İlimizdeki seçilmişlerin mikrofon bulduklarında eyledikleri nutuklara bakıyorum da içim daralıyor yeminle, namlarına kimi zaman leblebi hacmini bile bulmayan eleştirileri dağ gibi gösterip, Allah ne verdiyse esip gürlüyorlar…
Zatıalilerine asıl zararı kamu yararına eleştiri yapanların değil menfaatleri namına suskun kalanların verdiğini keşke bilebilseler.
Kamu yararı gözetilerek, yapıcı, iyi niyetli, vicdanlı, etik eleştiriden korkulacaksa, çekinilecekse, olmasın istenilecekse kamu görevi ne diye üstlenilir?..
Özellikle aklıselim basın, seçilmişlerin doğru istikameti bulmalarında bir nevi pusulası görevi görmez mi?
Üstelik teraziye vursan…
Alkış, eleştiri oklarına tonaj bindirirken.
Eğer ki basının icraatlarına yönelik “haksız eleştiride bulunduğu” iddiasında bulunuyorsa seçilmiş zât-ı muhterem, o eleştirileri bir bir sıralamak ve kendi savının doğruluğunu ispat etmek zorunda değil mi?..
Aksi kupkuru hamaset sayılmaz mı?
“Ama proje başlamadan haksız eleştirilere maruz kaldık” deniyor misal…
Olan olduktan, kervan geçip gittikten, testi kırıldıktan, iş işten geçtikten sonra mı görüş bildirmek lazım?
“Bir konuda gerçekten bilgisi olanlar eleştirme hakkına sahiptir” deniyor…
Bir konuda gerçekten bilgisi olanlar susuyorsa ne olacak peki?
Kastamonu’da mimarlar, mühendisler, hukukçular, doktorlar…
Cümle okumuşlar susuyor.
Kastamonu’da meslek odaları susuyor…
Suya sabuna dokunan zerre eleştiri yok.
Eşraf susuyor…
Kanaat önderleri susuyor.
Kastamonu’da sivil toplum örgütleri susuyor…
Başlarını kuma sokmuş durumdalar.
Bu ahval ve şerait içinde seçilmişlerimiz “ıslık” desibelindeki eleştirilere bile zerre tahammül göstermiyorlar…
Hep “Şak şak” istiyorlar besbelli.
Seçilmişlere naçizane önerim…
Basın başta olmak üzere kamu yararını gözeterek görüş bildiren hiçbir kesime bozulmasınlar, ola ki başarısızlığın faturasını kesmeye kalkmasınlar, günah keçisi olarak ne bellesinler ne de göstersinler.
Her gün beyaz bir sayfa olarak başlar gün…
Ne yazarlarsa ancak onu okurlar.
•••
Not:
Üzerine tek kelime yazmamaya yemin etmiştim…
Vicdanım durmuyor nitekim.
Kentsel sit alanı kapsamındaki alanda, her biri tescilli binaların santim bitişiğinde dozerle proje uygulanıyor…
Nasrullah Meydanı’ndan söz ediyorum.
Dozer, kepçe gibi araçlar ağır iş makineleri değil mi?
Burnunun ucunda çalıştıkları caminin, şadırvanın, hamamın, medresenin statiğine zarar verir mi vermezler mi?
Bu konuda görüş alındı mı?..
Verildi mi yahut?
Nasrullah Camisi’nin son cemaat bölümünü çeviren duvarın dibine kadar girilmiş durumda…
Öncesinde bir sondaj kazısı yapılıp, orijinal zemin arandı mı?
“Bu konuda gerçekten bilgisi olanlar”…
Neredesiniz arkadaş?