Önceki gün yukarıdan baktım Kastamonu’ya… Şehrin en yüksek tepesinde, Seyrangah’ta, oturdum bir süre. Sordum kendime: “Ne kaldı Kastamonu hakkında söylenmeyen?”
“Beklemediğimiz ne kaldı?”, “İstemediğimiz ne kaldı?”, “Hakkında düşünülmeyen ne kaldı?” bu memlektle ilgili?
Yakın zamana baktığımızda Taşköprü’de yüreklerimizi dağlayan yangın çıktığında, bir yangın helikopteri istemiştik misal… Ardından ne mi oldu? Yaralıgöz de yandı! Bizim yine yangın helikopterimiz yoktu…
Turizm başkenti olalım istedik misal. Hem yakın, hem uzak zamanda… Acı bir durum var ki, onu da olamadık… Ne yakın ne uzak zamanda…
Hatta size çok daha acı bir şey söyleyeyim, turizm başkenti olmak isteyen Kastamonu, bir internet sitesinin yayınladığı “Şehirlerin isimleri nerelerden geliyor?” başlıklı yazısında, turizm zenginliğiyle değil, doğal güzellikleriyle değil, yazıda fotoğrafını göreceğiniz “Tabela”yla anlatıldı. Vah ki vah!
Diğer tüm illere baktığınız zaman, yöresel ürünleri, doğal güzellikleri, turizm alanları ile tanıtıldı şehirler. Ama Kastamonu, o meşhur tabelayla…
Valla’nın kemikleri sızladı. Horma’nın gözünden yaşlar aktı. Tek çivi kullanılmadan yıllar yılı ayakta duran Mahmutbey Camii, yerle bir oldu birden bire…
Etli ekmek soğudu. Sarımsak koktu. Tirit köşesine çekildi bir an…
Ortalık buz kesti inanın…
Daha gidecek çok yolumuz var belli. Ama biz aynı yolu yürümeye yeniden ve yeniden yürümeye başladığımız için çok yorulduk…
- ••
Kutlu olsun!
Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayan bir kadın olarak elim kalem tutuyorsa, fikirlerime ket vurulmadan yazabiliyorsam, konuşabiliyorsam, arabama binip istediğim yere istediğim an gidebiliyorsam, Atatürk sayesindedir…
Var ol Atam! Hep var olacaksın…
İlelebet payidar kalacak olan Cumhuriyetimizin 97’nci yılı kutlu olsun…
Gözde MINIK