Dergileri karıştırırken karşımıza hoş sürprizler geliyor zaman zaman. Hikâyeci, romancı ve oyun yazarı Nahid Sırrı Örik’in (1895-1960) 1941 yılı Mayıs ayında Talât Mümtaz Yaman’ın (O tarihte Kastamonu Erkek Sanat Enstitüsünde tarih öğretmenidir.) daveti üzerine Kastamonu’ya yaptığı seyahatin notlarını daha önce kitap olarak okumuştuk: Kayseri, Kırşehir, Kastamonu, İstanbul 1955, 140 s., Kanaat Kitabevi. Ancak, ilk yayımlandığı tarihteki (1941), Ankara Halkevinin Ülkü dergisindeki tefrika edilmiş hâlini görünce, okuyunca başka türlü duygular yaşadık.
Nahid Sırrı imzasıyla, soyadı yazılmadan “Bir Kastamonu Seyahatnamesi” başlığıyla yayımlanan edebî gezi yazısının Ord. Prof. Dr. M. Fuad Köprülü yönetimindeki Ülkü‘deki künyesi şöyledir:
Nahid Sırrı: “Bİr Kastamonu Seyahatnamesi”;
- Ülkü, C 17, S 101, 7/1941, s. 411-416.
- Ülkü, C 17, S 102, 8/1941, s. 524-538.
Ağustos 1941 ayından sonra derginin yönetimine şair Ahmet Kutsi Tecer getirilir. Derginin boyutları büyütülür ve ayda iki sayı çıkmaya başlar. Ülkü yeni seri 1. sayıdan başlatılır. Nahid Sırrı’nın tamamlanmamış Kastamonu Seyahatnamesi de devam etmez. Çünkü, o zamanın usulü bütün yazı ve şiirler doğrudan derginin yöneticisine gönderilmektedir. Demek ki, yazının son bölümü Köprülü’de kaldı. Bu durumda, biz ilk iki bölüm üzerinde duracağız. Muradımız, Kastamonululara seyahatnamenin tamamını 1955 baskılı kitaptan okutmaktır. Kastamonu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Fahri Maden, Kastamonu’yla ilgili bütün seyahatnameleri okuyup köşemizde tanıttığımız güzel bir kitap yayımlamıştı: Seyyahların Gözüyle Kastamonu, İstanbul 2016, 143 s., Roza Yayınevi. Kitabın, 81-119. sayfaları arasında Nahid Sırrı’nın 1955 baskılı kitabından naklen “Bir Kentin Panoraması” adlı bölüm bulunmaktadır. Bu arada, söz konusu kitabın 2000 yılında Arma Yayınları tarafından “Anadolu’da Yol Notları: Kayseri, Kırşehir, Kastamonu, Edirne Seyahatnamesi” adıyla genişletilmiş yeni baskısının yapıldığını da hatırlatalım.
Nahid Sırrı’nın dört günlük 17-20 Mayıs 1941 Kastamonu seyahatnamesinden dikkatimi çeken bazı aktarmalar yapmak istiyorum.
“İlk Gün
Şimdiki hâliyle Kastamonu, eski Türk ev mimarisinin öz mahsullerini ihtiva etmekte, eski Türk şehrinin en hakiki numunelerinden birini teşkil etmektedir. Sayısız sokaklara dalıp bahçe duvarlarının kenarlarından geçip bazen çıkmaz sokaklardan dönüp akşama kadar dolaşırken, ilk gençliği Kastamonu’da geçmiş Fethi Mengüç (Tevetoğlu) isimli bir genç şairin burasını tasvir eden bir manzumesini hatırladım:
Sokak dar, güvensiz, çamur; ev kambur, kafes kırık…
Kırık kafesten çıktı bir hıçkırık…
Yanaştım hâlsiz eve, ağlayan kim ki dedim;
Dönüyordu her şeyden bıkan birisi: Çıkrık…”
“Son Gün
Öğle yemeğinden sonra, çarşıda dünkü seyran refiki Bay Naci’ye bir kere daha tesadüf ettim. Beni bağlama çalan bir saraca götürdü (Saraç Meydanî). Bu saraç, kırklık ve terbiyeli bir adam… Dedesi, Meydanî isimli ve buralı bir halk şairi olup 23 sene Anadolu hudutları dışında kalmış ve Ümit Burnu’na kadar gitmediği yer kalmamış. Meydanî ismini, Sultan Aziz’in (şehzadelerinin) sünnet düğününde ve 301 şair arasında alıp Abdülhamit tarafından da siyasi sebeplerle idama mahkûm edildiği hâlde Abdurrahman Paşa’nın şefeatiyle affolunduğunu söyleyen torunu, onun af dilemek için yazdığı;
Sendedir affetmek,
Bendedir cürüm, isyan,
Bir avuç kanımdan
Geç efendim geç…
gibi sözleri ihtiva eden bir manzumesini okudu. Fakat bu zâtın H. 1306’da (1888-1889) ve 99 yaşında vefat ettiğini de söylediğine göre, zaten kimseyi idama mahkûm etmemiş olan Abdülhamit’in hiç değilse 80’i aşmış bir adamı mahkûm ettirmesi, Marmara’yı insan bağlı çuvallarla doldurması neviinden bir efsane olsa gerek… Torununun büyük bir zahmetle saz buldurup okumak nezaketini gösterdiği şiirlerden de Meydanî’nin ancak vasat bir halk şairi olduğuna hükmettim. Saraç, dedesinin gayri matbu divanını muhafaza ettiğini de söyledi.”
Nahid Sırrı’nın seyahatnamesinde bugün bize yeniymiş gibi gelen daha nice gözleme dayalı bilgiler var…