Tarihte Paphlagonia adıyla bilinen Kastamonu, M.Ö. 3000 yıllarına uzanan kalıtları ile medeniyetler denizinin ortasında bir kent. Yaşanmışlıkları, tarihi eserleri, özgün çarşıları ve doğal güzellikleri ile gelenlerde, derin izler bırakıyor.
Evliyalar diyarı olarak da bilinen Kastamonu; Çobanoğulları ve Candaroğulları beylikleri ile Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinden kalan cami, türbe, han, konak, medreselerle manevi değerleri yüksek ve bunlara sahip çıkılan bir şehir olarak da özellik taşıyor.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde yer alan şu cümleler dikkat çekiyor:
“Kastamonu âlimi, şairi ve hafızı bol olan bir diyardır.”
Bu toprakta yaşayan her insanın ayrı bir yaşam öyküsü, aktarabilecekleri binlerce deneyimi var. Burada tanık olduğum olaylar, yaptığım röportajlarda dokunduğum yaşamlar, kimi gün kahkahaları kimi gün hüzünleri paylaştığımız dostlar, mutluluklar, başarılar, umutlar, yitirilenler, acılar… Geride bıraktığım yıllar ve biriken anılar Kastamonu’yu anlamlı kılıyor.
Annem ve babamın; 1948 ile 1953 yılları arasında yaşamış oldukları Kastamonu’dan söz etmeleriyle başlamıştı, bu kentle ilintim. Kastamonu’da yaşanmış anılarla büyüdüğümü düşündüğüm günlerde zaman zaman da buraya gelerek gezme şansım oluyordu.
1998 yılının Mart ayında Kastamonu’ya yerleşerek, Beş bin yıllık tarihe sahip kentin içinde buldum kendimi. Henüz televizyonların evlerde egemenlik kurmadığı çocukluk yıllarımda; annemle babamın Kastamonu ve ilçelerinde geçen anılarını dinlerken, Kastamonu Çekme Helva’sı yapmak ile süslenirdi, kış gecelerimiz.
Annemle babamdan 50 yıl sonra geldiğim bu kentte çeke çeke yapılan “Kastamonu Çekme Helvası” ile üretim hanelerin sorumlu mühendisi olarak içli dışlı oldum. Bu şeker kokan küçük üretim hanelerde yalnızca helva çekilmediğini gördüm. İşçilerin birbiriyle olan sıkı dostluklarına, sımsıcak bağlılıklarına tanık oldum.
Yarım asır önce tüm yolları kış boyunca kapalı kalan Azdavay İlçesi’nin gözleri gülen kadınlarını, masal tadında anlatırdı annem. Evinde temizlik yaparken de, tarlada çalışırken de rengarenk yöresel giysileri giymeyi yeğleyen Azdavaylı kadınlarla karşılaştığımda, geçen yılların onları değiştirmediğini gördüm.
Yabancı olduğum duygusuna hiç kapılmadığım bu kentle öylesine özdeşleştim ki, Kastamonu’nun bu gününü yaşarken, zaman kimi gün geriye doğru aktı. Bazen küçük evlerden, barakalardan, bazen de konaklardan esen öyküler, iş yaşamları ve efsaneler Kastamonu’nun doğal güzelliklerine eşlik etti.
istiklal Yolu’nda bebeğini ve taşıdığı cephaneleri aynı yorganla örterek kurtaran ama Kışla’ya birkaç metre kala donarak şehit olan Şerife Bacı’nın onurlu duruşu ile karşılaştım. Cumhuriyet Dönemi’nde Şapka ve Kıyafet Devrimi’nin Kastamonu’da yapılmış olmasının haklı gururunu yaşayan kentin 23 Ağustos’tan 30 Ağustos’a kadar süren kutlamalarına bir çok kez katıldım.
10 Aralık 1919 tarihinde yurdun düşman işgalini protesto etmek için Kastamonu Kız Öğretmen Okulu’nun bahçesinde ilçelerin ve çevre illerin de katılımıyla toplanan üç bin kadının “tam bağımsızlık” için attıkları adım ve Zekiye Hanım’ın işgal kuvvetleri için söylediği.
“Haktan en çok söz edenler haksızlığın en büyüğünü yaptılar” diye başlayan tümcelerini yüreğimde hissettim.
Yaşanmışlıkları çok olan bu bilge kent; şimdi “Türk Dünyası Kültür Başkenti” olmasıyla taçlanıyor. Çağlar boyu nice uygarlıklara, farklı kültürlere analık etmiş topraklarıyla Kastamonu, hak ettiği yere doğru yürürken; adımları sıklaşıyor.
Kültür turizminde yeni bir durak olamaya hazırlanan, adını çok daha fazla duyuracak olan Kastamonu için emek veren herkese yürekten teşekkürler…