“Ulusal kurtuluş” maceramızın, “yurttaş olma” serüvenimizin, “yurtsever” hattımızın, “bağımsızlık” ateşimizin dolu dolu anlatılışını duymayalı uzun zaman olmuştu, kulaklarımızın pası silindi, gönlümüzün yağı eridi, göğsümüz kabardı, gözlerimiz doldu…
“İstiklal Yolu” güzergahının oksijenini yeni baştan ciğerlerimize çektik.
Türkiye Barolar Birliği, Kastamonu Barosu, Kastamonu Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen “Milli Mücadele’nin 100. Yılı Kastamonu ve İstiklal Yolu” paneli moderatör ve 4 panelist sayesinde bir asır öncenin fotoğrafını tüm açıklığı ile ortaya serdi…
Geçmişini okuyamayan, okuduğunu anlayamayan, menfaatince saptıran milletlerin sağlıklı bir gelecek kuramayacakları bir kez daha dile geldi.
“Deja vu”…
“Yaşamışlık” duygusu ile yüzleşmek tesadüf değil geçmişini dosdoğru algılayamayan toplumlarda.
Kastamonu 16 Eylül’ü 17 Eylül 1919’a bağlayan gece padişah safından çıkıp Kuvayi Milliye safına katıldı…
“16 Eylül” tarihini Kastamonu Belediyesi öncülüğünde “bayram” olarak kutlama zamanı hala gelmedi mi?
Konuşmacıların hemen hepsi altını çizdiler farklı ifadelerle…
“16 Eylül olmasaydı, 29 Ekim olmazdı”.
Bir diğer “olmasaydı olmazdı” noktası da “Yerel basın”…
Kurtuluş Savaşı’nın “resmi gazetesi” olarak yayım yapan Hüsnü Açıksöz’ün çıkardığı “Açıksöz” gazetesi ve aynı tarihlerde Anadolu’nun kimi vilayetlerinde çıkan yerel gazeteler olmasaydı yine “29 Ekim” olmazdı.
“Mütareke basını” padişahın “resmi gazetesiydi”…
“Yerel basın” ise Kuvayi Milliye’nin “kurşundan daha etkili mücadele gücü” idi.
“Yerel basın” deyip geçmemeli…
“Kurtuluş” için lazım olur.
“Şerife Gelin”…
Panelistlerden Av. Hüseyin Özbek konuşması süresince “Şerife Bacı” olarak simgeleşen kadın kahramanımızdan “Şerife Gelin” şeklinde söz etti özellikle. Doğru mu yaptı, doğru yaptı. Kastamonu dil dağarcığında “bacı” ifadesi yok çünkü. Gençlere “kız”, çocuklulara “gelin”, yaşı kemale erenlere “abla” yahut “anne” denir. “Şerife Bacı” simgesi içim en doğru ifade “Şerife Gelin” olsa gerek.
“Müftü” meselesi var…
Dürrizade, Mustafa Sabri misali padişah yanlısı müftüler Kurtuluş Savaşı’nın karşısında olup Kuvayi Milliye yanlılarına idam fermanı çıkarırken ve hatta Bursa Müftüsü Eskişehir’i işgal eden Yunan komutanı Konstantin’e “hoş geldiniz” telgrafları çekerken; Kastamonu Müftüsü Hafız Osman Nuri Efendi “ulusal kurtuluş” tarafında saf tutan müftüler listesinde Ankara Müftüsü Börekçizade’nin ardından ikinci sıradaydı, havalimizdeki yekun ilçe müftüleri ile birlikte.
“İslam Teali Cemiyeti” vardı işgal devletlerinin yanında…
Bayramizade Tarikatı’nın Şeyhi vardı Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başında.
“Padişah” meselesi var…
İngiltere arşivini açıkladı 1952 yılında, Padişah Vahdettin İngiltere’ye teklifte bulunuyor “Türkiye 15 yıl İngiliz sömürgesi olsun” diye, İngilizler prensipli davranıp “Müttefiklerimizden ayrı böyle bir karar veremeyiz” deyip reddediyorlar.
“Vahdettin” kim?…
Lozan görüşmelerine Ankara hükümetinin değil İstanbul hükümetinin katılması gerektiği “Bir millet var koyun sürüsü, çoban da benim” diyen halife/sultan.
Uzatmayayım panelden aklımda kalanları…
Panelistlerden Prof. Dr. Sibel Özel “Nutuk okuyun” dedi, “Okuduysanız da yeniden okuyun” diyerek tembihledi, “Nutuk” baş tacımız olsun.
Teşhis ve tedavi “Nutuk”…
Hastalık yüzü görmeyiz.
Not: Protokol konuşmalarının panelden sonra yapılmasını gelenek haline getirmeliyiz, protokol konuşmacıları “korsan” panel yapabiliyorlar çünkü…
Panel sunumuna 75 dakika sonra geçilebildi.
Panel yapılan salonun kışın ısıtılması, yazın soğutulması “kurumsal itibar”dır…
Donduk resmen.
“Zorla dinleyici toplamak” panelistlere yapılacak en büyük ayıptır…
Giren çıkan trafiğini seyretmeye iyi geldik.
Kastamonu Baro Başkanı’nı “cesaretli” sözleri, Belediye Başkanı’nı “ders” niteliğindeki hitabı, TBB Başkanı’nı yaptığı uzun açılış konuşması ile üniversite öğretim üyesi yüzünü gösterdiği için tebrik etmek lazım…
Sayelerinde bir panellik kumaştan iki panel çıktı.
Ağlı’da eğitim
Vali Yaşar Karadeniz “vatandaş toplantısı” için dün Ağlı’daydı, ilgili kurum müdürleriyle birlikte, ilçenin dertlerini dinledi, dertlerini söyledi, çözüm yolları için beyin jimnastiğine başladı…
Eminim “eğitim” ile ilgili bir dert gündeme gelmemiştir, Ağlı eğitimde altın çağını yaşıyor çünkü.
MYO eksiği var mı var…
E o da ileri ki yıllarda nasip olur.
3 bin küsur nüfus…
Birer “İlkokul, ortaokul, imam hatip ortaokulu, çok programlı lise, imam hatip lisesi”.
“Anaokulu” yok…
Eksiğin Müftülük eliyle doldurulduğu umudunu taşıyorum.
Ağlı’da öğretmen eksiği yok…
Tüm okullarında din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni var.
“Müzik, resim, beden eğitimi, felsefe” dallarında öğretmene rastlayamadım elektronik sayfalarında ama varsın olmasın…
Okul bittikten sonra hayatta karşılığı olmayan dersler bunlar, müfredat kalabalığı.
Ağlı’da görev yapan eğitim emekçilerine bin selam…
Ağlı’ya eğitimde altın çağını yaşatan idareci ve siyasilere de hiçbirini diğerinden ayırmadan saygı ve hürmet.
MUSTAFA AFACAN