Muttalip Ayber, Kore’de görev yapan, göğüs göğüse çarpışan Türk Birliği’nin bir parçası idi. Birleşmiş Milletler içinde görev alan Türk Birliği’nin ülkemize dönen askerlerinden biri olarak sıra dışı anıların sahibiydi kendisi. Çünkü,Muttalip Ayber, savaşın en şiddetli çatışmalarını görmüş ve buna karşın aynı zamanda yaralanmasından kaynaklı esir düşmüş ve yaklaşık 3 yıl esaret hayatı yaşamasından kaynaklı bu savaşa dair farklı anılara da sahip bir gazimiz idi.
Kendisiyle tanışma şansına erişmiştim. Anılarını oldukça detaylı dinlemiş, hasbel kader bu anıların gelecek kuşaklara aktarılması için de kitaplaştırma onuruna erişmiştim. Ben Muttalip Ayber’in hayatını dört evre olarak gözlemledim bu görüşmelerimizde. Bunların üçü savaş birisi ise bahardı. Askerliğe kadar olan süresince yaşadığı zorluklar ve fakirlik, Kore Savaşı’nın gerçeği, savaş sonrasında ekmek parası için olan evreler savaşları ve sonrasında gurbetten dönüş ile yaşadığı köyündeki bahardı…
Şimdi geçelim Gazimizin sıra dışı yaşamının kısa bir özetine. Onun anılarından aktarılan bilgilerde 1940’ların Kastamonusu, 1950’li yılların savaş ve esaret hayatı gibi daha nice çarpıcı noktaları yakalayalım…
***
1929 yılında Hanönü’nün Bağdere Köyü’nde dünyaya gelir Muttalip Ayber. Zor yıllardır, fakirliğin yıllarıdır. Ulus, bir özgürlük savaşından çıkmış, başka bir savaş olarak ekonomik olarak ayağa kalkma uğraşısının içine girmiş bir yandan da medeniyet koşusuna başlamıştır.
Gazimizin o yıllara dair verdiği bilgiler 1940’ların Anadolu ve Kastamonu kırsalının ekonomik ve sosyal yaşantısını tüm çıplaklığı ile gözler önüne serer. Aktardıklarında, Boyabat’tan getirilen pirinç kepeğini ve mısır koçanını dövüp ekmek yapıldığı gibi yoksulluğu gözler önüne seren şaşırtıcı bilgiler vardır. Bir kilo una ıspatan otunu katık yapıp, ekmeğin çoğaltıldığı zamanlardır. Keçi derisinden yapılan çarıkların parçalandığında atılmayıp başka çarıklara sırım yapılıp, bir kilo tuz için 30 km ilerideki Taşköprü’ye yürünen ya da bir çuval kaya tuzu için Ayancık’a eşekle yapılan yolculukların zamanıdır Muttalip Ayber’in büyüdüğü yıllar.
Ekonomik sıkıntı o kadar çoktur ki henüz Anadolu’da dolayısıyla Kastamonu’nun köylerinde halatrampa denen mal değiş-tokuşu geçerlidir.Muttalip Ayber bu yıllara dairkirenden (kızılcık) yapılan ekşinin Boyabat Köylerinde pirinç ile takas edildiğini ve bunun gibi başka ürünlerinde değiştirildiği hatırlayıp aktarmıştı.
Doğup da yetişkinliğe erdiği bu yılların sonunda Gazi Muttalip Ayber’in hayatında çok büyük bir yer kaplayacak Kore Savaşı’nın tohumları atılmaktadır.
***
1945 yılında İkinci Dünya Savaşı sırasında Kore’yi işgal etmekte olan Japonya teslim bayrağını açınca, Rusya hemen Japonya’ya savaş açar ve Mançurya üzerinden Kuzey Kore denecek toprakları işgal ederken, bundan rahatsız olan Amerika, 38’nci paralel fikrini ortaya atıp bugün Güney Kore olarak anılan toprakları işgal eder. 1950 yılına gelindiğinde Rusya çekilmiştir ancak Kuzey Kore, Çin’in de desteğini alarak Güney Kore’yi işgale başlar. Bu gelişmeler karşısında başını Amerika’nın çektiği 16 devletten oluşan uluslararası bir güç de bu işgale koymak için Birleşmiş Milletler olarak askeri güce başvururve Güney Kore topraklarını savunmak için harekete geçer.
Türkiye henüz NATO’da değildir, bu gelişmeler Türkiye’yi daha sonra NATO’ya sokacaktır. TBMM’de alınan kararlar gereğince Kore’ye bir komutanlık karargâhı ve üç piyade tugayının gönderilmesi kararı alınır. Bu birliğin temeli ise 241’nci Alay olur.
1949 yılında askerlik hizmetine başlayan Muttalip Ayber, çavuş rütbesiyle Kore’ye gidecek birlik içine seçilir ve gemilerle intikal edecekleri İskenderun Limanı’na Ankara’dan trenlerle geçer. 24 Eylül tarihinde Türk Birlikleri’nin kumandanı General Tahsin Yazıcı’nın olduğu kafile ile Amerikan gemileriyle 21 günde Kore’ye gidilir. Gemideki Amerikalıların ve diğer milletlerden askerlerin şaşkınlıkla izlediği bir şen-şakraklık içerisinde geçirir Türk Askeri okyanus üzerindeki yolculuğunu. Neredeyse her Türk askerinin elinde bağlaması, dalgalara, fırtınalara eş türkülerle coşku içinde Türk’ün savaş karakterini yansıtan bir yolculuğa imza atarlar. Aynı zamanda denize atılan boş konserve kutuları ile yapılan atış talimleri, hareketli hedef tecrübeleri ile bir an bile boş geçilmezken Süveyş Kanalı’ndan geçerken I. Dünya Savaşı’nda burada şehit verilen soydaşlar için selam ve saygı duruşu ile Mekke ve Medine hizasına gelindiğinde de kılınan şükür namazları da eksik edilmez.
21 günün sonunda Kore’nin Pusan Limanı’nda binlerce Koreli’nin karşıladığı Türk Birliği kısa süre içinde buradan Taegu şehrine geçer ve burada yeni silahlar ve teçhizatları ile donanırlar.
***
Türk Birliği’ne ilk verilen görev Güney Kore toprakları içine sızan Kuzey Koreli milisler ile Çete Savaşları yapmaktır. Geniş bir alanda tarama ve püskürtme faaliyeti yürüten Türk Birliği verilen bu ilk görevi başarı ile tamamlarlar. Ancak bu sırada Çin destekli Kore güçleri çok büyük taarruz ve çevirme harekâtına girişmeye başlar ve Türkler zor durumda olan Birleşmiş Milletler askeri güçlerinin ön saflarına doğru yollanır. Bu ilerleyiş Gazi ÇavuşMuttalip Ayber’in de içinde olduğu Türk Birliklerini Kore’nin gördüğü en büyük savaşlardan olanKunuriHarekâtı’na götürecektir.
Kunuri,Muttalip Ayber’in deyişiyle Konarya Savaşı birkaç farklı savaştan oluşur. Önce Wavon, sonra Simninni ve Kunuri Boğazı savaşları… Gazi Ayber,Wavon çatışmalarında dağıtılan yarım somun ekmek onun önündeki üç yıl içinde yiyeceği son ekmek olur. Simninni’deyoğun ve yakın çatışmalar olurken burada bir köyde çok yakına bir havan mermisinin düşmesinden dolayı bacaklarından yaralanır, ölmesini ise miğferi engeller ancak birçok arkadaşı oracıkta vefat eder. Buradaki savaşlarda Türk Birliklerinin birbirleri ile olan bağlantısıkesilir ve birlikler arasına düşman askerleri sızmayı başarır. Bu olumsuzluklar olsa da yine de Türklerin bu cephelerdeki başarısı Çin Ordusu’nun oldukça büyük çevirme harekâtında Amerikalıların 82’nci Ordusu imhadan kurtarılır.
Türklerle birlikte tüm Birleşmiş Milletler kuvvetleri Kunuri Boğazı’na geri çekilir.Burada bulunan harekât merkezi boşaltılmış, ne var ne yok ise bırakıp gidilmiştir ve Türk Ordusu bu noktada kısmen yalnız bırakılmıştır. Toplamda 4 gün süren yoğun savaşlarda Türk Birliği’nden 24 Subay, 19 astsubay ve 724 er şehit olur. 500 civarında yaralı ve yaklaşık 100 kişi de kayıp olarak kayıtlara geçer.
Birliklerin,Kunuri Boğazı’na geri çekilmesi esnasında gece karanlığında MuttalipAyber bir çukura düşer ve iki ayağını da burkar. Sabah olduğunda oradan geçmekte olan bir kamyonun arkasına kendini atmaya çalışsa da ayaklarının acısından tam tutunamaz ve kısa süre sonra kamyondan kayıp düşerken kamyonun çektiği römork gazimizin bacaklarını ezer ve gazimiz o anın acısıyla kendinden geçer. Ayıldıktan sonra, oldukça hasar görmüş bacakları ile biraz ilerlemeye gayret etse de başaramaz ve kısa süre sonra ise esir düşer.
O, yani Gazimiz Muttalip Ayber 1950-53 yolları arasında toplamda esir düşen 234 Türk Askeri’nden birisi olacak ancak Kore Savaşı kayıtlarında esaret zamanlarını aktaran nadir gazilerimizden birisi de olacaktır.
***
Esir Kampı Çin-Koresınırında Yalu Nehri kenarındadır. Yaklaşık 6 ay sürer bu kampa gitmek. Birleşmiş Milletler kuvvetlerinden birçok asker vardır esirler arasında. Koreliler yürüyüşü zorlaştıran askerleri oracıkta anında vurmaktadırlar. Bu esir kampına gidişte tek bir fire vermeyen millet yine Türkler olur.Çünkü durumu görece iyi olan Türkler yaralı arkadaşlarını sırtına alıp ilerler ve onların vurulmasına izin vermezler.
Esir Kampına ilerleyiş geceleri yapılmaktadır ki arama-tarama faaliyeti yapan uçaklar tarafından görülmesin. Gündüzleri ise mağara ve kovuklara, toprak altına gizlenmiş sığınaklara tıkıştırılan esirleri gizlemek için zaman zaman üstü mısırlarla kapatılır. Yol boyu birçok eziyetin yanında büyük bir açlık yaşanır ki esirler arasında, işte bu üzerlerine örtü olan mısırlardan tek tük tane bulup karınlarını doyurmaya çalışırlar.
Ana esir kampında tüm askerler milletlerine göre ayrılırlar.Toprak zeminli saz damlı mekânlarda çok zor şartlarda farklı bir yaşam savaşı başlar ve özgürlüğe hasret… Şartlar o kadar kötüdür ki 3 yılda esir 7 bin Amerikan askerinden 3 bini ölecek ve yine disiplin ve dayanışmaları sayesinde fire vermeyen tek grup Türkler olacaktır.
Mısır ve pirinç haşlaması, soya fasulyesi tek yemektir kampta, bazen de salamura balık ama çok nadir. Ama tümyiyecekler kurtlu ve ayıklanmadan yemek imkânsız. Öyle bir açlık ki kampta yaşanan, Gazi Çavuş Muttalip, esirlik zamanlarında sık sık o dönemde kendisi için çokça gözyaşı döken annesinin rüyasından yanına gelip kendini doyurduğunu görecektir.
Fiziksel sorunların yanı sıra Çin ve Koreliler yaptığı psikolojik baskılar da oldukça bezdiricidir. İlk olarak yoğun propaganda, sonra ast üst ilişkisini zedeleme ve son olarak da açlık ve çeşitli baskılarla insani duyguları yok edip esirlerin yok olmasını sağlama çalışmaktadırlar.
Yazı ayrı bir dert olan kampta kışları da yeterli temizlik koşulları olmadığından esir askerler üzerine musallat olan bitler hayatı ayrı bir zehir etmektedir.Yoğun kar yağışının ve dondurucu soğukların olduğu bölgede Türk askerleri bitlerden kurtulmak için gece olduğunda elbiselerini kara gömüp, sabah kadar bitlerin donarak ölmesini sağlamaktadırlar.
Esaret dönemlerinin en zor sınavıdır zamanının geçmemesi. Muttalip Ayber, askerler olarak bu zamansızlığı öldürmek için bir dal sigara ödüllü sinek yakalama ya da üç dal sigara ödüllü fare yakalama oyunları gibi buluşlarından bahsetmişti.
***
Savaş genelinde her iki cepheden ölenlerin toplamı 245 bin kişidir. 1953 yılı ortalarında savaş sona erince, Eylül ayında esir değişimi gerçekleştirilir. Ve 3 yıllık esaretten sonra Gazi Çavuş Muttalip Ayber özgürlüğüne kavuşur. Japonya, İstanbul derken Boyabat-Sinop otobüsü ile hasretliğini çektiği memleketine geri döner. Germeç, Taşköprü ve Hanönü’de törenlerle karşılanan Gazimiz ve bu karşılamaların hemen ardından da yaşamın yeniden ekonomik savaşına geri döner.
Muttalip Ayber, kısa süre köyü Bağdere’de kalsa da iş bulmak için önce İstanbul’a gider ve burada Şişli’de bir lisede sonra da Büyük Londra Oteli’nde çalışır. Daha sonrasında evlenmek için köyüne geri dönen Gazimiz, 1961 yılında bu sefer Ankara’ya gider ve işe başladığı Fransız Büyükelçiliği Kültür Servisi’nde 20 yıl çalıştıktan sonra emekli olup köyüne kesin dönüş yapar…
***
Savaşın, insanlık için en kötü şey olduğunu gören; yaşamın zorluklarını yaşayıp başı dik ve onurlu bir ömür süren Muttalip Ayber, sohbetlerimizde insanlığa ve milletimize de bir tavsiye de bulunmuştu:
“Unutulmamalıdır ki, insanlar ölmek için değil yaşamak için varlar. Ölümü kümse istemez, hepimiz insanız ve acılar hepimizi üzer… Bizler gibi yokluğun en acısını çeken bugünlerimize, eğitim ve sağlığın geldiği noktalara şükretmeli ve bu nimetler varken asla birbirimizle uğraşmayıp şu koca dünyayı sığmayı bilmeliyiz…”
Gazimiz Muttalip Ayber’in birkaç yıl önce anlattıkları elbette ki burada yazılanlardan daha fazla… Ama yine zorlu, çileli ama mağrur yaşamı için burada yazılanlar bile hayranlık uyandırıcı şekilde fedakârca ve kahramanlık dolu…
İnsanlık barışı için milletimizin bir neferi olarak çok önemli tarihsel bir misyonu başaran Gazi Muttalip Ayber gibi elbette birçok gazimiz, o topraklarda kanını akıtan şehitlerimiz bulunmakta. Bu yazı, Muttalip Ayber’in kendisi ve onun da üzerinden tüm gazi ve şehitlerimize bir minnet anması olsun.
MURAT KARASALİHOĞLU