Bir cumartesi sabahından selamlar. Okullar açıldı ve sevgili orta öğretim ve liseye devam eden kardeşlerimizle sohbetledik, ama şimdi üniversiteye giden kardeşlerimle de sohbet etmezsem hakları kalır diye düşünüyorum.
O halde sevgili üniversiteye yeni başlamış, devam eden ve azimle uzatmaları oynayan kardeşlerim: “NEDEN?”
Bu soruyu neden sorduğum bahsine geçmeden önce size iki tane harika şehir efsanesi anlatacağım. Kimilerine göre ODTÜ kimilerine göre ise BOĞAZİÇİ üniversitelerinden birinde geçmiş olduğu iddia edilen bu hikayeleri hep çok sevmişimdir.
Birinci efsane şöyle gelişir; yazılı sınava giren profesör tahtaya bir tane soru yazar: “RİSK NEDİR?” ve süreniz üç saat der. Öğrenciler büyük bir gayretle yazmaya başladıklarında sınıftan bir öğrenci sınav kağıdını alıp hocanın yanına gider. “Ben bitirdim” der ve sınavdan çıkar. Birkaç gün sonra sınav sonuçları açıklandığında sınıfın tamamın notu 100 üzerinden üç ve beş şeklinde sürünürken o ilk kağıdı verip çıkan öğrenci 100 almış. Elbette sayfalar dolusu riski açıklayan, şemalar tablolar çizen ahali merak eder bizimkinin nasıl 100 aldığını. Hoca derse geldiğinde 100 alan arkadaşlarının sınav kağıdını görmek isterler. Hoca kâğıdı gösterdiğinde kâğıtta sadece öğrencinin adı ve bomboş bırakılmış sayfanın en alt sağ köşesinde de “Risk budur” yazılıymış.
Elbette risk almak ile kumar oynamayı da karıştırmamak lazım. Risk almak dediğimiz şeyde öyle ya da böyle elinizdeki verileri hesaplamışsınızdır. Makul bir çıkarımda bulunmuşsunuzdur ve ardından kâğıt üstündeki gerçekleşmesi en düşük olasılığa bağlı bir yola girmişsinizdir. Kumar ise hiçbir değişkeni elinizde tutamadığınız tamamen şans faktörüne bağlı olarak yaptığınız seçimlerdir. Zarı atarsınız ve altı altı gelsin diye umarsınız.
Hatta gelin bunu risk alan öğrencimizin hikayesinin devamında anlatayım size. Aynı hoca bir kez daha aynı soruyu sorar. Bizim öğrenci yine aynı cevabı verir. Ve bu sefer tüm sınıf harika notlar alırken bizimki duvara toslamış ve sıfır almıştır. Öğrencimiz hemen hocaya koşar ve neden kaldığını sorar. Hocanın cevabı bana göre müthiştir:
“Aynı koşullar altında aynı riski iki kere alan aptaldır.”
Hoca haklı. Birincisinde öğrenci riske dair eyleme dayalı ve çok tutarlı bir cevap vermiştir. İkincisinde ise ya bir kez daha tutarsa diyerek tekrar zar atmıştır ve zarları düşeş gelmemiştir.
Bu hikayeye bayılırım çünkü kendi hayatımda da dönem dönem risk almaktan kaçınmadım ve kendime göre faydalarını da gördüm.
Bana göre “En büyük risk, hiç risk almamaktır”
Tüm üniversite yaşamınız sizi hayata sadece akademik olarak değil tecrübe olarak da hazırlamalı. O yüzden de önünüze çıkan gelişme fırsatlarında risk almaktan kaçınmayın. En kötü ihtimalde başarısız olursunuz. Ve en azından sizi başarısız yapma ihtimali olan bir tecrübeyi hayatınızdan silmiş olursunuz. Çünkü günümüzdeki popüler düşüncenin tersine bence en büyük başarılar makul orandaki başarısızlıkların ardından gelir.
İşte tam bu noktada riskle kumarı birbirinden ayıran asıl büyük sorumuz geliyor: “NEDEN?”
Uzun uzun anlatmayım hikayeyi. Bu sefer de hoca tek soru sorar: “NEDEN?” ve sınavdan geçen iki öğrencinin verdikleri cevaplar “Neden olmasın?” ve “Çünkü”dür.
“NEDEN?” sorusu bence hayatımızdaki tüm önemli anların başlangıcında sormamız gereken muazzam bir soru. “NEDEN?..” Eğer buna verebilecek tutarlı bir cevabınız yoksa, en azından üç tane “çünkü” ile o durumu bir temele oturtamıyorsanız emin olun sonrası kumara giriyordur. Makul düzeyde çünküleriniz olduğu halde hâlâ bir belirsizlik varsa o zaman risk almanıza değebilir.
“NEDEN?” sorusu içinde “Nasıl?”, “Ne zaman?” gibi pek çok soruyu barındırır. Önemli olan “Neden?” dendiğinde yeterince açıklama üretebiliyor musunuz?
“NEDEN?” bu bölümü okuyorsunuz? Çünkü 24 tercihten biriydi. “NEDEN?” onca tercihinin arasına bu bölümü de koydunuz? Çünkü üniversite okumak istiyordum ve bu bölüm de diğerleri kadar makul geldi. Buradaki soru silsilesini sonsuz sayıda uzatabiliriz. Ancak benim arzum akademik başarınız için de, gelecekteki yaşamınızdaki kariyer planlarınız için de basit iki klik vermekti.
İşlerinize “NEDEN?” diyerek başlayın. Neden mi, çünkü kendimize neden diye sorduğumuzda o düşündüğümüz o şeyleri neden düşündüğümüzü bulmak zorunda kalırız. Yani “Düşünmeyi düşünmek” eyleminin içine gireriz. İşte düşündüğümüz şeyleri sahiden düşünmeye başlarsak da o zaman daha doğru planlama, strateji belirleme ve zaman yönetimine sahip oluruz. Elbette “Neden?” diye sorunca bir yığın ezbere cevap verebilirsiniz ama kendinizi zorlayın ve bu sefer de o ezber cevapları neden verdiğinizi sorgulayın. En sonunda o “Neden?” sorusuna gerçek cevabı verebileceksiniz. Ve eğer elinizde bir cevap varsa uğruna risk almaya da değer bir “Çünkü” olacaktır.
Bugünlük de bu kadar sevgili dostlar. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.
NOT: Simon Sinek’in “NEDEN?” kitabını hararetle tavsiye ediyorum.
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU