşemez. Düğün, nişan, nikâh, dernek toplantıları, mevlidler, cenaze definleri, taziyeler, ev ziyaretleri mutlaka kısıtlanmalı. Hele köylere dışardan gelenlerden aşı veya test belgeleri istenmeli. Bir köy, bir mahalle veya apartmanın on gün karantinaya alınması, riski bir yana,iş hayatı açısından önemli kayıplar yaratır.İnsanlar bunun bilincinde olmalı.
Ülkemiz risk durumuna göre dört renkli bölgeye ayrıldı. Bana göre çok iyi oldu. Mülkî âmirler şimdi daha dikkatli davranacak. İdaresi altındaki ili mavi renge dönüştürmek için çaba gösterecek. Aksi durumda, gerekli önlemleri almadığı için sorumlu olacak, hatta başarısız görülecek. Bizler de bunu renkler üzerinden izleyeceğiz.
Aşıların başlamış olmasını çok önemsiyorum, bu konudaki kuşkuları yersiz buluyorum. Aşı tedariki konusundaki tenkitlere katılmıyorum. Üretim kısıtlı, dünyada büyük ölçüde aşı kıtlığı var. Parayı bastıran her ülke aşı alamıyor ki.
Şimdi büyük şehirlerden köylere ve turizm bölgelerine hareket başlıyor. Geçen yılki hataya düşmeyelim. Güvenlik güçlerimiz kamuya açık yerleri, düğün salonlarını, lokanta, kafeterya ve benzer yerleri; imamlar camileri, cenaze namazı ve defin esnasındaki işlemleri, muhtarlar köylerini denetlemeli, halkı uyarmalı.AVM’ler ve pazar yerlerindeki denetimler ciddi yapılmalı. Şehirler arası sefer yapan otobüslerde, kapalı mekânlarda HES kodlarına bakılmalı.
Özgürlük çok güzel bir duygu. Kısıtlanınca değerini daha iyi anladık. Şu an tam özgür değiliz ama bunu genişletmek vatandaş olarak bize düşüyor. Geçen yılki gibi lâubâli davranırsak, acıyı hepimiz çekeriz. Bu da yetmez, önümüzdeki öğretim yılını da kaybederiz ki, bu, atom bombasından daha büyük bir felâket demektir. Ayrıca binlerce çalışanımız yine işsiz kalır. Bu işin mazereti kalmadı artık.
Denetimlerden, kurallardan asla ödün verilmesin.Biz de vatandaş olarak görevimizi yapalım. Yeteri kadar sıkıldık, sarsıldık, ekonomik açıdan çok zorlandık; aile bireylerimizi, yakınlarımızı kaybettik. Bahar havası esmesin; hâlen ölümle iç içe yaşıyoruz, hiçbir garantimiz yok. Son bir yılda yaşananlardan devlet ve birey olarak ders çıkarmadıysak vay bizim hâlimize.
MUSTAFA ESKİ