Galiba bazı insanlar kendilerine “rahmet” okutacak kelimelerle akla gelirler. Sanırım Pat_Ahmed’lerin Hasan Abi de onlardan. Ne zaman “NİRENGİ” denilse hep o aklıma gelir. Hasan Abi’nin uçar-kaçar zamanları… boyanmadığı, boya yok derler ya işte öyle zamanları…
Ha yılları sorarsanız 1970’ler.
Altında kız gibi bir JEEP var ki, paşa gönlüne göre takılmakta.
Kâh nafaka için yolu izi olmayan köylere, kâh mucur ile haşır-neşir makadam “şe_eher” yolunda taşımacılık; isterse de paşa gönlü için uçarılık…. Benim gibiler için gıpta edilesi ne varsa hepiciği Pat’Ahmedlerin Hasan Abi’de eksiksiz mevcut.
Bir ara İlçe’ye elinde tripodlu, tutmalı sırıklı (jelon) aletler taşıyan yabancı adamlar peyda oldu.
O zaman yaşadığım ilçede (Araç) “TAPU” dairesi diye bir daire var da “KADASTRO” ile henüz müşerref olmamış.
Yanisi, ülke nüfusuna geçmemişiz.
Ana….
Derken bi de baktık bizim Hasan Abi, sabah bi Börekçi Arabacı Seyin Ağa’nın Pastahanesi’nde; Hikmet Abi’nin kestiği kol böreğini yerken görülüyor bir de yatsıyı aşmış zaman JEEP’inin üzerinde 4 parmak toz ile Raif Ağa’nın Lokantasında…
Öğrendik ki;
Kadastro ölçümü yapan şirket ile taşımacılık yapmak üzere anlaşmış Hasan Abi.
Bizim uçarı Hasan Abi olmuş mu sana bir ”çalışkan arı”
İki laf edemez bir bardak çay’ın şekerini beraber eritemez…
O dütt diye korna çalar, biz duyduğumuz kornasına el sallar olmuşuz.
- ••
Hasıl’ı kelam:
Günün birinde JEEP’in içinde alet-edevat yanındaki çimento torbasını ne yaptıklarını sorduğumda:
– “NİRENGİ” yapıyoz Fahri’m, demişti.
Merak işte. O zamanlar ne gazete kuponu ile temin edilmiş Larusse-Britanica ne de şimdiki gibi Google, yahut bloke edilmiş Wikipedia’mız olmadığından Büyük Türkçe Sözlük’e müracaatla öğrenmiştik “NİRENGİ”nin ne olduğunu anlayabilmek için.
Ne zaman bu kelime zikredilse öğrenmeme vesile olan Pat’Ahmedlerin Hasan Abi’yi hatırlar yâd ederim. Rahmet olsun.
Laf nereye gelecek;
Üstad Sahaf Lütfü Seymen abimizin sosyal medya hesabından paylaştığı bir plaket ve o plaket’i açıklayan bilgilendirmesi* uyardı beni.
*[(Vali Fatin Bey Efendinin Vilayetlerinde ve Hacı Necib Efendinin Belediye Riyaseti hengâmında Rusya’lı mühendis mösyö Pergof tarafından 1340-1341senelerinde mesaha ve tanzim edilmiş vilayet ser-mühendisi Fehmi ve Abdullah Hilmi Beyler tarafından tasdik edilmiştir.)]
Yıllar önce 1902 yılında hizmete açılmış Hükümet Konağı’nın giriş kapısı sağında yer alan eskinin 2? Lirası büyüklüğünde ve tabi korozyon nedeni ile koyu kahve sınırlarını çoktan aşmış “demir” çivi açıklığa kavuşu vermişti o plaketteki açıklama ile. [ Şehrin Tapusu 71480 Mühendis Pergof ]
Sonra sonra; Aynı zamanın korozyon esmerini Topçuoğlu Camii’nin kapalı otoparka bakan duvarında görmek ve belgelemek bir başka keyif olmuştu benim için.
Kim ne derse desin.
Kim şehrin yerlisi yerine yabancısını ikame etmeye çabalarsa çabalasın!
Şehir kendini anlatıyor aslında.
Bakmak ve en önemlisi de görmek gerekiyor.
Hem geçmişini, hem bugününü, hem de geleceğini…
Bizimkisi; öğrenebildiklerimizi aktararak bu kentin bir zaman diliminden bir kesit sunmak.
Kent ile hasbihal olan çok az insan kaldı ve kendi kentini içselleştirememiş insanların metrekare yoğunluğu ne yazık ki “yerli” aleyhine hızlı bir şekilde bozulmakta.
Ha bu arada “görülen gerçekliğe” sürme çekme derdi ile hemhal “kuaför” meraklıları ile kadim şehri “kelebek” misaline çevirme çabaları için alkış tutanlar vaki ise de kök ve köken konusunda ne yazık ki henüz tescil edilmediler.
Bu kent’e çakılmış nirengi
noktaları var.
“Tapu”nun kanıtı olan nirengi noktaları, bir yayla memleketinde…
“Sen bu yaylaları yaylayamazsın…” demek.
Düşünün ki bu coğrafyanın hâlâ bilmediğin ne-nice mühürler var.
Yeter ki “at gözlüğü” ile değil; kendi gözlerinle ve yüreğin ile bak.
O zaman ne aklın, ne de fikrin “iğdiş” olur.
Yılmaz, “YILKI” olur çıkar ve zaptedilmezsin.
- ••
“NİRENGİ” senin tapundur kardeşim tapundur.
Ölürüz kalırız…
Yazmış olalım.
Sakın ola “TAPU”nu deldirme e mi!ꚦ