Cahiliye devri…
Kastamonu.
Türkiye Cumhuriyeti memuruyuz…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sevmiyoruz.
Sayesinde makam sahibi olmak yetmemiş…
Padişahın tebaası olmayı yeğ tutuyoruz.
Kafamızdan silmişiz…
Gönlümüze hiç sokmamışız.
Resmi yadigar kalmış resmi daireye…
Köşe bucak saklamışız.
Türkiye Cumhuriyeti Ordusu memuruyuz…
Türkiye Cumhuriyeti Ordusu’nun mazisinden hazzetmiyoruz.
Tarihini, zaferlerini, üniformasını, kültürünü, misyonunu…
Toptan reddediyoruz.
“Keşke Yunan Ordusu galip gelseydi” dercesine…
“Yunan ordusu” gelse selam duracak dereceyiz.
Cumhuriyet tarihini sümen altı etmekte mahiriz…
Aklımızi fikrimizi Cumhuriyet öncesinde uyutmuşuz.
Kurucu devlet başkanını kabullenmeyen tek milletiz…
Saygısızlıkta şirretiz.
Maziye illetiz…
Vefaya zilletiz.
Cumhuriyet tarihinde zerreyiz…
Cumhuriyet payidar, gelip geçiciyiz.
Ne yedirdiler bize?…
Ne içirdiler?
Sihir mi bu?…
Muska mı?
Halusinasyonlarda tepetaklağız…
Şizofrenlerde merdivensiziz.
Ne oldu bize?…
Nasıl tırlattık?
Kastamonu’da spor var mı?
Dünkü “Salon var, spor var mı?” başlıklı yazımda ne resmi ne de sivil hiçbir kurumu günah keçisi yapmadım, kamudan federasyonlara kadar her kesim elinden geleni layıkı ile yerine getirmeye çaba gösteriyor, kimselerin emeğine saygısızlık edecek ne halim ne de haddim var…
Sorun çok daha derinde.
Mevcut “algı” sistemimiz farkına varamıyor ne yazık ki…
O nedenle alınganlık had safhada.
Salon varsa illaki spor vardır…
“Yeterli mi, yetersiz mi?”, “Spor, halk sağlığı ve müsabaka dallarında tabana yayılmış mı?”, “Spor dalları çeşitli mi?” vesaire.
“Müsabaka” dallarında misal…
Brezilya’dan futbolcu getirdik mi Kastamonu’ya, getirdik. Brezilya’dan hentbolcu getirdik mi Kastamonu’ya, getirdik. Amerika Birleşik Devletleri’nden sporcu getirdik mi Kastamonu’ya, getirdik.
(Etimiz ne budumuz ne?…
Ayranımız var mı içmeye?)
Envai ülkeden envai dalda sporcu transfer ettik…
Bizim çocuklar seyretti.
Varsıl ailelerin çocuklarına sportif kariyer yolculuğu yeteneği oranda açık…
Yoksul ailelerin çocuklarının yolu ne durumda?
“Halk sporu” alanında…
Kadınlar başta olmak üzere her yaştan vatandaşı sporla yeteri oranda buluşturabildik mi?
Yazdıklarımdan kimseler havadan nem kapmasın…
Derdim “toplumsal”.
Salon var mı?…
Var.
Spor var mı?…
Bilmem.
“10 Aralık” hep aklımızda olsun
Anadolu kadını ezelden beri hayatın tam ortasında…
Üretimin içinde çünkü.
Dünyanın farklı coğrafyalarında kadınlar şoför ehliyeti iznine yeni yeni kavuşurlarken…
Kadın, Anadolu’nun mihenk taşı fi tarihinden bu yana.
“10 Aralık”…
Örgütlü kadın gücünün yedi düvele meydan okumasının bariz örneklerinden sadece biri.
Evvela kadınlar olmak üzere, yekun toplum olarak bu tarihi aklımızdan çıkarmayalım…
Kadın yoksa hayat yok.
MUSTAFA AFACAN