Merhaba; bir süredir Bilişim Vadisi’nin uhdesinde oluşturulan “Digiage” isimli bir oyun üretmek üzere eğitim verilen ve bir şekilde oyun üretmek isteyenlerle bu işi çok iyi bilenlerin bir arada olması için oluşturulmuş çok keyifli bir ekosistemin içindeyim. Bu ekosistemin doğası gereği iletişim “Gamer” denen bilgisayar oyuncularının kullandığı Discord platformu üzerinden yapılıyor. Hayatımıza eklenen her yenilik öğreninceye kadar bayağı eziyetli oluyor bildiğiniz gibi. Discord’la ilişkim de böyle oldu benim. Fakat orada zaman geçirdikçe pek çok gencin bu platform üzerinden iletişim kurduğunu ve bu platformun içinde bambaşka bir dünya olduğunu keşfetmeye başladım. Aslında teknoloji konusunda fikri sabit değilimdir. Yenilikleri kendi çapımda da takip etmeye çalışırım. Ancak meşhur bir söz vardır “kişi kendi çevresindeki beş kişinin ortalaması kadardır” diye. Doğal olarak benim de çevrem kendi akranlarımdan oluşuyor. Hepsinin ortalamasını aldığımda da Facebook’tan hallice Instagram, oradan da ehven bir Twitter’e geçebiliyor hayatım. Whatsapp haricinde bir mesajlaşma programı yüklemem için bir başka kursa katılmam gerekti. Orada whatsapp kullanılmadığı için yükledim. Yoksa rahatım, konforum yerindeydi.
Hayatımıza eklenen her yenilik konfor alanımızı zorluyor. Bu konfor alanımız da öyle kötü niyetli ki hiç sıkıştırmaya gelmiyor. Hemen bir itiraz, hemen bir söylenme. Eğer bu yakınmalarını görmezden gelmeyi başarırsanız da mecburen kendini genişletmek zorunda kalıyor. Bu konfor alanı öyle bir şey ki ömürdeki yıllarımız biriktikçe kendini daha fazla emniyete almaya uğraşıyor. Genişlememek için de gösterdiği direnç artıyor. Kendi hesabıma konfor alanıma topyekûn cenk ilan ettiğim için zorluyorum onu. Digiage’te oyun üretmeyi öğrenme isteğim de buradan geliyor. Sonuçta bildiklerimi ya el yordamı ile kendim öğrendim ya da yıllar içinde biriken sermayem. Ve her koşulda hazıra dağ dayanmıyor biliyorsunuz. Bu oyun ekosistemine girdiğimde yaşadığım ilk şok yaş ortalaması idi. Bildiğiniz ağır yaşlı kaldım. On dokuz yaşında, yirmi küsur yaşlarında pırıl pırıl gençler.Ağzını açan beş yıldır sektördeyim, on yıldır sektördeyim diyor. Parmak hesabı yapıyorum. Yine şok. “Sen on yaşından beri oyun mu kodluyorsun?” diyorum “Evet abi, ne oldu ki diyor?” Allah’tan “amca” ya da “dede” demiyorlar.Yine de yırtıyorum yani. Doğal olarak hocaları da tahmin edebilirsiniz. Benim yaş grubumda da hocalarımız oldu, ama büyük bir çoğunluk gençlik…
Doğal olarak gençlikle ilgili şu düşünce düştü aklıma; “Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumdalar. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar. Yetişkinlere karşı saygılarını yitirmiş durumdalar. Ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar. Bu gençlerin bir gün bu dünyayı yöneteceğini düşünüyorum da dehşete kapılıyorum.”
Neyse ki bu düşünce sadece aklıma düştü çünkü benim düşüncem değil bu. Bundan yaklaşık iki bin üç yüz yıl (2300) önce büyük düşünür Aristoteles söylemiş bunu. Bir bağlamda muhakkak haklı çünkü bu yorumu kendi muazzam birikiminden ve konfor alanından yapıyor. İlginç olanı ise iki bin üç yüz yıldır gençlerden yakınma konseptinin değişmemiş olması. Bizler de bir zamanlar o şikâyet edilen gençlerdendik. Birileri de bize isyan ediyordu.Öyle ya da böyle büyüdük ve dünyayı patlatmadık. Hatta yukarıdaki sözü bizden küçüklere gayet meşru bir şekilde söyler olduk. Eskiden üniversitelerde asistanlar, asistanlıkları döneminde çok eziyet çekerlermiş bundan dolayı da kendileri profesör olduğunda asistanlara aynı şeyi yaparmış. Bunu hiç çözemedim. Sana eziyet eden asistanın değil ki. Senin profesörün sana eziyet etti. Şimdi o emekli sen de onun koltuğundasın. O halde bu paradigmayı değiştirebilirsin. Yani bizim gençliğimizde bizden memnun değillerdi diye biz de bunun intikamını neden alakasız bir şekilde bizden sonrakilerden alıyoruz ki. Varsa hesabımız bize laf edenlerle kapatalım.
Bu arada işin daha da ilginci, buradaki gençlerin de kendilerinden genç olanlara kızgın olmalarıydı. Hani benim yaş grubum diyor ya bizim zamanımızda “Google yoktu Ana Britannica, Meydan Laroussevardı” diye bu gençler de kendilerinden gençlere “bizim zamanımızda” diye başlıyor. Yani her kuşak bir önceki kuşağa kızgın. Ve yine de dünya dönmeye devam ediyor. O halde çatışan kuşaklardan ziyade ezberlerimiz var bana göre. Ezberlediklerimiz ve onlar için yarattığımız konfor alanlarımız. Konfor alanımıza dokundurtmamak için sabite alıyoruz yaşamı. Fikirler sabit, rutinler sabit, önermeler sabit. Yani sabit parantezi içine pek çok değişken girer ama sabit maalesef sabit kalır.
Bu “Oyun” dünyasındaki gençlerle harika anlaşıyorum. Gayet güzel aralarına kabul ettiler. Sağolsunlar. Onlarla böyle iletişim kurmaya onlardan, öğrenmeye başladıktan sonra iyice emin oldum. Kuşak çatışması kesinlikle yok. Olan tek şey fikri sabit…
O halde bugünlük de bu kadar dostlar. Hepinize konforlu ama sabit olmayan bir gün ve hafta dilerim… Muhabbetle…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU