Ülkemiz geçen hafta büyük bir kar esareti yaşadı. Kış rahat geçecek derken hiç kimsenin ummadığı şekilde kar bastırdı. Bilinen yerler hariç, Antalya sahillerinde bile kar gördük.
Kar herkesin özlemiydi. Uzun yıllardan beri, eskisi gibi kar yağmıyor diye hep şikâyet ettik. Kırsal alanda sularımız azaldı, barajlardaki su seviyesi tehlike sınırının altına düştü. Toprak yeterli su alamadığı için tarım büyük ölçüde zarar gördü. Doğaldır ki, yer üstü kadar yer altı suları da çok azaldı. Bütün bu tehlikeler karşısında insanlar kışı özledi, adeta kar duasına çıkacak duruma geldi.
Geçen hafta yağan kar, ülke genelinde memnuniyetle karşılandı. Bizim kültürümüzde ‘kar berekettir’ anlayışı vardır. Özellikle sonbaharda toprakla buluşan buğday tanelerinin kara ihtiyacı olur. Konuştuğum köylüler durumdan çok memnun. Ayrıca kış turizminden ekmek yiyenler için bulunmaz bir fırsat oldu.
Türkiye genelindeki kar sevinci İstanbul için bir kâbus oldu. Şimdi herkes birbirini suçluyor. Suç samur kürk olsa kimse üzerine almazmış, derler. Genel yönetim yereli suçluyor, yerel de geneli. İnsanlar büyük sıkıntı yaşadı, yollardakaldı, bunu herkes gördü. Meteoroloji uyardığı halde kimse dikkate almadı. Sanıldı ki, makinelerle yolları açarız, biraz da tuz dökeriz olur biter. Sonuç çok kötü ama hataları görmek açısından iyi bir sınav oldu, yani kendimizi test ettik.
Böyle durumlarda bütün sevk ve idare mülkî âmirde toplanır. Birçok konuda karar yetkisi valinindir. Söz gelimi ağır yük taşıyan araçların şehre girişini düzenlemek, bazı araçların trafiğe çıkışını yasaklamak, okulları kapatmak, çalışan personeli idarî izinli saymak, devletin diğer birimlerini devreye sokmak gibi şehri rahatlatan önlemler valinin yetkisindedir. Belediyenin görevi yolları tuzlar, elindeki makinelerle karları temizler.
Türkiye İstanbul’daki kar olayı ile büyük bir sınavdan geçti ve başarısız oldu. Allah saklasın bir deprem vukuunda halimiz nice olur bilmiyorum. Öncelikle iki başlı yönetim ve yetki karmaşasına son vermek lazım. Bu işin yereli, geneli olmaz; tümü devlet hizmetidir. İstanbul 80 vilayetin bağlı olduğu bir şehir; 16 milyon kayıtlı nüfus var, sınırları İzmit’ten başlayıp Çorlu’yakadar uzanıyor.
Vatandaşın hiç mi sorumluluğu yok? Uyarıya rağmen özel araçlarla niye yola çıkıldı? Özel araçlarda kış lastiği niçin zorunlu tutulmadı? Bizim kuzeyimizde Rusya dahil birçok Avrupa ülkesi var,bizden çok fazla kar yağıyor. Oralarda böyle sorunlar niçin yaşanmıyor? Demek ki bizde kış kültürü yok.
Bir diğer önemli konumuz enerji. Son zamlar, gıdadan sonra en fazla enerji alanında can yakıyor. Akaryakıt damardaki kan gibi, her şeyi etkiliyor. Taşınmayan hiçbir mal yok. Doğaldır ki nakliye masrafı diğer malların üzerine konacak.
Enerji konusunda doğalgazı ayrı değerlendirmek lazım. Ülkemizi kaynağı bizde olmayan bir enerji ile donattık, ancak değirmenin suyunu hesap etmedik. Yılda 50 milyar metreküp doğalgaz ithal ediyoruz. Bunun 13.6’sı elektrik üretiminde, 12.7’si sanayide, %15,6’sı konutlarda, %6.3’ü diğer alanlarda tüketiliyor. 81 il, 550 ilçede 17 milyona yakın abone var ve 52 milyon dolayında insan, doğalgazdan yararlanıyor. Doğalgaza ödenen para yıllık 13 milyar Dolar civarında. Rakamları internetten aldım, küçük farklılıklar olabilir.
Burada şunu sormak lazım. Bizim doğalgaz stratejimiz nedir? Enerjide tümüyle dışa bağlı olmanın zararlarını iyi hesapladık mı? Bu kadar gaz alımını hangi kaynakla karşılayacağız? Bunlara paramız yetiyor mu?
Doğalgazda öncelik konutlarda. Yeterli olmadığı için sanayi tesislerindeki üretimyavaşlatıldı. Bunun iş dünyasına ve ülke ekonomisine ne kadar zarar verdiğini kimse tartışmıyor. Sanayici ihracat yapacak, para kazanacak, sözleşmeler yapmış, taahhütleri var. KDV, vergi, işçi ücreti, sigorta, borç, taksit ödeyecek. Sanayi tesisleri çalışmayınca birçok şey etkilenecek. Doğaldır ki sanayiciler şikâyetlerinde haklı. Gaz stoklarımız neden yok?
Aynı şekilde doğalgazla çalışan elektrik santralları da var. Pahalı olan elektrik üretimi hem sanayicimizi hem de evlerdeki tüketiciyi etkiliyor. Doğalgazı pahalı alırsak elektrik de pahalı olacak, son zamlarda olduğu gibi.
Konutlardaki doğalgaz kullanımı her gün artıyor. Bütün ilçelere, hatta köylere varıncaya kadar gaz ağı genişliyor. Ocaklarda doğalgaz kullanmak şu ortamda çok ekonomik. Zira 12 kiloluk bir tüp 255 lira olmuş. Vatandaş ucuz enerji kullanmak istiyor.
Şehirlerin hava kirliliği nedeniyle kaloriferler doğalgazla çalışmaya başladı. Ayrıca evlerde ısınma amaçlı kullanılan kombiler de var. Enerji tasarrufu yapıyor muyuz? Bu soruya olumlu cevap vermek mümkün değil. Yeni binalarda zorunlu olarak yalıtım yapılıyor ama eski binaların çoğunda hâlâ yok. Yalıtım yapılırsa enerjiden %30 dolayında tasarruf sağlanacağını yetkililer söylüyor. İşin ilginci yalıtım konusunda devlet 2000yılında genelge çıkarmış. Uzaklara gitmeyelim; şehrimizde, bazı sitelerle birlikte resmî kurumlojmanların çoğunda yalıtım yok.
Eski binalarda,bazı alanlar boş yere ısıtılıyor, önemli ölçüde enerji kaybına neden oluyor. Yeni binalarda pay ölçer sistemimecburi. Kullanılmayan odaları asgarî düzeyde ısıtmak ve bu yolla tasarruf sağlamak mümkün. Merkezî sistemle ısıtılan eski binalarda pay ölçer sistemi neden uygulanmıyor?
Daha ilginç durumlar da var. Günümüzde binaların dış yüzeyleri camla kaplanıyor. Antalya, Mersin gibi yerlerde olabilir ama soğuk bölgelerde bu yapılır mı? Binalar konuşlanırken klimatoloji niye dikkate alınmıyor?
Yıllar önceki binalara bakalım. Mutlaka bağdadi dediğimiz bir teknik kullanılmış ve duvarların arasında boşluk bırakılmış. Bizim Hükûmet binası gibi yapıların çift penceresi vardı. Şimdi ısı cam kullanıyoruz ama duvarda yalıtım yok.
Tasarruf konusunda birçok genelge yayınlanmış, yine devam ediyor. Bu hususta devletin ciddi olduğunu düşünenlerden değilim. Çünkü devlet kendi çıkardığı genelgenin gereğini yapmıyor, yaptırım da uygulamıyor. Binalara enerji belgesi veriliyordu, sonuç ne oldu? Yalıtımı olmayan binalara kesinlikle doğalgaz bağlanmamalı, bağlananlar varsa uyarılmalı, aksi halde hemen iptal edilmeli.Tamamını dövizle aldığımız bir malı kullanırken çok hassas olmalıyız.
Doğalgaz kesintisi konutları etkilerse acaba ne olur, düşünmek bile insanı ürkütüyor. Bütün aletlerimiz, her şeyimiz elektrikle çalışıyor. Kaloriferler yanmaz, asansörler çalışmaz.Zorunlu halde evlerin soba düzeni var mı acaba? Sanıyorum 1974’de böyle bir krizi burada yaşadık.
İşler şimdilik borç, harç gidiyor. Allah saklasın, yarın bir savaş durumu olursa ne gibi sıkıntılarla karşılaşırız? Bütün bunlara karşı planlarımız var mı? Daha açıkçası bu doğalgaz bağımlılığından kurtulmak için başka çareler düşünüyor muyuz?
Yapılacak çok iş var. Her alanda orta ve uzun vadeli planlar yapmalıyız. Tarım, enerji ve su birinci önceliğimiz olmalı. Aksi halde, dışa bağımlı kalırız.
MUSTAFA ESKİ