70’li yılların ikinci yarısı…
İlk gençlik günlerim…
Ülke gündemine hafif hafif meraklandığım…
Siyasi konulara “ufaktan” ilgi duymaya başladığım yıllar…
Kamplaşmalar ayyuka çıkmış…
Büyük şehirlerde bir türlü “önlenemeyen”sokak çatışmaları…
Gazetelerde…
Sağlı-sollu gencecik fidanların ölüm haberleri…
●●●
Korku ve endişe bir yandan gün gün büyüyor…
Bir yandan da hayatın rutin akışı sürüyor…
Küre’de…
Çoğunlukla Adalet Partisi’ne ya da Cumhuriyet Halk Parti’sine gönül düşüren büyüklerimizin bu minvaldeki sohbetlerine her fırsatta “kulak kesiliyorum…”
Ülkemizin üzerine bir karabasan misali çöken ağır havaya rağmen birbirlerine“takılma”yı hiç ihmal etmiyorlar…
Arada sırada “tansiyon” yükselse de…
Görüş ayrılıkları…
Büyük Ozanımız Aşık Veysel’in,
“Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’olmasa” dörtlüğünün tadında…
●●●
Unutamadığım ne çok şey var…
Meselâ…
Anlatılan o ki…
1950’li yıllarda Meclis’te Trabzon’a liman yapılması görüşülüyor…
Konuşmalar, öneriler…
Bir Kayseri milletvekili de uyukluyor…
Görüşmeler sürerken uyanır gibi oluyor…
O ara kulağına liman yapımıyla ilgili bir takım sözler çalınınca…
Memleketinin bir şeyler kaçırmakta olduğunu zannederek…
Oturduğu yerden yarı uykulu bir hâlde bağırıyor:
“Kayseri’ye de liman istiyoruuuz!”
Nasıl da keyifle anlatırlardı…
Selâm olsun…
●●●
Biliyoruz…
Hatırlatacağımız konular “bugünlerin konusu değil.”
Ama “dün de konumuz değildi” zaten!
Gelecekte olabileceğinin umudunu da yeşertemedik ne yazık ki bu topraklarda.
●●●
Ekim 2018’e gidelim…
Küre’nin yeraltı zenginliğini, Kastamonu’nun refah ve mutluluğunu artırmaya yönelik olarak kullanabilme şansını nasıl olup da elimizden kaçırdığımızı…
Kobaltımızın, altınımızın, gümüşümüzün, bakırımızın, piritimizin…
Bizim için aş, iş üretmek yerine…
Mardin Mazıdağı’na kurulan milyar dolarlık tesislere “yolculuğu”na seyirci kalışımızı dile getirmeye başladığımız günlere…
Getirdik de neye yaradı?
Koca ilden…
Kılını kıpırdatan…
Bir iki cılız sesin dışında sesimize ses katan mı oldu?
Eski tas eski hamam…
Kayda değer bir gelişmeden geçtim, “Hiç olmazsa Mazıdağı’na sağlanan sosyal tesisler ve imkânlar bize de sağlansın” diyebilen mi çıktı?
●●●
Yine…
Küre’den hareketle…
Artık, ilimizin temel sorunlarını bir bütün olarak ele almamız gerekiyor dedikçe…
Küre’nin Daday’dan…
Taşköprü’nün Tosya’dan…
Sahil ilçelerimizin Merkez’den ayrısının gayrısının olmadığını ısrarla gündemde tutmaya çalıştıkça…
Yeraltıyla yer üstüyle…
Elimizde avucumuzda olana bir bütün olarak sahip çıkmalıyız, görüşünü her fırsatta gözler önüne serdikçe…
Yanlış istasyonda bekliyoruz…
Bu “tren” buraya gelmez dedikçe…
Einstein’ın, “Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar bekleyemeyiz.”
sözünü kim bilir kaç kez hatırlattıkça…
Ne değişti?
Sıfıra sıfır, elde var sıfır!
Maalesef.
●●●
Hâlbuki…
İhtiyacımız olan şey son derece açıktı:
■ Bilimsel bilgi.
■ Etkin koordinasyon…
■ Odaklanma…
■ Ve temas halinde olma.
Ne gam…
Kendimiz yazdık…
Kendimiz okuduk!
Demek ki anlatamıyoruz…
Kusur bizim.
●●●
Yine de…
Zor günlerden geçerken…
Gündemimizde yer alan kimi gelişmeleri gördükçe, yüreğimiz kan ağlayarak da olsa son bir şey daha söyleyeceğiz:
Kastamonu olarak;
Sorunlarımızı algılayışımızda…
Ele alışımızda…
Takip ediş tarzımızda büyük bir sorun var!
De-ğiş-me-li-yiz.
●●●
Yazının başında naklettiğim o anekdot mu?
Biz, “o faslın görüşmeleri çoktan bitti!” diyelim de…
Ötesine siz kafa yorun…
Mehmet Yücel