Kastamonu tarihi altın harflerle yazılmış bir “Samanyolu”, yıldızlar geçidi adeta, asla kaderine terk edilmeyen kıymetli bir yerdi çünkü coğrafya…
Tarihte iz bırakmış kahramanlara ev sahipliği yapmasının sebebi budur.
Kastamonu’nun Kuvayi Milliye safına geçişinin 103’üncü yıldönümünü kutladığımız bu hafta, bir tarihi figürün daha hikayesini anımsayalım istedim bugün, “Muhittin Paşa”…
Cennet mekan.
Beşiktaş JK (BJK) web sayfasındaki kuruluş tarihçesinin bir bölümünü okuyarak başlayalım…
“1903 Mart’ında ise özel bir izinle Bereket Jimnastik Kulübü kuruldu. 1908’de Meşrutiyet’in ilanıyla sportif hareketler biraz daha serbestlik kazandı. 13 Nisan 1909’daki (31 Mart 1325) siyasi olaylardan sonra Edirne’de bulunan Fuat Balkan ve Mazhar Kazancı, Hareket Ordusu ile İstanbul2a geldi. Siyasi olaylar yatıştıktan sonra iyi bir eskrim hocası olan Fuat Balkan ile başta güreş ve halter sporlarını yapan Mazhar Kazancı, Serencebey’de jimnastik yapan gençleri bularak birlikte spor yapma fikrini kabul ettirdi. Fuat Balkan, Ihlamur’daki evinin altındaki yeri, kulüp merkezi yaptı ve Bereket Jimnastik Kulübü’nün adı Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü olarak değiştirildi. Böylece jimnastik, güreş, boks, eskrim ve atletizmin ön planda tutulduğu güçlü bir spor kulübü meydana geldi. Fuat Bey’in arkadaşları Refik ve Şerafettin Beyler de iyi birer eskrimciydi. Bu arada Beyoğlu Mutasarrıfı Muhittin Bey’in teşvikiyle Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü, 26 Ocak 1911 tarihinde tescil edilen ilk Türk spor kulübü oldu. Semtin gençlerinin bu spor kulübüne ilgisi büyüdü ve spor yapan üyelerin sayısı bir anda 150’ye yükseldi. Kulübün merkezi de Ihlamur’dan Akaretler’de 49 numaralı binaya taşındı. Bir süre sonra bu bina da küçük gelince, yine Akaretler’de 84 numaralı binaya geçildi. Bu binanın arkasındaki bahçe de bir spor sahası haline getirildi.”
1909 yılında, Beşiktaş JK’nin kuruluşunu teşvik eden Beyoğlu Mutasarrıfı Muhittin Bey, kadere bakın, 1920 Eylül’ünde Kastamonu’ya geldi…
Yeni görevi “Kastamonu ve Bolu Havalisi Kumandanı” idi.
Askerdi çünkü…
Osmanlı ordusunda cephe cephe görev yapan, padişaha muhalefet ettiği için sürgün edilen, hapis yatan, ömrü mücadele ve çile içinde geçen bir komutandı.
Abdülhamit nasıl hiddetlendiyse…
Fizan’a sürmüştü.
Sürülmediği yer, yatmadığı hapishane, almadığı ceza kalmadı…
Baş eğmedi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretmeniydi…
Mekteb-i Harbiye’deki görevi esnasında Mustafa Kemal Atatürk’e üçüncü sınıfta askeri coğrafya dersini verdi.
“Asir Müdafiği” idi…
Asir, Hicaz ile Yemen arasında bir bölge, Asir Tümen Komutanı ve Mutasarrıfı oldu 1913’de, 1916 sonuna kadar bu görevde bulundu ve bu zorlu bölgeyi müdafaa etti, Hicaz İsyanı çıkınca Asir’in tüm ulaşım yolları kapandı, dört tarafı kuşatılmış haldeki Asir’i bir avuç asker ile savundu.
“Hicaz Kolordu Komutanı” oldu…
Birinci Dünya Savaşı bitince İngilizler tarafından Mısır’da esir tutuldu.
Bestekardı…
Sanatkardı.
Rast makamındaki “Vatan Marşı – Cümle Millet Ferahladı” bestesi…
“Cümle millet ferahlandı, gülüyor aziz vatan, sahibini buluyor, İslâm ile henüz nimetleniyor, her taraf cennet âlâ oluyor, yaşasın vatan, yaşasın millet deniyor, ne büyük nimet, bu söz söyleniyor.”
Kürdîli hicazkâr “Gidelim semt-i fenere gece gündüz çakalım” bestesi…
“Gidelim semt-i fenere, gece gündüz çakalım, câm-ı lâli içelim, âteş-i aşkı yakalım, aman gözümüz yalara râm olsun da serhoş bakalım, dil-i âvâremize dellice bir yâr bulalım”.
Kastamonu yılları ile devam ederiz Paşa’nın…
Bir günde bitecek hikaye değil.
MUSTAFA AFACAN