İnsan, doğa karşısında geçici, küçük, zavallı olduğunu ancak doğa içinde yaşayarak, doğayla yaşayarak bulur sanırım. Aynı şekilde doğanın kendinden ne kadar güçlü, ne kadar ilham verici olduğunu da. Ve biz ki, yani Kastamonulular olarak hala ne göğü göstermez bulvarların, ne güneş sandığımız sahte aydınlıkları yaratan camdan gökdelenlerin ne de gri betonlara neonlarla çizilmiş renkleri doğal sanmadan hala bu dünyanın gerçeğini yaşayabiliyoruz.
Hafta sonu 1 Mayıs İşçi Bayramı ile birleşince güzel bir tatil oldu herkese. Kastamonu’da nasibini aldı bu süreçten. Birçok kentten havanın da güzel olmasıyla insanlar özellikle Küre Dağları Milli Parkına hücum etti. Ee, nasıl etmesin. Metropollerin yanılsamalı ve gerçeküstü yaşamı artık herkesi bezdirdi bu yaşamdan. Artık, insanlar sosyal faaliyetlerini kentsel hobilerden çok sadece “ruh arındırmak” üzere olabildiğince doğal ortamlara, doğaya, sadelik ve sakinliğe ayırmak üzere dönüşüyorlar. Çünkü oradaki mavi, neon mavisi değil. Çünkü oradaki yeşil plazaların yapay yeşili değil. Çünkü orada aldığın nefes, ciğerlerine değil de ruhuna, yaşamına, aslında ait olduğun benliğe dair çektiği nefes…
Rota bu kez, Pınarbaşı Sümenler Köyü sınırlarından başlayarak zorlu bir parkurla devam eden büyüleyici Mantar, Ejderha ve Ilgarini Mağaralarıydı. Bu mağaralar ve içinde yer aldıkları doğa işte ilk paragrafı yazdırdı aslında. Yarım asırlık ağaçlardan oluşmuş ormanlardan geçerken ne kadar aciz olduğumuz aklımıza geliyor. O zorlu coğrafyada yürürken ne kadar kolaycı ve zayıf olduğumuz aklımıza geliyor. Ve o devasa mağaralara geldiğiniz de hele ki oluşumları yüz milyonlarca yıllık olduğunu bildiğinizde ne kadar kısa bir ömre sahip olduğumuz, ne kadar geçici yaratıklar olduğumuz ve doğanın sadece minnacık bir parçasında bile ne kadar küçük olduğumuzu anlıyor ve en azından kendi adıma sorgusuz bir saygı duyuyorum.
Sanırım bu duyguları bir tek ben değil, birlikte yol aldığım herkes duyumsuyordu. Yol arkadaşlarım dedim çünkü 1 Mayıs’daki bu güzel faaliyetin ev sahibi kısa adı KADASK olan Kastamonu Dağcılık ve Doğa Sporları Derneği’ydi.
***
Sivil toplum örgütü ne işe yarar ya da iyi/faydalı bir sivil toplumu nasıl olur hiç düşündünüz mü? Ya da sadece alışık olduğumuz şekilde tabelacı bir toplum olmaktan dolayı faaliyet yapmasa da sadece isminin olması yeterli mi? İşte şimdi yazacaklarım bana göre Kastamonu’da pek de alışık olmadığımız ve tek kelimeyle örnek teşkil eden bir sivil toplum örgütü ile alakalı. Bu örnek, KADASK yani Kastamonu Dağcılık ve Doğa Sporları Derneği.
Kurulup da dernekleşeli bir yıl bile olmadı. Olmadı ama yaklaşık 8 aya neredeyse 80 tane faaliyeti alanları, uzmanlıkları doğrultusunda gerçekleştirdiler bile. Trekking, kayak, bisiklet, offroad ve dalış üzerine etkinlikler düzenle aynı zamanda ilk yardım, arama-kurtarma eğitimleri verip, sosyal sorumluluk projeleri de ürettiler. Derneğin başında ise toplum gönüllüsü aile hekimi olan Dr. Alp Arslan bulunmakta. Bugüne kadar, 23 Nisan Yürüyüşü, 29 Ekim Yürüyüşü, İstiklal Yolu Yürüyüşü, Ilgaz Zirve Tırmanışı, Kış Eğitim Kampı ve Temel Dağcılık Eğitimleri gibi kısa sürede birçok önemli işe imza atmış durumdalar.
Derneğin üyeleri ise ruh sahibi gönüllüler. Ruh sahibi tanımını iki nokta için kullanıyorum. İlki, derneğin asil üyeleri Kastamonu dâhil yakın illerdeki UMKE (Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri) görevlileri ve Kastamonu AFAD (Afet ve Acil Durum Başkanlığı) çalışanlarından oluşması. Yani zaten günlük hayatta mesaileri hayat kurtarmak olan bu insanlar, boş zamanlarında da hem bilgi ve tecrübelerini başkalarıyla paylaşıyor ve öğretiyor hem de kendilerini hem zinde tutup hem de tecrübelerini artırıyorlar. Tabi ki dernek sadece bu insanlardan oluşmuyor, bunun yanında üniversite öğrencileri ve gönüllüler de aktif rol oynuyor. Ruh sahibi olarak lanse etmemin ikinci nedensi ise, derneğin çok önemli bir kuruluş amacının olması. Evet, eğlenceli zaman geçirmek, sağlıklı zaman geçirmek, doğanın farkına varmak, kendinin farkına varmak ve hatta spor yapmak amaçlar için de ama dernek asıl olarak, toplumda “afet bilincinin” oluşması ve “afete karşı bilinçli bir toplum yaratmak” gayesiyle kurulmuş durumda. Keza etkinlikleri ve eğitimleri ile de bu amaçlarında oldukça başarılı ve kararlı bir şekilde ilerliyorlar.
Yine başa dönüp söylemek isterim ki, doğa karşısında aciz, geçici ve küçük olduğumuzu bilmemiz gerekir. Adı denge olmasa da doğayla barışık yaşamak, onun doğasını anlamak, öğrenmek bize içinde yaşadığımız bu dünyayı, doğayı daha sağlıklı ve bilinçli bir yaşamı mümkün kılacaktır. İşte KADASK’ın amaçlarından biri de bu… Hele ki bizler de bu öğretinin yanında içinde bulunduğumuz deryayı tam anlayalım, olabildiğince fark edelim, keşfedelim ve bilelim ki ne biz doğaya yıkım olalım ne de onun doğası gereği yaşanacak bir durumda hazırlıksız kalalım.
MURAT KARASALİHOĞLU