Yazımıza başlamadan önce doğal olarak en başta annemin, benim bugünkü kişi olmamı sağlayan öğretmenlerimin ve tüm eğitime yaşamını adamışların gününü yürekten kutluyorum. İyi ki Başöğretmenimiz Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk hiçbir detayı atlamadığı gibi bu detayı da atlamayıp en büyük hazinemiz öğretmenlerimize bu günü hediye etmiş…
Yıl 1988 henüz tek dokunuşlu içinde bin şarkılı cihazlar icat edilmemiş. Kasetler, plaklar devrindeyiz…Oturduğumuz apartmanda neredeyse tüm evlerden “Nane limon kabuğu” tarifi veriyor Barış Manço. Şimdilerdeki sinkaflı, anlamsız tekrarlı sözleri olan şarkıların olmadığı bir dönem…
Öyle her şeyin en güzeli geçmişteydi şimdiki zaman ne kötü zaman diye isyan edenlerden değilim. Her on yıllık dönem kendi güzellikleri ya da tuhaflıklarıyla yaşamımıza giriyor. Yaşadığımız bu on yıllık dönem biraz tuhaf olanlardan. İyi ya da kötü olup olmadığını tam içindeyken ve yaşarken bilmemiz zor. Yeni bir on yıla girmek lazım ki geniş açıdan değerlendirebilelim. Bu yaşadığımız on yıl kesinlikle salgın hastalık ve şifa arayışının damgasını vurduğu bir dönem olacak. Korona 2020 yılı başı ile önce kavram olarak ardından da Mart ayıyla birlikte bela olarak yaşamımıza girdi. Görünen bir süre daha aramızda olacak.
Hazır yeri gelmişken bir kez daha hatırlatalım “Maske, Mesafe, Hijyen, Aşı”. Bu illetin bize dayattığı yaşam koşullarından bunaldık doğru.Ancak unutmayalım salgın henüz bitmedi. Bırakın bitmeyi aynı tempoda ve aynı acımasızlıkla sürüyor. Kendinizi, sevdiklerinizi ve hepimizi korumaya devam edelim. Toplumumuzun genelinde üzüntü verici bir rahatlama başladı. İster komplo teorilerinin odağı olsun ister gerçekten de sinsi oyunların öznesi şu anda elimizde aşılardan başka bir koruyucu yok.
Eğer aşıya şiddetle karşıysanız ve henüz aşı olmadıysanız üzülerek söylüyorum sizi evimize kabul edemiyoruz. Kimse kimseye aşı olmayı dayatamaz.Ancak kimse de bize aşısız birini evimize kabul ettiremez. Biz ailecek kişilerin seçme özgürlüğüne inanıyoruz. Biz de kendi seçme özgürlüğümüzü kullanıyor ve aşısız dostlarımızla canımız ciğerimiz bile olsalar görüşmüyoruz.
Gerçi mevsim artık kış evin içine de kapandığımız şu dönemde artık neredeyse kimseyi kabul etmiyoruz orası da bir başka konu. Bahar itibari ile bahçemiz faaliyete geçtiğinde yeniden bekleriz efendim. Ama baharda da aşınızı soracağım şimdiden söyleyeyim. Bir kez daha hatırlatarak konumuza ufaktan girelim.
Maske, mesafe, hijyen ve aşı ve bağışıklık sistemimizi güçlendirecek beslenme modelleri… Bu korona hayatımıza girdiğimizden beri en popüler uğrak yerlerimizden biri de aktarlar oldu. Korona gelinceye kadar genel olarak ihmal ettiğimiz sağlıklı beslenme ve güçlü bağışıklık sistemi kavramları bir anda çok önemli hale geldi. Hatta o kadar yoğun hayatımıza girdi ki popüler kültürün ve doğal olarak ticarileştirme kültürünün de önemli öznelerinden biri haline dönüştü. Sevdiğim bir dostumdan küçük bir alıntılama yapayım bu ticarileşme ile ilgili “Zencefil mesela, pandemi ile kıymete binen bitkilerden. Kilosu aldı başını gitti, önceden doğru düzgün bilen yoktu. Besinlerin değerini ne belirliyor zamana göre değişen bitki olmadığına göre bizim keşfimiz mi?” ya da bir başka dostumun haklı isyanında olduğu gibi mi olurdu durum; “Şimdilerde bize hayatımızın vazgeçilmezlerinden olan “bal” zararlı olarak tanıtılırsa onu yemekten vaz mı geçeceğiz? ”Sanırım ve maalesef cevabı evet. Bir anda bize pompalanan sağlıklı yaşam formülleri okyanusu içinde yüzmeye çalışır hale geldik. Televizyona çıkan bilmem kim profesör ve uzmanlar nefes almaksızın tavsiye sağanağına maruz bırakıyorlar bizi. Elbette doğrudur dedikleri, elbette işe yarıyordur tavsiyeleri. Ancak bu alternatif tıp ya da destekleyici tıp denilen şifalı bitkiler de öyle rasgele alınacak bir şey değil ki. Nasıl ki antibiyotikleri ve diğer ilaçları kafamıza göre alamıyoruz(!) bu şifalı bitkileri kafamıza göre almamalıyız. Tüm deva sağlayan ilaçların fazlası ve kontrolsüzü de zehir unutmayın.
Leblebi şeker niyetine tükettiğimiz. Bir sürü meşhurun dünya paralarla reklamlarını yaptıkları o destekleyici, güçlendirici ve bilumum bir şeylere iyi gelici takviye ilaçlar da kontrolsüz alınca genellikle harika sağlık bozucu haline dönüyorlar. Doktorunuza sormadan, tahlillerinizi yaptırmadan yüklenmeyin şifalı otlara da vitaminlere de. Sağlık yapayım derken karaciğerden olmayın… Durum sadece bu ilaç hadiseleri ile de bitmiyor. Bağışıklık güçlendirici meditasyonlar, nefes terapileri sosyal medya bunların reklamları ile dolu. Temizlik ürünleri satan firmalara hiç girmeyim oraya girersek ayrı bir destan yazmamız gerekir.
Artık kış varlığını kibarca belli etmeyi bıraktı ve ufaktan ağırlığını koymaya başladı. Şimdi çok daha dikkatli, çok daha özenli olmak zorunda olduğumuz dönemdeyiz. Öyle ki kendimizi korumak uğruna kendi kendimizin sabotajcısı olmayalım…
Bugünlük de bu kadar dostlarım. Bir sonraki yazımda kafayı neye takacağımı henüz ben de bilmiyorum. O yüzden de sizin kafaya takılanlarınızdan tavsiyelerinize açığım. O halde sağlıcakla, sağlıkla ve şifayla kalın… Sevgi ve muhabbetimle…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU