İnsan istediği kadar önlemlerini alsın, beklenmedik olaylarla yaşamı bir anda altüst olabilir. Yüzde yüz güvenli bir hayat içinde olduğumuzu ve bunun hep böyle süreceğini garanti edemeyiz. Beklenmedik olaylar; bazen belli belirsiz başlar, ilk başta fark edemezsiniz, sinsice ilerler. Bazen de aniden gelir, hızla yaşamlarımızı alt üst eder.
Böyle anlarda nefes alma fırsatı veren, sevgi dolu bir dokunuş arar insan. Hırslar, tasalar, haklı haksız yarışlar önemini yitirir. Öyle bir gün gelir ki; en güzel armağan yalnızca bir tas sıcak çorbadır.
Türk Kızılay, tam da bu anlarda yanı başımızda yer alarak, şefkatle yardıma koşuyor. 1868 yılından bu yana, afet, ilk yardım, kan, sağlık, göç, sosyal hizmetler gibi konularda hizmet veren Türk Kızılay; Geriatri Merkezi, Yaşlı Bakım Merkezi, Afet ve İnsani Barınma Sistemleri Fabrikası gibi çalışmaların yanı sıra mineralli su (soda)’da ülke düzeyinde yüzde 20,20’lik bir paya sahip.
“Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti” adıyla 1868 yılında kurulmasının ardından, 1877’de “Osmanlı Hilali Ahmer Cemiyeti”, 1923 yılında “Türkiye Hilaliahmer Cemiyeti” adlarını almış. 1935 yılında “Türkiye Kızılay Cemiyeti” ve 1947’de “Türkiye Kızılay Derneği” adını alan kuruluşa “Kızılay” adını Mustafa Kemal Atatürk vermiş.
“Gönülden yapılan hiçbir şeyin rekoru kırılamaz, o son noktaya dayanmıştır zaten” denir. Türk Kızılay, gönüllülük esasına dayanan çalışmalarıyla, bedeni veya yüreği yaralı yaşamlara dokunarak, zor durumda olan insanlara yardım elini uzatıyor. Kötü günümüzde ihtiyaç duyduğumuz o el, hep ulaşabileceğimiz bir yerde dursun istiyorsak, iyi günümüzde de bizim destek olmamız gerekiyor.
Kastamonu Şube Başkanı Ahmet Muhsin Emeksizoğlu ile Kızılay’ın yanı sıra öğretmenlik yaşamı ve Kastamonu’nun yıllar içindeki değişimini konu alan bir söyleşi yaptık.
1955 yılında, Kastamonu Kaşçılar Köyü’nde doğan Muhsin Emeksizoğlu, ilkokul 3. Sınıfa kadar Kaşçılar ilkokulunda öğrenim görmüş. Başkan Emeksizoğlu o günleri şöyle anlatıyor;
“Babamın Kastamonu Vakıflar Talebe yurdunda aşçı olarak göreve başlamasıyla beraber Kastamonu’ya taşındık. İlkokulu bitirip, Kastamonu İmam Hatip okulunun sınavını kazanıp ortaokula başladım. 7 yıllık olan eğitimin 5. Sınıfından itibaren de, Çankırı da okuyup, 1974-75 öğrenim yılında mezun oldum. Biz İmam Hatip Okullarının son mezunlarıyız. Bizden sonraki yıl, adı İmam Hatip Lisesi olarak değişti.
İmam Hatiplik mesleğinin sorumluluğu çok büyük olduğu için, bu görevi yapmadım. Üniversite sınavlarına katıldım. O zaman sadece büyük illerde yapılıyordu, Eskişehir’de imtihana girdim. Puanım tutmadı. Mektupla Öğretim Konya Yüksek İslam Enstitüsü’ne kayıt yaptırdım. Okula devam ederken, tekrar üniversite sınavına girdim. Bu sefer puanım Kastamonu Eğitim Enstitüsü’nü tuttu. 1976 yılında burada eğitime başladım. 1979 yılında mezun oldum. Urfa’ya tayinim çıktı. O dönemde evli ve 2 çocuk sahibi olduğum için, Urfa’daki göreve başlayamadım. Göreve başlamayınca müstafi durumuna düştük. O günkü Hükümetin hak tanımasıyla mesleğime adım atabildim. 1980 yılında Kastamonu Cide İlçesi Baltacı Köyü İlkokulu’nda göreve başladım. 3 yıl orada görev yaptıktan sonra, çocuklarımın eğitimlerini tamamlamaları için Kastamonu’ya tayinimi istedim. Büyük oğlum işitme engelli olduğu için, İşitme Engelliler Bölge Okulu’nda eğitim görüyordu. Kastamonu Dereberçin Köyü’ne tayinim yapıldı. 1985 yılında, o zaman ki adıyla sağırlar okuluna tayinim yapıldı. 1 yıl sonra müdür yardımcılığı görevine getirildim. 20 yıl bu okulda idareci olarak çalıştım. 2005 yılında emekli oldum.”
Muhsin Emeksizoğlu’nun büyük oğlu Karayollarında görev yapıyor. Küçük oğlunun ise gözlük alanında kendi işletmesi var. Öğretmenlik yıllarında başlayan Kızılay sevdası, sürüyor. 1 meslek 1 hayat diye başladığım söyleşi de bir hayatta birkaç meslekle karşılaştım. Emeksizoğlu kendini şu cümlelerle anlatmayı sürdürdü;
“Genç yaşta evlenip çocuk sahibi olunca, evimin ihtiyacını sağlamak için liseden sonra 1 yıl muhasebeci Hacı Burhan Değer’in muhasebecilik bürosunda çalıştım. Masa başı iş yerine zanaatı daha çok seviyordum. Küçüklükten beri el işlerine merakım olduğu için daha sonra oymacı Mehmet Ali Usta’nın yanına çırak olarak girdim. İşi öğrendikten sonra, amatörce Deveciler mahallesindeki evimin bir odasında oyma levhalar yapmaya başladım. Oymacılıktan elde ettiğim kazançla ailemin gelirini sağladım. Şu anda da aletlerim hala duruyor. Üniversite yıllarında da oymacılığa devam ettim.
Lise yıllarında yaz tatillerinde Köy Hizmetleri’nde geçici işçi olarak çalıştım. 1974’te Hacıorta Orman Deposu’nda çalıştım. Orada tomrukların mesasını (ebatını) yazıyordum.”
Ahmet Muhsin Emeksizoğlu, öğretmenlik mesleğine devam ederken, 1999 yılında Kızılay Şube kuruluna seçilmiş. Kuruldaki görev taksiminde ise Başkan olarak seçilmesinin ardından, bu görevi aralıksız 20 yıldır sürdürüyor.
“Kızılay Şube Başkanı olduktan sonra, şubeyi temsilen Sosyal Yardımlaşma Vakfı’nda 15 yıl görev aldım. Yine Kızılay’ı temsilen İl İnsan Hakları Komisyon üyeliği ve Kastamonu Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyeliğine halen devam etmekteyim. Arkadaşların isteğiyle başladığım Kızılay Şube Başkanlığı görevini severek yapmaktayım.
Türk Kızılay Şube Başkanlığını yaparken Kastamonu’ya Kızılay Yerel deposunu kazandırdık. 3 katlı bina yaptırmak nasip oldu. Kendi gelirimizle Kızılay hizmetlerini yapabilecek durumdayız. Kan alma biriminin açılmasıyla, kan ihtiyacı olanların karşılanmasında Kastamonu’nun da katkısı oluyor” diye Kızılay ile ilgili çalışmalarını özetliyor.
Toplumun geleceğiyle ilgili köşe taşı oluşturan Türk Kızılay’ı ekip çalışmasıyla da örnek oluşturuyor. Kadın kolları ve gençlik birimleri ile bilgi almak istiyorum. Başkan Emeksizoğlu yanıtlıyor:
“Üniversite Öğrencileriyle gençlik kollarımız kuruldu. Onlar aracılığıyla ilk ve orta öğretim öğrencilerine Kızılay’ı tanıtan sunumlar yapılmaya başlandı. Yavrularımızın Kızılay’ın faaliyetlerini yakından görmeleri sağlandı.
Kastamonu Üniversitesi Kızılay Kulübü aracılığıyla da ilimize eğitimlerini tamamlamak üzere gelen öğrencilerimizin ihtiyaçlarının belirlenmesi ve temini konusunda çalışmalar yapılmaktadır.
Kadın Kollarımız ile mahallelerdeki ihtiyaç sahiplerinin tespiti yapılarak, ihtiyaçlarının giderilmesi için çalışmalar yapılıyor. Yine Kadın kolu, Kızılay’ın tanıtımını da yapıyor. Böylece Kızılay, çocuklar kadınlar ve gençlerle de birebir iletişim sağlayabiliyor.”
Yıllar içinde şehirdeki ve iş yaşamındaki değişimi yorumlamasını istiyorum, anlatıyor:
“Kastamonu’daki fiziki değişiklik, insanlar arasındaki otokontrolün kaybolmasına sebep oldu. Nüfus artıp, apartmanlar çoğalıp, kalabalık şehir hayatına geçtikçe, mahalle ve komşuluk ilişkileri azaldı. Mesela 1960’lı yıllarda olumlu anlamda mahalle baskısı vardı. Mahallemizde bizi tanıyan insanlar, yanlış tavrımızı gördüğünde ikaz ederler, yanlışımızı söylerlerdi. Biz de büyüklerimizin bu ikazı karşısında hatamızı görür özür dilemesini bilirdik. Günümüzde bu hasletlerin kalmayışını, bu günkü teknolojinin topluma olumsuz yansıması olarak değerlendiriyorum. Örneğin mavi gişenin yanında kuruyemişçi dükkanı olan Hacı Girişgen’i hiç unutmuyorum. Dükkanına selam vermeden girene hiçbir şey satmazdı. ‘Selamun aleykum Hacı,15 kuruşluk çekirdek verir misin?’ derdik. Kapının önünden geçen sigara içen gençleri de ikaz eder, alışkanlığından vaz geçirmeye çalışırdı. Şimdi gençlerimizi uyarmaya kalkıştığımızda ne yazık ki, sen ne karışıyorsun gibi ifadelerle karşı karşıya kalınıyor.
Kaybettiğimiz bir hasletimiz daha var. Tanımadığımız kişilerle karşılaştığımız zaman, bizden büyükse abi ya da abla, biraz da yaşlıysa teyze veya amca diye hitap ederdik. Bu kelimler derin anlam içermekteydi. Abi dediğimiz zaman kendi kardeşimiz gibi, amca veya teyze dediğimiz zaman ise, annemizin ya da babamızın kardeşi gibi düşünüyorduk. Karşımızdakine de aynı zamanda seni ailemden biri olarak görüyorum. Benden sana zarar gelmez demek istiyorduk. Günümüzde ise büyüklüğüne küçüklüğüne bakmadan isimle hitap etme alışkanlığı ve siz hitabının yerini sen alması ilişkileri zayıflatıyor, diye düşünüyorum.”
“Eğitim öğretime yıllarını vermiş bir öğretmen olarak neler söyleyeceksiniz?”
“Okullara bizi teslim ederken eti senin kemiği benim diye teslim ederlerdi. İdareciler ve tüm öğretmenler çocuklara, kendi çocukları nazarıyla bakıp, eğitim konusunda günlük hayatta karşılaşabilecekleri her konuda bilgilendirirlerdi. Bu eğitim sayesinde çocuklar tanısınlar, tanımasınlar kendinden büyük olanlara saygı gösterip, ikazlarını dikkate alırlardı. Şimdiki sistemde eğitimden çok öğretime ağırlık verildiği için, sosyal ilişkilerde eksiklikler görülmektedir.”
Türk Kızılay Kastamonu Şube Başkanı Emeksizoğlu’nun gençlere mesajı, çalışma ve sosyal yaşamda kendilerini geliştirmeleri konusunda oluyor.
“Şu andaki gençlerimize örnek olması babından bir şey söylemek istiyorum. Hiç boş vakitim olmadı. Oymacılık işi sonradan fabrikasyona döndüğü için el emeğinin karşılığı alınamıyor. O nedenle günümüzde gençlerimiz bu işlere merak etmiyor. Ama mutlaka meslek sahibi olmak gerekir. Elinde mesleği olan hiç kimse işsiz kalmaz.
Günümüzde her türlü teknolojiye sahip olan gençlerimiz zamanlarını internetle meşgul olarak geçirmekteler. Fakat gençlerimiz, kendilerine ömür boyu lazım olacak, tecrübe edinecekleri işler arayışında olmalılar. Hem kendilerini geliştirecekleri hem de başkalarına yardım edecekleri alanların arayışı içinde olmaları gerekir” diyen Başkan, Kızılay çalışmaları sırasında etkilendirdiği bir olayı da okuyucularımız için anlatıyor:
“Yangın olan bir köye gittiğimizde, insanlar dışarıda kalmışlardı. Bu gece nerede kalırız endişesiyle perişanlarken, Kızılay’a ait çadırı kurduğumuzda yaşlı teyzeye “ bu çadırı sizin için kurduk” dediğimizde, teyze çok mutlu oldu. ‘Oğlum, Allah sizlerden razı olsun. Kalacak yer endişemizi giderdiniz’ demesi beni de çok duygulandırdı. Buna benzer birçok olayla karşılaştık. O anda duyduğumuz mutluluk, huzur anlatılamaz.”
Ayrım gözetmeksizin, dünyanın dört bir yanında savaş, sel, deprem gibi afetlerde mağdur, yaralı, hasta ve ihtiyaçlılara koşan Türk Kızılay’ın Kastamonu Şube Başkanı Ahmet Muhsin Emeksizoğlu;
“Gönüllük esasına göre çalışmalarını devam ettiren Kızılay gibi sivil toplum örgütleriyle, hiçbir afetle karşılaşmadan da diyalog kurulması, onların çalışmalarına katkı verilmesini bekliyoruz. Böyle olursa, herhangi bir afetle karşılaşıldığı zaman, afetzedenin ihtiyaçlarının karşılanmasında daha etkin olacaktır. İyi günde siz bize, kötü günde biz size destek olalım” cümleleriyle sözü noktalıyor.