Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Şube Başkanı Oğuz Fındıkoğlu 16 Nisan’da yapılacak referandumda “Evet” diyeceklerini ve bu konuda çalışmalar yapacaklarını açıkladı.
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Kastamonu Şubesi’nin Seydiler Şerife Bacı Kültür Evi’nde gerçekleştirdiği istişare toplantısında referandum sürecinin değerlendirildiği bildirildi.
Şubeden verilen bilgiye göre, Başkan Oğuz Fındıkoğlu, toplantıda yaptığı konuşmada
“Bireysel ve toplumsal meselelerde, bir hedefe ulaşmak istiyorsak, işler dönüp dolaşıp sürdürülebilirlik kavramında düğümleniyor. Sürdürülebilirlik demek, istikrar demektir. İstikrar olmadan; yeni hedefler belirlemek, yeni başarılar elde etmek şöyle dursun, mevcut kazanımları korumak bile mümkün değildir” dedi.
Sözlerini “Millet olarak, bugüne kadar; Siyasette vesayete, toplumda düşmanlığa, ekonomide gerilemeye, hukukta adaletsizliğe ve uluslararası kamuoyunda itibarsızlığa neden olan darbelerden, muhtıralardan ve müdahalelerden çok çektik. Artık, başka darbe süreçlerinin yeniden yaşanması bir tarafa, ihtimalini bile aklımızdan geçirmek istemiyoruz. Milletimizin, böyle gürültülere pabuç bırakmaya da hiç niyeti yok. 15 Temmuz’da bunu bütün dünyaya gösterdi. Fakat, köklü çözümlere ihtiyacımız var. ” diye sürdüren Fındıkoğlu, şöyle konuştu:
“ Bunun gibi sorunların ortaya çıkmasına meydan vermeyen yapısal çözümler gerekiyor. Ülkemiz, önemli bir Anayasa değişikliği referandumu sürecinde. Bazıları soruyor! Anayasa değişikliği ile, iş dünyasının ne derdi var ki? Size ne Anayasadan? Evet, biz iş dünyası olarak, Anayasadan etkileniyoruz. İş yapmamız, Anayasanın yanlış yorumları, garip maddeleri, acayip uygulamalarıyla, açıkça engelleniyor. Nasıl mı? Öncelikle, “mevcut sistem arızalı.” Anayasalar, bireylerin hak ve özgürlüklerini devlete karşı güvence altına alır ve devletin yönetme sürecinde bağlı olduğu kuralları belirler. Fakat bu kurallar, millet tarafından seçilmiş meşru iktidarı ‘’köşeye sıkıştırmak’’ ve ‘’iş yapamaz hale getirmek’’ anlamına gelmemelidir. Aksi halde, hak ve özgürlükleri “güvence” altına alma çabaları, devlet üzerinde hegemonya kurmaya çalışan vesayetçi güçlerin, iktidarlarını pekiştirmesi ve yönetimi ele geçirmesi sonucunu doğurur. Türkiye Cumhuriyeti’nin son anayasalarının yapım süreçleri incelendiğinde, karşımıza, milletin iradesini yok sayan, meşru olmayan güçler, silahlı kuvvetler ve darbeler çıkıyor.
1961 anayasasında öngörülen Cumhuriyet Senatosu ve 1982 anayasasını hazırlayan Milli Güvenlik Konseyi, vesayet yönetiminin bariz örnekleridir. Milletin iradesini hiçe sayarak, darbelerle devlet düzeni kuran vesayetçi zihniyet, milletin söz sahibi olmaya çalıştığı her dönemde, milletin seçtiği iktidara müdahalede bulunmuş, kendini daima iktidarın asıl sahibi olarak görmüştür. Bu darbe girişimlerinin nereye varabileceğini 15 Temmuz’da gördük. Hangi işadamı, böyle bir ülkede iş yapmak ister? Hangi iş adamı, önünü göremediği bir ortamda, Yatırım yapmaya uğraşır? Şimdi de, şu soruyu soralım: Bir ülke, iş dünyasından ne bekler? Daha fazla yatırım, Daha fazla, istihdam, Daha fazla katma değer. Peki, iş dünyası, bunları yapabilmek için neler bekler? Çok basit. Üç kelime. Huzur, Güven, İstikrar. İşadamı “önünü görmek ister.” Belirsizlik istemez.
Meclis’te kabul edilen ve 16 Nisan’da milletin oyuna sunulacak olan anayasa değişikliği, bir tercih değil, bir ihtiyaç. İş dünyası olarak, sürdürülebilir bir kalkınma için, Türkiye’nin bu en temel ihtiyacının mutlaka karşılanması gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle, “geleceğimize sahip çıkalım”, diyoruz.’’