Yazarımız Mustafa Afacan, ilk kez 2004 yılında gazetemizdeki yazılarıyla gündeme getirdiği, bir derviş sabrıyla hem işlemeye devam edip hem de üretimine giriştiği, Türkiye çapında tanınması ve bir endüstriyel ürüne dönüşmesinde öncü rol oynadığı Siyez buğdayı konusunda İktisat ve Toplum dergisine röportaj verdi.
Alanındaki ciddi yayın organlarından biri olan derginin son sayısında yayımlanan röportajı sayfamızda paylaşıyoruz…
Mustafa Afacan ile Siyez Buğdayı Üzerine
Editörümüz Ömer Faruk Çolak, tarım ekonomisi temalı sayımızda özel olarak irdelemek istediğimiz, 14 kromozomla dünyanın ilk buğdayı olan siyez buğdayını, yetiştiricisi Mustafa Afacan’la değerlendirdi. Afacan, siyezbuğdayının Türk tarım sektöründeki etkilerini, çiftçilerin durumunu ve sektördeki olumlu ve olumsuz yönleri tartıştı.
- Sayın Mustafa Afacan, tarım sektörüne nasıl girdiniz? Aile geleneğinde tarımcılık var mıydı, yoksa bu sizinle mi başladı?
▶1950’li yıllarda köyden şehre göç eden bir aileden geliyorum. Dedelerim marangoz, babam işçi, ailenin kadınları ise ev emekçisi. Tarım, memleket sevdası ve geçim derdinin karşıma çıkardığı bir uğraş oldu. Çiftçi bir aileden gelmemenin eksi yönleri olduğu gibi yeniliklere açık olmak gibi artı getirileri de var. Sıfırdan başlamak yeni rotalar çizmeye olanak sağlıyor.
- Siz tarımla ilgili neler yapıyorsunuz? Farklı şeyler yaptığınızı biliyoruz.
▶Bir yandan canlı ve çevre dostu üretim yöntemleriyle üreticilere örnek olmak, diğer yandan iş geliştirmek ve piyasayla rekabet edebilmek amacıyla 2000’li yılların başında ortaklarımla birlikte tarım alanına ilk adımı attım. Kastamonu’nun yerel ürünleri olan Taşköprü sarımsağı ve üryani eriği bahçesi yatırımlarına başladık ilk olarak. Organik sertifikalı üretim yaptığımız sarımsak ve kapama bahçe modelindeki kuru erik yatırımlarımızda hedeflerimize ulaşamadık ve tarım dünyasındaki yolculuğumuzasiyez üretimiyle devam ettik. Her üç ürün dalında da amacımızı, bölge tarımına farkındalık, yenilik ve katma değer sağlamak olarak belirledik.
- Siyez buğdayı fikri size nereden geldi?
▶2000 yılında yerel gıda ürünlerinin pazarlamasına dair bir iş fikri geliştirmemiz üzerine Kastamonu ilinin bu alandaki zengin potansiyelini araştırmaya başladım. Üniversitede
arkeoloji eğitimi aldığım için ilk dikkatimi çeken siyez bulguru oldu. Kastamonu’nun yerelde tükettiği, köy pazarlarında satılan ancak kıymeti bilinmeyen bir üründü siyez bulguru. Yerelde “kabılca” olarak isimlendirdiğimiz bulgurun tarihi 12 bin yıl önceye giden, arkeoloji dünyasının ünlü siyez buğdayından yapıldığının farkına vardığımda hem büyük mutluluk hem de ilimizin bu zenginliğinin çok daha önce fark edilmemesinin üzüntüsünü yaşadım. Tam anlamıyla hem il tanıtımı hem de kırsal kalkınma argümanı olabilirdi siyez çünkü. O tarihten itibaren kamu, yerel ve meslek odalarının el birliği edeceği bir tanıtım ve üretim seferberliğinin içinde buldum kendimi.
- Bu buğdayın tarihçesiyle alakalı neler söyleyebilirsiniz?
▶Siyez, tarihi 12 bin yıl önceye uzanan atalık buğday olması nedeniyle tarım dünyası kadar bilim dünyasının çeşitli dallarının da üzerinde özenle durdukları bir alan. Arkeo- botanik bilim dalının kazılar ışığında ortaya koyduğu bilgiye göre M.Ö. 10 binli yıllarda Urfa ve Diyarbakır başta olmak üzere Mezopotamya’nın kuzeyinde “Bereketli Hilal”olarak da isimlendirilen bölgede ilk “tarımsal” uğraşı başladı.
Yabani olarak kendiliğinden doğada yetişen “einkorn” isimli buğday tanelerinin en verimli, iri taneli, lezzetli çeşitleri seçilerek ekilmeye başlandı.
Arkeolojik kazılarda elde edilen binlerce yıllık buğday taneleri üzerinde yapılan biyomoleküler arkeoloji analizleri kültüre alınan bu ilk buğdayların 14 kromozomlu olduklarını ortaya koyuyor. Yabani buğdayın kültüre alınması sonrası ortaya çıkan buğday, “siyez” (Triticummonacoccum) ismiyle günümüze geldi. Siyezin bu ilk örneklerinin taneleri pişirilerek yeniliyordu. Un haline getirilip ekmek yapılmıyordu. Siyezin saltanatı M.Ö. 300’lü yıllara kadar sürdü. Daha iri taneli ve kavuzsuz makarnalık buğday (Triticim durum) ve ekmeklik buğday (Triticimaestivum) türlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte siyez, ekim alanlarından eksilmeye başladı. Büyük ölçekli tarım arazilerinden eksilen siyez; Kastamonu’nun dağlık, sarp, eğimli küçük ölçekli tarlalarında hayat bulur oldu zamanla.
- Türk tarımında Siyez buğdayının yeri nedir? Kastamonu’da bu neden ön plana çıkıyor?
▶Son birkaç yıla kadar Kastamonu’nun dağ köylerinde tarımı yapılan, özellikle tıp dünyasının siyezle yapılan besinlerin diğer buğday ürünlerine göre daha sağlıklı olduğu yönündeki açıklamaları üzerine bir anda ciddi bir talep patlaması yaşadı. Ulusal ölçekli endüstriyel üretim yapan firmaların ilgi göstermesiyle ülkemizdeki diğer illerde de siyez ekilir oldu. Türkiye’nin farklı illerindeki üretimin yanı sıra, yüklü miktarda ithalat yapıldığı da epey zamandır dile getirilen bir iddia durumunda. Ancak buğday ithalatında “siyez” olarak ayrı bir isimlendirme yapılmadığı için resmi veriden yoksun durumda bu iddia. Siyez günümüzde yükselen bir değer ancak ülke tarımında tuttuğu yer henüz diğer buğday türleriyle yarışabilecek düzeyde değil.
Barındırdığı butik kimliğinden kurtulup endüstriyel bir kimliğe doğru yol aldıkça rekabet edebilirliği artacak kuşkusuz.
Kastamonu çiftçisi adeta bir müzeci hassasiyetiyle günümüze taşıdı siyezi. Kastamonu’da siyezin geçmişten günümüze kadar sürekli tercih edilmesinin nedenleri çeşitli. Kastamonu çiftçisinin sarp arazilerde ekebileceği başka buğdayının olmaması, tohumuna sahip olması, yeni tohumlara ulaşacak şartlardan yoksun kalması, atalarından gelen geleneği sürdürmesi, damak zevkine uygunluğu, hayvan yemi olarak kullanması gibi çeşitli sebepler sayılabilir. Siyezin tanınırlığının artmasına koşut, talep görmesi sonucunda yaşanan fiyat artışı ise son yıllarda Kastamonu’da genişleyen ekim alanların en önde gelen sebebi oldu şüphesiz.
Siyez, Kastamonu kırsalında önceleri sadece aile içi kullanım ve artanının köy pazarında satılmasıyla geçimlik bir tarım ürünüyken, bugün önemli bir kalkınma aktörü umudu haline geldi.
- Siyez buğdayı işlendikten sonra ne gibi ürünler tüketiciye sunulmuş oluyor?
▶2000’li yıllara kadar üretilen ürünün yarıdan fazlası hayvan yemi, kalanı ise bulgur yapımında kullanılırken; bugün bu oran hayvan yemi aleyhineönemli derecede düşerken, insan gıdası yapılan ürünler lehine arttı. Dönümden otalama 200 kilogram buğday alındığı kabul edildiğinde Kastamonu’nun 2019 itibarıyla toplam rekoltesi8 bin ton siyez oldu. Düşük oranı yem olarak ayrılan buğdaydan bulgur ve un yapıldı. İlde sayıları artan işletmeler siyez unundan ürettikleri ekmek, erişte, makarna, tatlı, börek gibi unlu mamul ürünlerini gerek il gerekse il dışına pazarlamak için büyük gayret sarf ediyorlar.
- Sizce Siyez buğdayının Türk tarımı özelindeki yeri nedir?
▶Dünya üzerinde günümüze kadar ulaşan 30’a yakınatalık buğday çeşidinden 20 kadarı ülkemizde yaşamını sürdürüyor. Kimi atalık buğday kendiliğinden varlığını sürdürürken bazıları ise az miktarlarda da olsa tarım şansı buluyor. Atalık türler içinde siyez, tarihsel olarak kültüre alınan ilk buğday olmasıyla çok daha farklı yere sahip.
Siyez fiziksel olarak da farklı özellikler taşıyor. Taneyi içinde barındıran kılıf sayesinde dış etkenlerden korunan siyez, alışkın olduğu toprakta her türlü iklim koşulunda ürün veriyor.
Kimyasal ilaç ve gübre istemeyen siyez, canlı ve çevre dostu tarımın önde gelen ürünüdür.
Atalık buğday olarak binlerce yıldır insan beslenmesinde yer aldığı için sağlığa zararlı değildir. Yüksek tansiyon,kalp, kolesterol, şeker, sindirim hastalıklarına yol açmaz.
Kimyasal katkı istemediği için çevre ve su dostudur. Siyez, atalık yerel bir buğdayın yöre içinde bir kalkınma aracı haline dönmesiyle de diğer illere örnek olarak gösterilebilecek bir aktördür.
- Sektörü ve siyez buğdayını değerlendirir misiniz?
Sıraladığınız bu eksiklikleri nasıl giderebiliriz? Sizin önerileriniz nelerdir?
▶Günümüzde 20 ilçeli Kastamonu’nun 11 ilçesinde toplam 40 bin dekar alanda ekilen bir tarım ürünü siyez. Bulgur ve un için yapılan coğrafi işaret tescil başvuruları sonuçlandı ve tescil yapıldı. Bu sayede Kastamonu’da üretilen siyez bulguru ve unun kriterleri belirlenmiş ve güvence altına alınmış oldu.
Çiftçinin üretim gücünü ve motivasyonunu etkileyen tarımsal girdi fiyatları elbette siyez üreticisinin de birinci korkulu rüyası durumunda. Girdi fiyatlarının son yıllarda astronomik boyutlarda artması, siyez üreticilerini zor durumda bıraktı.
Siyez ekiminin gerek diğer illerde artması gerekse de (iddia düzeyinde de olsa) ithalat yapılması nedeniyle Kastamonu, günümüzde siyez geliri pastasından en küçük dilimi alan il haline geldi.
Kastamonu’da siyez tarımı ve sanayisini desteklemek için öncelikle Kastamonu’nun genel bir sosyo-ekonomik kalkınma yol haritasının hazırlanması lazım. Bütüncül bir kalkınma stratejisi içine yerleştirildiği oranda siyez, gelecek şansı bulabilir. Siyez tarımı ve sanayisi için yapılacaklar kamu, yerel yönetim, üniversite, meslek odaları, üretici birlikleri birlikteliğinde programlanmadıkça sonuca ulaşmak hayalden öte olmayacaktır. Tarlada başlayan süreç, son tüketiciye ulaşana kadar farklı güzergâhlardan geçiyor ve Kastamonu’nun günümüzde bu her istasyona ilişkin altyapı yatırımlarına ve düzenlemelere ihtiyacı var.
Kastamonu’da siyez üretimini artırmak ve sürdürülür kılmak için devletin acilen teşvik düzenlemesine giderek siyez buğdayı üretimine özel destek vermesi gerekli. Buğday ekimine yönelik dönüm başına verilecek destek sayesinde ekim alanları genişleme olanağı bulacaktır.
Üretici nezdinde toprak tahlilinin, tarım sigortasının, organik sertifikalı tarımın, kooperatifleşmenin kamuve meslek odaları tarafından özendirilmesine olan ihtiyaç günümüzde hala geçerliğini koruyor. Gerek tarla gerekse ürünün mamule çevrilmesi adımlarında yeterli verimlilik henüz sağlanabilmiş değil.
Kastamonu çiftçisi için siyez son tahlilde “geçimlik” bir ürün. Piyasa şartları ne olursa olsun gücü nispetinde siyez ekmeyi sürdürecek ve 12 bin yıllık emaneti geleceğe taşımayı sürdürecek Kastamonu çiftçisi.