“On paraya on takla atmak”
“On para on aslanın ağzında”
“On paralık etme”
“On paralık insansın”
On para ile ilgili birçok cümleler vardır ki en ünlüsü de Aşık Veysel’in “Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa” şiirindeki dizelerdir.
On parayı hatırlamıyorum ancak fotoğraflardan görmüşlüğüm var ve on paranın benim hatıralarımda başka bir anlamı vardır.
Küçüklüğümüzde Ramazanlarda teravih namazından çıkan büyüklerimizin önlerini keser “Yer altında tırtıl, on para ver de kurtul” şeklinde hep bir ağızdan bağırırdık, inanılmaz şekilde ya hakikaten para verirler veya gülümseyerek laf atarak yanımızdan geçip giderlerdi.
Mübarek Ramazan ayına girdiğimiz şu günlerde yine o eski günleri bugünlerde yaşamış olsaydık, bu cümleyi camiden çıkanlara veya yoldan geçenlere söylemiş olsaydık bazıları herhalde “dayak yemeden kurtul” diyerek karşılığını alırdık veya “çete kurmuş bunlar önümüzü kesiyor para istiyorlar” diye şikâyet edilirdik.
Bunlar olmasa bile küfür yerdik diye düşünüyorum.
Zira insanları geçim sıkıntısı sarmış durumda, nerede o eski ramazanlar diyerek nostalji yapmak istemiyorum ama gerçekten o günlerin tadı bir başka idi.
Yokluk, yoksulluk vardı ancak bereketi vardı.
İftar için evlerde inanılmaz hazırlıklar yapılırdı hele Ramazanın vazgeçilmez ritüeli evde davetler başlamış ise günler öncesinden topluca hazırlıklar başlardı.
İsraf yoktu, tutum vardı.
Para yoktu belki ama gönüller toktu.
İyiliğin, yardımseverliğin ve hoşgörünün adıydı Ramazan.
Tüm gün oruç tutamayacak küçük çocuklar “tekne orucu” tutarlardı.
Gençler ve orta yaştakiler her akşam farklı bir camide teravih namazı kılmak için toplaşırlar namaz sonrası sohbet veya oyun için bir kahvehanede toplanırlardı.
Kahvehaneler ve lokantalar açık olmazdı, sonra kahvehaneler açılmaya başladı,ancak gelen geçeninsanların görmemesi için camlar perde veya gazetelerle kapatılırdı, artık günümüzde gizlenmeden herşey açık göz önünde.
Hele bayrama sayılı günler kala ayrı bir telaş ayrı bir sevinç oluşurdu.
Şimdi artık bunların birçoğunu unuttuk, geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı, sosyal ve kültürel değişiklik, iki üç kuşağın bir arada yaşamayıp birbirini tanımayan asansörde bile selamlaşmayan, diğer insanlarla etkileşimdeki kopukluk ile çekirdek aile özüne döndük hepimiz kendi kabuğumuza çekildik.
Dijital çağ dediğimiz bu dönem insanları yalnızlaştırıyor elimizdeki telefonlar, önümüzdeki bilgisayarlar yüzünden kendi ailemizle bile konuşmaya hasret hayattan kopmuş öylesine yaşayıp duruyoruz.
Sağlık olsun, hayırlı Ramazanlar.
Bülend Çadırcıoğlu