Mutfağın sadece karın doyurmakla sınırlı kalmadığına, ekmek parası sağlaması yanı sıra itibar edinmeye ve hayatın asıl gereği olan mutluluk kapısını açmaya kadar hayatın bütününe sirayet ettiğine ülkemizin geneli gibi Kastamonu da yavaş yavaş kanaat getirmeye başladı…
Öncü kuvvet illa ki kadınlar.
“Mutfak”…
Karın doyurmaktan evvel ruhun beslendiği kutsal bir mekan başlı başına aslında.
(Ki bu nedenle olsa gerek…
Ezelden günümüze tüm kadim inançlarda ve düşünce sistemlerinde “mutfak”, köşe taşlarından biri.)
4 bin yıl önceye kadar tarihsel izi götürülebilecek olan Kastamonu mutfağı, bugün hemüstündeki toprağı silkelemenin hem de küle dönmeye yüz tutmuş korunu yeniden alevlendirmenin kıyısında…
Ve “adil, sağlıklı, paylaşımcı” bir mutfak anlayışı “Deniz çok güzel, hadi gelsene” diyor Kastamonu’ya.
“Mutfak”…
Ne yediği üzerinden insanın sınıfsal, sosyal, kültürel ve inanç izdüşümünün tüm çıplaklığı ile okunabildiği bir veri tabanı başlı başına.
(“Ne yediğini, nasıl yediğini, ne umduğunu ve ne hissettiğini söyle; kim olduğunu söyleyeyim”…
Ayaküstü uydurdum.)
2000’li yılların başından itibaren (Vali Enis Yeter’e selam olsun, ufku ilk o gösterdi Kastamonu’ya “mutfak” mevzusunda) günümüze kadar geçen zaman diliminde “Kastamonu Mutfağı” diye bir “algı” var edildi imeceyle…
Bu saatten sonraki görev algıyı sağlam ve sürdürülebilir bir “olgu” haline getirmek.
(Kastamonu mutfağını “işlev kazandırarak korumak ve geleceğe taşımak” namına bugün bir iddiamız varsa…
Temelinde “kamu” var biline.)
“Mutfak”…
Kastamonu’yu “daha refah ve daha ferah” bir iklime taşıyacak.
Son 20 yıllık süreçte kadın girişimciler sayesinde Kastamonu mutfağı, Anadolu mutfağının parlayan yıldızı olma istikametine girdi…
Kişisel inisiyatifleriyle, şirketleriyle, kooperatifleriyle kadınlar önce Kastamonu’yu sonra dünyayı kurtaracaklar.
Kastamonu kadını…
Her devrin kahramanı.
******************************************
“Sofra”
Vakit 1980’lerin başında bir Amerikan hamburger şirketi Roma’da dükkan açtı, “yemeğinizi “hızlı” yiyin, keyfinize bakın” dercesine gelenek sahibi İtalyan mutfağının karşısına “fastfood” kalesini dikti…
“Sofra” konusunda “yavaş” ritmi amentü edinmiş İtalyanlara karşı olacak iş değildi elbette.
İtalyan gazeteci Carlo Petrini karşı çıktı…
Yerel lezzetlerin ve sağlıklı gıdanın korunması yanı sıra, asıl olarak gıdanın üretimden tüketime uzanan tüm sürecinin “adil, ahlaklı ve sürdürülebilir” olması gerektiğinin önemine işaret etti.
“Sofra”ya sahip çıkmaya davet etti İtalyanları…
“Sofra, sadece sofra değil” çünkü.
Petrini’nin yaktığı meşale kısa süre içinde dünyanın yekûn coğrafyalarına yayıldı, envai ülkelerdeki “sofra” taraftarları “SlowFood” anlayışı etrafında saf tuttu…
Elbette Türkiye de bu katarın ana kompartımanlarından biri oldu.
SlowFood için…
“Kastamonu vakti” şimdi.
Kastamonu mutfağını tarladan tüketiciye kadar sağlıklı bir zincir ile götürmek, üreticinin ve tüketicinin haklarını kılı kırk yararak kollamak, yerel lezzetleri geleceğe taşımak, kadınlar başta olmak üzere herkesi doğduğu topraklarda refah ve ferah içinde yaşatmak, ekonomiyi güçlendirmek, Kastamonu’yu dünyaya tanıtmak için…
“Kastamonu SlowFood” kuruluyor.
Yüreği sofradan yana çarpanlar…
Bir araya geliyor Kastamonu’da.
(“Kastamonu SlowFood İnisiyatif” isimli sosyal medya hesabı üzerinden toplanılacağını işittim…
Meraklılarına duyurulur.)
MUSTAFA AFACAN