Mine Akçakoca Özgür
Herkes kendi serüveni içerisinde yer alırken; bir gün Ankara’da yollarımız kesişti. Çeşitli kentlerden gelmiş gençlerdik. Başkent’in, Maltepe semtinde Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’nin Kimya Mühendisliği Bölümü’nde, birbirimizi ilk kez gördük.
Hayallerimizi de yanımızda getirmiştik. İstediğimiz mesleğe sahip olmak için eğitim görürken; kendi ayaklarımızın üstünde durduğumuz, kendi başımıza kararlar alabileceğimiz ve sorumluluklarımızın farkına vardığımız bir dönemin başında olmak heyecan vericiydi.
Çıktığımız bu yolculukta, ileriki yaşamımız için sağlam adımlar atacak, yalnızca mesleğimizde değil, toplumsal konularda da çabalarımız ve bilincimizle fark yaratacaktık. Daha özgür, daha paylaşımcı, daha güzel bir yaşamın düşlerini kuruyorduk.
Tarih 70’li yılların sonları ile 80’li yılların başlarını kapsıyordu. Ne yazık ki zorlu travmaların yaşandığı bu dönemde umutlarımız gün be gün küçülürken, hayallerimizden de uzak kaldık. Üniversite öğrenciliği bizi büyütmüştü, hem de hiç beklemediğimiz bir şekilde. Gerçeğin damaklarımızda bıraktığı acı tat ile mezun olup, meslek hayatına atıldık. Artık her birimiz ayrı bir yerde yaşam mücadelesindeydik.
Baş vuru yaptığımız bazı iş yerlerinden; ‘Erkek olsan kesinlikle seni işe alırdım. Çok donanımlı ve çalışkan olduğuna inanıyorum. Ama fabrikamızda erkek mühendis tercihimizdir’ sözlerine alınsak, kızsak da yılmadık. Biliyorduk ki; Mühendislik ne kız, ne erkek, ne güç kuvvet ne de siyaset, torpil işi.
Mühendislik her şeyden önce; problem çözme yeteneği gerektirir ve gönül işidir. Bazı sorunları çözmek istemek, yenileşime açık olmak, yeni projelerle ilgilenmek gerektir. Ve çok okumak, bol bol araştırmak…
Sonrasında hepimiz çalışma yaşamına katıldık. Üretim hem de her konuda üretim şart, diye düşünüp, mesleğimizi yapmaya başladık. Ama yine yanılmıştık; biz üretime destek verirken toplum, tüketime doğru hızla akıyordu. Oysa ki; bilim ve üretim olmadan kalkınamayacağımızın, Ar-Ge’mizi güçlendiremeyeceğimizin, refah toplumu olamayacağımızın farkındaydık.
Yalnızca çalıştığımız iş yerleriyle ilgili değildi bu sorunlar. Yaşadığımız kent, ülkemiz ve Dünya yüzündeki tüm hayatın sağlıklı ve güvenle sürmesi için; imalat, enerji, sağlık, siber güvenlik, su, şehirleşme, kalite kontrol ve Ar-Ge gibi çalışmaların yapılmasının ve sorunların çözümünün hep mühendislik temelli olduğunu biliyorduk.
Çalışma yaşamımızda bunları yaşarken; yalnızca kendi çocuklarımız için değil tüm gelecek nesiller için güzel bir ülke bırakmamız gerektiğinin bilincindeydik. Mutlu çocuklar ve özgüvenli gençler yetişmesi için; sınav ve diploma odaklı eğitim yerine, yetenek ve hayalleri merkeze alan bir sistemle üretim odaklı eğitime yönelmek daha doğru olmaz mıydı?
Akıllarımızda bin bir düşünce, yüreklerimizde sönmeyen yaşam sevinciyle yıllar geçerken; öncü arkadaşlarımızın emeği ve buna eşlik eden sosyal medyanın desteğiyle Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’nin Kimya Mühendisliği Bölümü öğrencilerinin ilk buluşması gerçekleşmişti. Bu süreçte mezun olduğumuz okulumuzun adı da Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği olarak değişmişti.
Yıllar yıllar sonra ilk karşılaşmanın heyecanını yaşamak kadar olmasa da, sonraki senelerde de buluşmanın tadı bambaşka oluyor. Arkadaşlık; insanlık için büyük bir sığınaktır. Her gün konuşup görüşmeseniz de dostların varlıkları huzur ve mutluluk veriyor.
Hayatı güzelleştiren; ince detaylar, yaşantımıza minik dokunuşlar ve mutlu anlar değil midir?
Zamanın eşiğinde yitirilen arkadaşlar da oldu, onların sevgisi içimizde. Hiçbir kalem, hiçbir sözcük yüreğimize vuran acıyı, kederi dile getiremez. Bizim en güzel çiçeklerimiz içimizde açıyor ve orada saklı kalıyor daima. Hep saygıyla anıyoruz.
Hızla geçen yaşamı çoğaltılıp, mesleki deneyimimizle, hayat tecrübemizle iz bırakmayı amaçlayan ve hep yüreklerindeki sevgiyi besleyerek güzel bakıp güzel görmeye çabalayanlardanız. Umutları, hayalleri, yaşamın güzelliklerini yolda harcayıp, geriye bir şey bırakmayanlardan değiliz.
Bu nedenle, gelecek planlarımız sürüyor, en çok da genç meslektaşlarımız, çocuklarımız ve hatta torunlarımız için…
Arkadaşlık, dostluk ve buluşmalarımız önemli, çok değerli. Zaman zaman çocuklarımızın katılımıyla şenlenirken, Türkiye’nin farklı kentlerinde yaşayan arkadaşlarımızın ev sahipliğinde toplanıyoruz. Bir yıl metropolde, ertesinde bir sahil şehrinde, bir başka yıl medeniyetler kentinde 3-4 gün için buluşuyoruz.
Dileğim; ruhumuzu besleyen buluşmalarımız çok uzun yıllar devam ederken, “meslektaşların 50 yıllık arkadaşlık öyküsü”nün bu yazıyla, tarihte bir belge olarak da yer alması…