Nimet kelimesi halk arasında çok kullanılır. Sözlüğe baktım; iyilik, lûtuf, ihsan, bağış, azık, yiyeceğe dair şeyler, ekmek, saâdet, mutluluk anlamında kullanılmış. Nimet sahibi kimseye de velinimet denir.
Çevremizdeki insanlara ‘en büyük nimet nedir?’, diye sorsak verecekleri cevap kişiye göre değişir. Ancak çoğu kişinin ekmek diyeceğini sanıyorum. Bizim kültürümüzde ekmeğe karşı büyük bir saygı vardır. Bana sorsalar öncelikle sağlık derim. İnsanın sağlığı yerinde olmadıktan sonra yediği, içtiği gıdaların hiç önemi yok.
Mütevazı yaşayan insanlar ile tamahkârlar dünyaya farklı bakar. Birinciler her zaman kanaatkârdır. Verdiği nimetler için her daim Allah’a şükrederler. Paylaşımcıdırlar; kendilerine sunulan nimetlerin başkalarına da verilmesini isterler Diğerlerinin böyle bir derdi yoktur. Hatta nimetlerin kendilerinde, külfetlerin başkalarında olmasını yeğlerler.
Nimet konusunda yazı yazmak nerden çıktı, derseniz onu da anlatayım. Kastamonu Üniversitesi’nde en çok araştırma yapan akademisyenlerden biri sayın Prof. Dr. Eyüp Akman’dır. Türk Dili esas çalışma alanı olmakla birlikte yerel tarih sahasında güzel eserler yayımladı: Meşhur Şaki Ovacıklı Eğri Ahmet ve Safranbolu’da Dayıoğlu İsyanı (2005), Efsane Belediye Reisi Araçlı Adil Acar ve Macarogil Soy Kütüğü (2016), Osmanlı Nüfus Defterlerine Göre Zirze ve Örenaltı Köyü (Araç) Soy Kütüğü (2017), Osmanlı Belgelerine Göre Pelitviran ve Kuzalan Köyü (Araç) Soy Kütüğü (2018), Osmanlı Belgelerine Göre Oycalı Köyü (Araç) Soy Kütüğü (2020), Belgelerle Araçlı Meşhur Şahsiyetler (2021).
Burada adı geçenlerden Sırtlı Ali Senâi Efendi hakkında, İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın 27 Kasım 1921 tarihli Açıksöz gazetesinde önemli bir makale yazdığını da hatırlatalım.(*)
Araçlı Meşhur Şahsiyetler geçen yıl yayımlandı. Eser 164 sayfadan oluşuyor. Kıymetli belge ve fotoğraflara yer verildiği için baskıda özel parlak kâğıt kullanılmış. Eserde meşhur şekerci Hacı Bekir ve Ailesi; Veznedar Halil Efendi; Müderris, Huzur Hocası Bayezıdoğlu Mehmet Salih Efendi; Müderris, Şeyh Sırtlı Ali Senâi Efendi; Müftü, Müderris Kayabaşıoğlu Hasan Tahsin Efendi; Müftü, Müderris Macar Oğlu Mehmet Kâmil Efendi; Huzur Hocası Hasan Hulusi Efendi; Müftü, Müderris, Şeyhoğlu Mehmet Ulu.
Şekerci Hacı Bekir 1780 yılında Ovza (Çamaltı) köyünde doğmuş, daha sonra İstanbul’a gitmiş, 1866’da vefat etmiştir. Muhammet, Hasan Tahsin ve Ahmet Şevki adındaki erkek çocukları Eyüp mezarlığında yatıyor. Mermer mezar taşları üzerinde anlamlı güzel yazılar var.
Eski mezar taşları söz konusu olunca biraz düşünmek lazım. Mermer üzerine yazı yazmak en zor işlerden biridir. Ustanın bir elinde çekiç, diğerinde “kalem” denilen ucu sivri demir. Bir harfin kırılması bütün emeğin uçup gitmesi demek. O nedenle son derece dikkat isteyen bir işçilik söz konusu. Bizim mezar taşlarımız gerek şekil, gerekse yazı bakımından sanat şâheseridir. Şâhide dediğimiz taşların üzerinde az da olsa araştırmalar yapılıyor. Ancak yazılar üzerinde bir çalışmaya rastlamadım.
Mezar taşlarındaki yazılar önemli bir kültür kaynağı. Sosyoloji, din, dil ve psikoloji açısından incelenmeli. Taşlardaki yazılar, insanların dünyaya bakışlarını yansıtıyor. Çoğunda karamsarlık görülmekle birlikte olumlu mesajlara da rastlamak mümkün. Yazılar ölen kişinin hayat felsefesine uygun ifadeleri yansıtıyor. Sağken bunları kendileri mi söyledi veya yazıyı yazan usta mı yakıştırdı, bilemem. Yazılar üzerine sosyolojik araştırmalar yapılırsa bireyin veya sosyal çevrenin ruh halini görmek mümkün olur. Önemli kişiler türbelere veya cami hazirelerine defnedilmiş. Şehrimizdeki mezar taşları incelense sosyo kültürel yapıyla ilgili önemli bilgilere çıkar ortaya.
Tekrar konumuza dönelim. Hacı Bekir’in oğullarından Ahmet Şevki’nin mezar taşındaki yazı ilgimi çekti. Sağlığında çok misafir ağırlamış, aç insanları doyurmuş. Eli açık, cömert bir insan. Şu sözler satır halinde yazılmış mezar taşına: “Hüvelbâki, olıcak ferman-ı Hak, ister icabet da’vete/ Emrine mu’ti olan cümle irerler izzete/ Azm idüp gitti beka mülküne bir merd-i sahi/ El çeküp fâni cihandan irdi kurb-i rahmete/ Hayatında ruz ü şeb ikrâm ederdi âleme/ Hanesinde çok misafir el sunardı nimete/ Tarik-i Rifaiyye meşâyıh-ı kiramından Deraliye’de/ Bahçe Kapısı’nda Şekerci merhum Elhac Bekir/ Ağanın mahdumu Elhac Ahmet Şevki Efendi ruhuna/ Fatiha. Sene 1301 fi 16 Rebi’ülevvel/ M. 15 Ocak 1884.”
Hayatında ruz ü şeb(gece ve gündüz) ikram ederdi âleme (herkese). Hanesinde(evinde) çok misafir el sunardı nimete. Nimete el sunmak sözü çok ince ve saygılı bir ifade şeklidir. Burada nimet sözüyle sofrada yenilip içilen şeyler anlatılıyor. İkram yapılıyor ama veren kadar alan kişinin nimete yaklaşması da önemlidir. El sunmak, el uzatmak, istemek anlamında.
Eski nesil, dilin bütün inceliğini biliyordu; sözcükler, deyimler yerinde ve düzgün şekilde kullanılırdı. Eşlerden söz edilirken “refika-i muhtereme”, keza kızlar için “kerime-i muhtereme” denirdi. Efendi, beyefendi, hanımefendi gibi nazik sözleri de unutmayalım.
Nimete şükretmek bir erdemdir. Her türlü nimetin sahibi Allah’tır. Dünü bugünlere aktaran bilimsel eserler de nimettir. Kültüre, bilime değer veren toplumlar kitaplara nimet gözüyle bakar, korur.
Bu güzel eseri hazırlayan Eyüp Akman arkadaşımızı tebrik eder, başarılarının devamını dilerim. Unutulmuş şahsiyetleri günümüz insanlarıyla tanıştırdı.
——————————
(*) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kastamonu Meşâhiri (Yayına Hazırlayan: M. Eski) Ankara 1990, s.37-41.
MUSTAFA ESKİ