Anıların değerini bugün daha iyi anlıyorum. Çocukluğum, köyde geçti. Köy hayatının ne kadar sıkıntılı olduğunu, insanların hangi zorluklar içinde yaşam mücadelesi verdiğini bilirim.
Şimdi köyler cennet; yol sorunu çözülmüş, elektrik gelmiş; buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon gibi ev aletleri her evde var. Herkes akıllı telefon kullanıyor, internet hızla yayılıyor. Hemen her köyden ilçe merkezine minibüs veya özel araçla ulaşmak mümkün. İnsanlar en uzak ülkelerde bile olup bitenleri hemen öğreniyorlar. Dünya avcumuzun içinde dersek abartmış olmayız.
Eskiden zorunlu olmadıkça köylüler şehre gelmezdi. Radyo yoktu, dışarıda olup biteni öğrenmek mümkün değildi. Bir iş dolayısıyla gelip giden olursa komşular merakla sorardı; ortalık nasıl? Siyaset, dış olaylar ve ekonomi gibi konularda halkın neler konuştuğu merak edilirdi.
Şimdi düşünüyorum; bugün aynı ortam söz konusu olsa, komşular “ortalık nasıl?” diye bana sorsane cevap verirdim acaba? Söyleyeyim; ortalık iyi değil derdim ve üç başlık altında anlatırdım konuşulanları. Ekonomi, siyaset, pandemi. Şimdi bunları biraz açalım.
Ekonominin kapsamı çok geniş. Günümüzde her şey parayla ilgili. Özellikle Eylül ayından bu yana ekonominin zembereği koptu gidiyor. Eskilerin ifadesiyle iğneden ipliğe her gün zam geliyor. Fiyat artışları karşısında vatandaş tam anlamıyla şaşkın. Marketlere yanaşmak mümkün değil, pazar fiyatları da çok yüksek. İyileştirme adı altında yapılan zamların hiçbir değeri kalmadı. Dar gelirli ve çalışan kesim artan fiyatlar karşısında ne yapacağını bilemiyor. TÜİK bile enflasyonu %49 olarak açıkladı, gerisini siz düşünün. Akaryakıt, elektrik, doğalgaz, kira, fiyatları tahammül sınırını çoktan aştı. Şehir içi ulaşım da nasibini aldı. Deniyor ki, dünyada da fiyatlar yükseliyor. Buna kimsenin itirazı yok ama bizim alım gücümüz düştü, sıkıntının kaynağı burada.
Ekonomistler de üç gruba ayrılmış; hükümet yanlıları, muhalifler ve rasyoneller. Birincilere göre memleket güllük gülistanlık, piyasada her şey bulunuyor. Dünyada da ekonomik sıkıntı, enflasyon var. Uygulamaya konulan ekonomik model doğru. Hazirandan itibaren turizm gelirleri artacak, ekonomi düzelmeye başlayacak. Umutlar devamlı öteleniyor.
Muhalifler tam aksini düşünüyor, iktidara geldiklerinde düzelteceklerini söylüyorlar. Şimdilik vatandaşı dinliyorlar, “biz daha iyisini yaparız” demenin ötesinde somut bir şey ortaya koymadılar.
Ekonomi konusunda asıl dikkate alınması gerekenler, benim rasyoneller dediğim grupta olan iktisatçılar, akademisyenler ve yazarlar. Hükümete veya muhalefete yaranmak gibi bir anlayışları söz konusu değil. Yaygın bir ifadeyle kitabın ortasından okuyorlar. Bunlar doğruyu söylüyorlar ama şu kaos ortamında seslerini yeteri kadar duyuramıyor. Dünyada olmayan bir modelin Türkiye’de uygulanması bize zaman kaybettirir diyorlar.
Hukuktan başlayarak köklü reformlar yapılmalı, her alanda üretim desteklenmeli. Tarım politikamız bilimin ışığında yeniden planlanmalı. Ürün bol olursa fiyatlar düşer, ihracat artar, döviz girişi yükselir. Şu an hükümet faize, vatandaş dövize odaklanmış bir şekilde gidiyor. Bu duruma nasıl geldik? On yıl önce milli gelirimiz kişi başı 12 bin Dolar seviyesinde iken neden 8 bin Dolara geriledik? Türkiye nerede hata yaptı? Bu sorulara en doğru cevabı rasyonel iktisatçılar veriyor.
Türkiye seçim havasına girdi. Bu durum iç politikayı önemli ölçüde geriyor. Seçim ortamında hükümet piyasayı canlı tutmak için para musluklarını biraz açar. Ancak yatırımcı da seçimler geçsin, önümüzü görelim diye düşünür.Ülke bu konuda da tıpkı medya gibi üçe ayrılmış durumda. Hükümeti destekleyenler, iktidar karşıtları ve bir miktar da kararsızlar. Sert söylemler nedeniyle ortam gergin, kutuplaşma çok. Her gün yapılan zamlar sosyal ilişkilerimizi ve huzurumuzu bozdu. Seçimler gelip geçicidir, gerginlikten uzak, birlik içinde olmamız gerekiyor.
Son on yılda dış politikamızın iyiye gittiğini hiç kimse iddia edemez. Komşularla ve Batılı ülkelerle ilişkilerimiz çok bozuldu, adeta yalnız bir ülke durumuna düştük. Bunun sıkıntılarını diplomaside ve ekonomide yaşadık. Bir müddetten beribölge ülkeleriyle ilişkilerde bir iyileşme olduğu görülüyor. Bunlar sevindirici gelişmeler. Mısır ve özellikle İsrail ile ilişiler son derece önemli. Doğu Akdeniz’debu iki ülkeyle ilişkilerimizi düzeltmeden başarı sağlayamayız. Dış politikada, karşılıklı menfaatlerin örtüşmesi gerekir.
Ermenistan ile sağlanan yumuşama, Kafkaslarda barışın gelişmesine mutlaka katkı sağlayacaktır. Rusya ileUkrayna arasındaki gerilime rağmen Karadeniz barış denizi olarak kalmalı. Türkiye de bu konuda gerekli hassasiyeti gösteriyor.
Pandemi konusu önemli ama bana göre güncelliğini yitirdi. Bir yıl önce, test rakamlarını,yoğun bakımda yatan ve ölen insansayılarını merakla bekliyorduk. Bugün rakamlar yine yüksek; günlük test 450 bin, ölen insan sayımız 200’lerin üzerinde. Kanıksadık, cenazelerde bile geçen yılki hassasiyet yok.
Pandemidebazı yaptırımlar gereği gibi uygulanmadı. Vatandaşlar da her zamanki gibi duyarsız davrandı. Maske taktırmayı bile beceremedik. Ekonomik sıkıntıya rağmen aşı ithal ettik ama aşılananların oranı hâlâ çok düşük, hele üçüncü, dördüncü aşılar.Diğer yanda azımsanmayacak aşı karşıtı gruplar var, bunları anlamak mümkün değil.Ne diyelim, vatandaşta bu sorumsuzluk olduğu müddetçe daha çok sıkıntı çekeriz.Öyle bir noktaya geldik ki, bundan sonra ölen ölür, kalan sağlar bizimdir diyeceğiz. Elbette ateş de düştüğü yeri yakacak.
Pandemi konusunda bu dönem okullarımız kapanmadı, bunu çok önemsiyorum. Üç dönem öğrenciler okula gidemedi, bunun telafisi çok zor. Zorunlu hallerde yapılabilir ama uzaktan eğitim ciddi bir yöntem değil. Vaziyete bakılırsa, bahar döneminde de normal eğitim öğretim devam edecek. Havaların ısınması da bizim için ayrı bir avantaj olacak.
Yazıyı bağlarken, aynı soruyu bir daha soralım; ortalık nasıl? Biraz da siz anlatın.
MUSTAFA ESKİ