İyi ki değilsiniz! Olmanızı da hiç istemem. Kim ister, yurdundan memleketinden uzakta, fazlalık gibi muamele görmeyi? Kimse ister mi yurdundan ayrı düşmeyi?
Önce şu “mülteci” kavramından başlayalım. Türkçe sözlüklerde, Arapça olduğu ve “sığınık, sığınan” anlamında olduğu belirtilmektedir. Ben izninizle bunu “sığınmacı” olarak kullanmak istiyorum. Dünyanın hemen her ülkesinde medya, politikacılar, istisnasız halkın dilinden farklı bir dil kullanır. Bu, halk ile siyaset/hükümet makamlarının arasındaki iletişim biçimini anlatır, bize. Bir ulusu, ulus yapan etkenlerin başında dili gelir. “Türkçe giderse, Türkiye de gider.” demiş bir bilim insanı. Türkçemizi sevmeyelim mi? Türkçe konusu, çok önemli değil midir? Başka bir yazıda bozulmaya çalışılan Türkçe konusunu kapsamlı ele almama ne dersiniz?
Şimdi dönelim şu sığınmacılar sorununa. Hemen her gün basından Eğe Denizi’nde lastik botlarla Yunanistan’a geçmek isteyen insanların alabora olmasından dolayı öldüğünü okuyoruz ya da işitiyoruz. Bu bir insanlık dramı değil midir? Bunun arkasında yatan neden nedir?
Türkiye’de iki buçuk milyona yaklaşan Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır. Yurdumuzun her iline bu sığınmacılar dağıtılmıştır. Toplumsal-ekonomik asayiş sorunu olduğu da bilinmektedir.
Sığınmacılar, İstanbul’da günlerce otogarda beklediler. Sonuç alamayınca, Edirne’ye yürüyerek yaya gittiler. Orada sınırdan geçiş izni verilmedi. Arkasından yeniden kamplara gönderildiler. Türk makamları, sığınmacıların neden sınırdan geçmelerine izin vermediler? Bilen varsa, beri gelsin! Nedeni?
Aralık 2013’de Türkiye ile almanya arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Henüz tam anlamıyla kamuoyuna açıklanmamıştır. Bu anlaşmaya göre, Türkiye sınırlarından ab ülkesine geçen sığınmacılar, gittikleri ülkeden geri gönderilme durumunda, ülkelerine değil, Türkiye- ‘ye geri gönderilecektir. Bu durumda Türkiye ne yapmaktadır?
Sığınmacıların söylemine göre, Türk polisi onlara denizi öneriyormuş. Deniz yolundan Yunanistan’a geçenler, Türkiye Cumhuriyeti sınırından çıkış yapmıyor. Bunun anlamı nedir? Eğer ulaştıkları ülke, onları geri göndermek isterse, Türkiye’ye gönderemez!
İnsan kaçakçıları, para karşılığında derme çatma tekne ya da plastik botlarla sığınmacıları ölüm kalım yolculuğuna çıkarıyor. Dualarla özgürlüğe niyetleniyorlar. Yol hiç de güvenli değil! Sonunda ya ölüm, ya da kalım var! Midilli adasına günde beş bin dolayında sığınmacı ulaşıyormuş. Midilli belediye başkanı, adada mezar yeri kalmadığını çığırıyor.
Kış geliyor, havalar soğuyor. Karşıya geçmek isteyen sayısı da artıyor. Denizde dev dalgalar, daha çok sığınmacının bu ölüm kalım yolunda canını almak için bekliyor… Son iki haftada yüzün üzerinde sığınmacı, bu yolda hayatını yitirdi.
Bizim basından öğrendiklerimiz, ancak denizde boğulanlarla ilgili. Çocuk cesetleri karaya vuruyor…
Basın gündeme getiriyor. Çözüm yok. Sığınmacılar da insan. Ölen öldüğü ile kalıyor. Daha da ölen olacak! Ne zamana dek?
Suriyeliler neden ab ülkelerine ulaşmaya çabalıyorlar? Doğup büyüdükleri yurtlarını neden terk ediyorlar? Savaşta ölmemek için mi?
Bildiğiniz gibi almanya şansölyesi Merkel, birkaç saatliğine Türkiye’ye geldi. Güzel bir zamanlama ile. Seçimden birkaç gün önce… Hükümeti destekleyerek, istediğini almak amacı yatmıyor mu, bu zamanlamanın arkasında?
Basına yansıyan bilgilere göre, yalnızca bir fasıl açılacak, belki ab Türkiye’ye üç milyar avro verecek. Oysa Türkiye, yedi faslın açılmasını talep etmişti. Kimi yorumcular, Merkel’i savunarak şöyle dediler: “Merkel ab’nin patronu ama yine de üye ülkelerin yetkilileri ile konuyu görüşmesi gerekir. Bunun için de zaman kısaydı.” Mantıklı gibi geliyor. Ancak şu soruyu sorunca, ”Bu 17. faslın açılması sözünü verirken, o danışması gerekenlerle konuştu mu? Elbette hayır. Dolayısıyla ileri sürülen gerekçenin aldatmaca olduğu ortaya çıkmıyor mu? Özünde bu, hükümetin dış politikadaki tavrını ve başarısını (!) göstermiyor mu dersiniz?
Türkiye’ye biçilen rol nedir? Ab sınırları öncesinde ön kale… Sığınmacılar, Türkiye’de frenlenecek… Yeni bir görev türü mü? Türk Devleti’ne yakışıyor mu?
Yazdıklarımı özetleyecek olursam, ne diyebilirim? Ab ülkeleri, 2015 yazından itibaren yoğun göç dalgası karşısında telaşa düşmüştür. Kendilerini derinden etkileyeceğinin farkına varmışlardır. Bu olgu, Türkiye ile işbirliğini gündeme getirmiştir. Merkel Türkiye’ye gelmeden önce federal meclisteki (bundestag) partiler ve alman kamuoyunca yoğun eleştirilere maruz kalmıştı. Türkiye dönüşü bu eleştiriler cılızlaştı. Merkel, durumunu görece sağlamlaştırdı. Bunun anlamı ne olabilir?
Herhalde Merkel her istediğini Türkiye’den almıştır da ondan… Alman federal mecliste açıklanmıştır.
Ab ülkelerinin, sığınmacılara karşı takındıkları tavır, evrensel insan ve avrupa değerleriyle uyuştuğu söylenebilir mi? Bu Avrupalılar, sözde daha insancıl, daha varsıl, daha demokrat, daha uygar!!
Sığınmacıların çoğunluğu Müslüman! Belki de bu yüzden istemiyorlar… Avrupalının gözünde, sanki insan değil Müslümanlar!
Türkiye Cumhuriyeti 2,5 milyon sığınmacıyı konuk ederken, ab şimdiye dek yalnızca 200 bin sığınmacıyı kabul etmiştir. Almanya hızlı işlemlerle (schnellverfahren) ile sığınmacıları geldikleri yere göndermenin yasal zeminini hazırlamakla meşgul.
Temel sorun bundan sonrası için, çünkü en az iki milyon sığınmacının daha ab kapılarına dayanacağından korkmaktadırlar. Yaptırım ve yatırım, geleceğe yöneliktir. Bunun anlamı nedir?
Suriye’de savaş, kısa sürede bitmeyecektir. Her ne kadar Rusya’nın müdahalesi ile savaşın müzakere masasında çözülecekmiş gibi bir algı yaratılsa da, bu bir tatlı seraptır. Suriye’deki savaşın, batı ekonomilerine, silah endüstrisine, politik yararları sayılmakla biter mi dersiniz?